Yelgin Arkoç Mesci, kendini baştan yaratan, buna mecbur kalan bir kadının hikayesini anlattığı 'Kal Bizimle Daphne'la ilgili, "Bu gidenlerin romanı; bitti denildiğinde bitmeyen, bizi biz yapan unsurlara katkı sağlayan dönüşümlere ışık tutuyor" diyor.
‘Kalenin Havvası’ isimli tarihi romanıyla ilgi gören yazar Yelgin Arkoç Mesci ile Altın Kitaplar’dan çıkan yeni romanı ‘Kal Bizimle Daphne’ üzerine konuştuk. Yelgin Arkoç Mesci, sağlık çalışanlarına ithaf ettiği romanıyla ilgili, “Kendini baştan yaratan, daha doğrusu buna mecbur kalan bir kadının hikayesi” yorumunda bulunuyor.
Romana geçmeden, sizi tanımak isteyenlere Yelgin Arkoç Mesci hakkında ne söylemek istersiniz?
Cumhuriyet Türkiye’sinin yetiştirdiği bir cumhuriyet kadınıyım. Üniversite eğitimimi Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü’nde tamamladım. Mezuniyetim sonrası kamu kurumlarında çalıştım. Değişik kademelerde bulundum. Avrupa Birliği Bölgesel Kalkınma Fonları’nın Türkiye’de kullanımına başlanması ile birlikte Devlet Planlama Teşkilatı adına Avrupa Birliği Bölgesel Kalkınma Hibe Programın Amasya, Çorum, Samsun ve Tokat illerini kapsayan kısmının program yöneticiliğini yürüttüm. Büyük bütçeli bir hibe programıydı. Toplam 34 yıl süren kamu görevlerim süresince proje önceliklerim alt yapı, kadın ve turizm projeleri oldu. Bu süreçte birçok insanla karşılaştım. Onlardan bir kısmı benim hayatıma dokundu, ben de o insanların hayatına dokundum. Yani karşılıklı beslendik. İnsanın insanla ve doğayla bir bütün olduğunda var olduğuna inanıyorum. Sevgi, saygı ve emeğin bu bütünlüğü sağlamada en önemli unsurlar olduğunu düşünüyorum. Hayat boyu öğrenme kavramının çok önemli olduğunu biliyorum. Anneyim, babaanneyim.
‘Kalenin Havvası’ adlı tarihi romanınızın ardından yeni kitabınız ‘Kal Bizimle Daphne’de kendini baştan yaratan, daha doğrusu buna mecbur kalan bir kadının hikayesini anlatmışsınız. Neler söylemek istersiniz?
Bizler hikâyelerimizle var oluyoruz. Gerçek ve masal dünyasındaki kahramanlar gibi. ‘Kal Bizimle Daphne’ romanımda da bir anlamda Defne, Ömer ve Nergis’in hikayesini anlatıyorum. Londra’da başlayan ve Türkiye de dahil farklı coğrafyalara uzanan güzel bir hikâye…
Okurlar tarafından beğenilen ve övgüler yöneltilen ilk romanım ‘Kalenin Havvası’ kadın bir karakter üzerinden Osmanlı’nın son dönemini ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan tarihi bir romandı. Sağlık çalışanlarına ithaf ettiğim bu ikinci romanım ‘Kal Bizimle Daphne’ ise iyi eğitim almış, beyaz yakalı diye tanımladığımız kişilerin göç ve göçmenlik hikayesini işliyor. Ama bunu yaparken de insani değerleri ön plana çıkararak günümüzden yaklaşık 500 yıl önce yaşamış ilk Türkçe tıp kitabının yazarı Amasyalı Hekim Sabuncuoğlu Şerefeddin, geçmiş göçler ve 99 Marmara Depremi irdeleniyor.
