Mehmet Çimen’den masalsı bir fantazya: Dağ Diyarı Sürgünleri

7 Ağustos 2024
Bu haber 1 yıl önce yayınlandı

'Dağ Diyarı Sürgünleri’ adlı romanında kendi masalsı fantastik evrenini yaratan Mehmet Çimen, "Fantazya kendi evrenini talep eder ve yaratım ister. Bunu dil ve edebiyatla dengede buluşturabilirseniz yeni bir evren yaratmışsınız demektir" diyor.

ENGİN SABIR

Çağdaş edebiyatımız fantazyalar kurma anlamında emekleme ve çocukluk dönemini atlattı. Artık önemli yazarların çıktığı, ilginç örneklerin peş peşe yayımlandığı bir alan oldu. Mehmet Çimen’in yakın zamanda Nemesis Kitap etiketiyle raflarda yerini alan ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’ adlı fantastik romanı kısa süre içerisinde ikinci baskısını yaptı. ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’, son yıllarda bir hayli aşama kaydeden fantastik edebiyatımızın başarılı bir örneği olarak okunabilir. Ancak onu tamamen fantastik sınırların içinde değerlendirmek doğru olmaz. Romanda olayların ve kahramanların gerçek dünyadaki sebep sonuç zincirine uygun olarak var olması nedeniyle ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’ni masal türünün destansı ve çağdaş bir yorumu aynı zamanda.
Kuzey Buzulu, Büyük Umura Denizi, Doğu Derinliği, Ejderha Koyu, Homon Denizi, Lusna Boğazı… Devler ve insanlardan, yine insanlardan ve cücelerden türemiş halklar… Ölümün, ölümsüzlüğün yan yana olduğu, çekişmelerin, savaşların bitmediği kadim ama yorgun topraklar… ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’nde kendi fantastik evrenini yaratan Mehmet Çimen’le yazarlık serüvenini ve yeni kitabını konuştuk.

İşletme eğitimi aldınız, iş yaşamınız özel sektörde geçti. Ama sanırım ‘yazmak’ hep vardı yaşamınızda. Önce bir novella (Her Şeyin Bi’ Şeyi Vardır) şimdi de fantastik roman…
Kendimi bildim bileli yazarım. İnsanın kendini bildi bileli yapageldiği şeyler vardır. Yazmak da benim için hep böyle oldu; çocukluktan beri kendimi yazmaktan alıkoyamadım. İnsan yeteneklerinin belirlediği kulvarlarda kendisini ifade etmek zorunda kalır. Aksini yaparsa, yani yeteneklerinin dışında kalan, asla uzmanlaşamayacağı alanlarda duygu ve düşüncelerini ifade etmeye kalkarsa, hayatı boyunca patinaj yapan, bir arpa yolu mesafe katedemeyen biri olur.

Önce yetenek tespiti gerekiyor o zaman?
Elbette. Yetenekler çocuklukta çevrenin tespit, takdir ve teşvikleriyle belli olmaya başlar aslında. Sonrasında azimle çabalamak gerekir. Mesela yazı yeteneği dışa vuran bir çocuk bıkmadan usanmadan yazmalı. Yazdıkça yeteneği gelişecektir. Önce kelimelerin şehvetine kapılıp, okuruna duygu aktaramayan metinler yazacak, sonra sonra gönlü ve hayal dünyası devreye girecek. O zaman okuruyla gönül bağı da kuracaktır.

Yoğun iş yaşamınız yazarlığınızı etkiledi mi?
Evet. Etkilememesi mümkün değil. Bir yazar için en elverişli ortam, zihinsel olarak eserine odaklanabileceği zamanı bulabildiği ve maişetini düşünmek zorunda olmadığı ortamdır. Çalışmazsa geçim sıkıntısından muzdarip olacağı için; tüm zamanını işyerindeki mesaisine harcayan yazar, eserlerine odaklanacak zamanı, duru bir zihni ve fiziki dayanaklılığı bulamaz.

Geçen yıl ‘Her Şeyin Bi’Şeyi Vardır’ adlı novellayı yayımladınız. Bu kitabınızın gördüğü ilgi sizi memnun etti mi?
Geri dönüşler olumluydu. Sanırım hiç eleştiri almamış olmalıyım ki ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’ni yazmaya kalkıştım.

Siz böyle deyince ilk kitabınızdan çarpıcı bir cümleniz geldi aklıma: “İnsan, iç seslerini tanımadan yaşamın anlamını bulamaz.” Bize bunu açar mısınız?
İnsanın gayri iradi olarak, duymaktan başka çaresinin olmadığı iç seslerini analiz ve tasnif etmesi gerekir. Sonra bu seslerin arasında tarafını seçmeli. Seçtiği taraf, bu tercihi yaptığı andan sonraki hayatının yönünü de belirler. İnsanın kendisiyle tanışmasıdır bu aynı zamanda. Anlam arayışına girecek olan insanın önce kendini bu fazlalıklarından arındırıp, hayatı kuşbakışı izleyecek kadar yükselmesi gerekir.