İstanbullu doktor bir babanın sevgili küçük kızı Defne… Yalova Termal’in Ömer ve Nergis’i… Marmara Depremi… Yitirilen canlar…Mucizenin adı Defne… 11 yaşında eğitim için Londra’ya yatılı okula gönderilir. İyi insanlarla kesişir yolu. Doğduğu ama yabancısı olduğu bu şehirde mutluluk ve özgürlük arayışıyla yaşama sımsıkı sarılır. Adı Daphne olur ve bize bir anlamda aidiyet arayışındaki göçmenliğinin hikayesini anlatır. ‘Kal Bizimle Daphne’ gidenlerin romanı… Bitti denildiğinde bitmeyen, bizi biz yapan unsurlara katkı sağlayan dönüşümlere ışık tutuyor. Çabanın, sevginin, umudun, şifanın, şifacının, genç olmanın öyküsünü anlatıyor. Bize bir anlamda her sonun bir başlangıç olduğu mesajını da veriyor. Yani kendini baştan yaratan, daha doğrusu buna mecbur kalan bir kadının hikayesi demeyelim bu hikâye için. Hayatın ona getirdiklerini göğüslerken her insan gibi mutluluk arayışında olan bir kadının hikayesi diyelim.
Hayatınız Amasya, Londra ve İstanbul hattında geçmiş. Bu göçmen kızda kendi hayatınızdan izler var mı ya da nelerden ilham aldınız?
Defne’de benim hayatımdan izler yok ancak tanıdıklarımın, tanıştıklarımın, yakınlarımın yaşanmışlıkları var. Romanlar kendini yazdırır, derler. ‘Kal Bizimle Daphne’ romanında da öyle oldu. Benim yaşamımın büyük çoğunluğu Türkiye’nin değişik illerinde olmakla birlikte Amasya’da geçti. Son 17 yıldır bu öyküye Londra da eklendi. Nelerden ilham aldığımı soruyorsunuz. Türkiye gibi kıtaların kesiştiği, binlerce yıldır birçok medeniyete ev sahipliği yapmış, stratejik öneme sahip bir ülkede, bir şehirde yaşıyorsanız bu sizin DNA’ larınıza işler. Farkında olmadan bu kültürler sizi de besler. Ama bilimin ışığında hareket etmezseniz, ona saygı duymazsanız sizi besleyen, büyüten doğa kendi yaşam döngüsünde canınızı da yakar. Tıpkı ülkemizdeki sel ve deprem gerçekleri gibi. Yüzyıllar öncesindeki gibi 99 Depremi de çoğu insanımızın canını yaktı. Maalesef geçen yıl da Maraş Depremi’ni yaşadık. Keşke hiçbiri yaşanmasaydı ve insanlarımız, bizler bu acıları çekmeseydik.
‘Kal Bizimle Daphne romanıma 2020 yılında başladım. Henüz 2023 Maraş Depremi gerçekleşmemişti. Ve bizler sanki 99 Marmara Depremi hiç olmamış gibi unutmuştuk deprem gerçeğini. Yıllar yıllar önce, 99 Depremi sonrasında, 2003 yılında bir yakınım için yolum Ankara’da Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nin yer aldığı Sıhhıye semtindeki medikalcilere düştü. Ve ben orada Marmara Depremi’nden sağ kurtulan, tedavileri halen devam etmekte olan birçok insanla karşılaştım, sohbet ettim, onları dinledim. Yani gidenler gitmişti de geride kalanlar ne yapıyorlardı ne durumdaydılar? Soru aslında çok büyüktü. Bu konu hep aklımda kaldı. Sonrasında ülkemiz tanıtımı ve projeler kapsamında gittiğimiz yurt dışı seyahatlerim sırasında yaptığımız sohbetlerde, görüşmelerde göçmenlik olgusu ilgimi çekmeye başladı. Günümüz göçmenliğini çok ayrıntılı araştırdım, göçmen kimliğine sahip, kendini göçmen addeden yüzlerce kişiyle konuştum. Sonra tüm dünya pandemi dönemini yaşadık. Ama bizler insan olarak, birey olarak ayaktaydık. Ayakta kalmak zorundaydık. Daha iyiye umudumuz hep vardı, hiç yok olmadı. Yeni başlangıçlar yapmalıydık. Tüm bunları anlatmak ihtiyacı hissettim. Bu unsurlar bir araya geldi ve ‘Kal Bizimle Daphne’ ortaya çıktı.
‘Kalenin Havvası’nda da ‘Kal Bizimle Daphne’de de dramatik açıdan güçlü kurgular dikkat çekiyor. Kitaplarınızın konusunu belirlerken nelerden ilham alıyorsunuz?
Her iki romanda da yaşanmışlıklar belirledi konuları. Uzun yıllar yabancı uzmanlarla birlikte görev yaptım. Ve bizden farklı olarak yazıya ne kadar önem verdiklerini gördüm. ‘Tarih tarihi yazanındır’ ve ‘Söz gider, yazı kalır’ derler. Benim okuduğum romanlarda güçlü, bilge Anadolu kadını pek yoktu. Ama gerçek hayatta yaşanmışlıklarını, tecrübelerini bilgeliğe dönüştürmüş, bu toplumu yüzyıllardır ayakta tutan kadınlarımız hep var olmuştu ve varlardı. O kadınları, bizim kadınlarımızı yazmam gerektiğini, bunun bir borç olduğunu düşündüm. İlk romanım ‘Kalenin Havvası’nda bundan 100 yıl kadar önce yaşamış, öyküleri bize kadar gelmiş o kadınların hikayelerini Havva karakterinde kurguladım. Osmanlı İmparatorluğu’nun son günleri ve Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında, o zor günlerdeki Anadolu insanını, kadınını anlattım. Ki o romandaki bütün hikayeler gerçekte yaşanmış ve sözlü aktarımla bana iletilmiş hikayelerdi. ‘Kal Bizimle Daphne’ ise biraz önce bahsettiğim gibi yine gözlemlerimden ortaya çıktı. Sanırım projeci kimliğim belirleyici oluyor konuların seçiminde.
Hayatınızda iz bırakan kitaplar var mı?
Ortaokul ve lise eğitimimi yatılı okulda aldım. O süreçte okul kütüphanesinde bulunan ‘Anna Karenina’, ‘Suç ve Ceza’ gibi Rus klasik romanlarının yanında Halide Edip Adıvar, Ömer Seyfettin, Reşat Nuri Güntekin gibi edebiyatımıza iz bırakmış yazarların eserlerinin çoğunu okumuştum. Edebiyat öğretmenimiz bize, “Çocuklar bu tür klasik romanları yaşamımızın üç evresinde; gençlik, orta yaş ve yaşlılık dönemlerinde yeniden okumamız gerekir. Her seferinde algımız farklı olur,” diye tavsiyede bulunmuştu. Mümkün olduğunca bu tavsiyeye uymaya çalıştım. Yaşar Kemal’in ‘İnce Memed’i dönem romanı olarak çok severek okuduğum bir romandı.
Örnek aldığınız yazarlar var mı?
İyi bir romanın yazımı için ne kadar çok emek ve donanım gerektiğini biliyorum. Okur tarafından beğenilen kitapların ulusal ve uluslararası platformlarda daha çok tanıtılması gerektiği düşüncesindeyim. Uluslararası platformlarda kendine yer bulabilen yazarlarımızı örnek alıyor ve selamlıyorum. Tabii ki burada yazar kadar çevirmeninin kalemi de güçlü olan, iyi bir network ve iyi bir edebiyat ajanı ile bunu başarmış yazarlarımızın tümüne saygı duyuyorum.
Yakında çıkacak yeni projeniz var mı?
İlk romanım ‘Kalenin Havvası’nın İngilizce versiyonu ‘Havva Of The Castle’ adıyla yakın zamanda Amazon Avrupa ve Amerika kıtası ülkelerinde yayımlandı. Yani dijital ve basılı olarak temini mümkün. ‘Kal Bizimle Daphne’ için çeviri çalışmalarına başlayacağız. Bu arada yeni bir romanın yazımına da başladım. Bu kez arkeolojik değerlerimizi ele alan bir konuda yazıyorum. Bakalım bizi nerelere götürecek.
Tabii bu çalışmalarda en önemli unsur yayınevimiz. ‘Kal Bizimle Daphne’nin yine ilk romanım ‘Kalenin Havvası’nda olduğu gibi bu kez de ülkemizin en saygın yayınevlerinden Altın Kitaplar tarafından okura ulaştırılmasından onur duyuyorum. Bana bu desteği veren Altın Kitaplar yöneticilerinden Batu Bozkurt’a ve Erden Heper’e, baş editör Hülya Şat’a, editör Ayşegül Uçan’a, kapak tasarımını yapan Gülhan Taşlı’ya, sayfa düzenini uygulayan Naciye Dipburun’a, romanın basım ve dağıtım aşamasında emek veren herkese içten saygı ve sevgilerimi sunuyorum. Sağ olsunlar, var olsunlar. Her okurun kendinden bir parça bulacağını düşündüğüm ‘Kal Bizimle Daphne’nin bahtı açık, okuru bol olsun. Keyifli okumalar dilerim.