Gerçekten bu mudur insanın aradığı? Öylesine yaşamak gitmek mümkün değil mi?
Evet budur gerçekten. Tarafını seçen insanın, üstelik öylesine yaşayıp gitmesi, pekala mümkündür. Öylesine yaşayıp gitmek, insanın hayata dair arayışlarındaki en güvenli hızdır. Üstelik en eğlenceli yoldur. Öylesine yaşamak, hangi tarafa gideceğini seçen ve doğru yolda olduğunu bilen insan için, yola teslim olmaktır.

Ancak sonra “Anlam aramalarından bunalınca, sonunda dünyayı bir oyun alanına çevirir. Nihayetinde yeterince eğlenmiş olarak bu dünyayla vedalaşır” diyorsunuz…
Evet, yol boyunca sürekli gözü dışarda olan, her gördüğü yol ayrımında, acaba bu yol daha kısa olabilir mi deyip yola teslim olamayanlar içindi bu sözüm. Farklı yollara saparak, nihai mevride ulaşamayanlar, dolap beygiri gibi aynı dairevi yolu izler, umursamadan tüketir, eğlenir, oyalanır ama bir arpa boyu yol alamaz. Sonunda yorgun düşer ve olduğu yere yığılır kalır.

Gelelim yeni kitabınıza. ‘Dağ Diyarı Sürgünleri’ fantastik bir roman? Öncelikle sormalıyım, neden fantastik?
Okurlar türlü türlüdür. Her okur kendine hitap eden kitapları başka bir deyişle farklı türleri okur. Kimi aşk romanı sever, kimi mitlere bayılır, kimi macera türünden vazgeçemez. Yazarlar farklı türlerde eser vererek, farklı okur kitlelerine erişmek ister. Onlara okumak istediklerini en iyi şekilde sunarlar. Ben de bu nedenle farklı türlerde yazmak istiyor olabilirim. Aslında farklı türleri aynı eserde birleştirmeyi de istiyorum. Ancak bunu yapmak çok kolay değil, çünkü ritmi ayarlayamazsanız, türleri aynı eser içinde karıştırmak riskli olabilir ve türlerin birkaçını yok edebilirsiniz.

Bunun için özel bir dil, özel kıtalar, özel şehirler, halklar ve mitoloji de kurdunuz…
Başka türlü de olamazdı zaten. Fantazya kendi evrenini talep eder ve yaratım ister. Bunu dil ve edebiyatla dengede buluşturabilirseniz yeni bir evren yaratmışsınız demektir.

Sevdiğiniz, kendi evrenini yaratan fantastik yazarlar kimler?
Ursula K. Leguin, John R. R. Tolkien, Frank Herbert, George R. R. Martin, C. S. Lewis.

Sizden kitabınızın felsefesine dair birkaç cümle istesem…
Sorunuzu kahramanlarımız Anka ile Meccur arasında geçen bir diyalogla yanıtlayayım:
Kalkan hariç bütün silahlarını kuşandı. Hala oturan Meccur’a baktı: “Başına gelenleri bu iyi, bu kötü diye değerlendirmeyi bırak. Olup biteni, seni iyi bir sona ulaştıracak olan merdivenin basamakları gibi düşün. Çürük basamakların üstünden atla. Bütün çürük basamaklar da beni bulur diye üzülmeyi bırak!”
Meccur’un arkasından geçerken bir anda koltuk altından tutup gıdıklamaya başladı. Meccur gülerek kendini yerden yere attı. “İyi zannettiğin şeyler gıdıklanmak gibidir. Güldün ve geçti gitti.” dedi Anka.
Meccur oturup üstünü başını silkelerken, Anka bu sefer de yerden bir diken bulup Meccur’un koluna batırdı. Meccur çığlık atıp dikeni çıkardı. Acıdan gözleri yaşardı. “Kötü sandığın şeyler bu diken gibidir. Az acıtır, çok acıtır, kimisi kanatır, ama çıkardın, geçti gitti.” dedi Anka.
Meccur, söylenenleri düşünüyor. Anka, Meccur’un arkasından yaklaşıp “Böh!” diye bağırdı. Meccur korkuyla sıçradı. “Korku sandığın şeyler de bunun gibidir. O an korkarsın, geçer gider.” dedi Anka ve Meccur’u koltuğunun altından tutup kuş gibi ayağa kaldırdı.
“Üzülürsün, sevinirsin, korkarsın. Kafanı meşgul eden düşüncelerin hepsi böyledir, yani kısa süreli ve geçicidir. Takılıp kalma!” diye sözlerini tamamladı Anka.

Neden fantazyalar kurar insan?
Hayatın sert dalgalarından koruyabilir sizi fantazya. Yaşadığınız zamandan ve mekândan bağımsız çıkacağınız yolculuklar, ola ki sizi yaşamın fırtınalı karanlığından kurtarıp düşler sahiline çıkarır. Belki fantazya hayattan bile gerçektir!

 

Dağ Diyarı Sürgünleri
Mehmet Çimen
Nemesis Kitap, 2024
roman, 344 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.