Duygular kontrolden çıktığında onları yönetebilmek önemli. Chiara Lorenzoni'nin Uçanbalık'tan çıkan kitabı 'Meşe Ağacındaki Ev', çocuklara, sevdikleri bir kaybın yarattığı duygu durumlarıyla baş edebilmeyi gösteren çok anlamlı, duygu dolu bir hikâye.
Hayat bir döngüden ibaret… Dünyaya gözlerini açıyorsun ve dünyaya gözlerini kapatıyorsun. Gözlerini açacağın zaman –sürpriz gelişmeler olmadıkça– az yanılma payları ile biliniyorken, gözlerini kapatacağın zamanı bilmemek sanırım dünya üzerinde geçirdiğimiz her saniyenin en büyük bedeli olsa gerek.
Çocukların en zor deneyimlerinden ve baş etmeye çalıştığı en yoğun duygulardan biri kayıp duygusu. Yetişkinlerin dahi başa çıkmakta zorlandığı bir duygu sevdiğimizin artık yanı başımızda olmayacağını bilerek nefes almaya devam etmek. Kaybın acısı her zaman büyük bir boşluk oluşturuyor. O boşluk en başlarda tüm yaşam alanımızı kaplıyor. Nefes almamızı, duygularımızı, düşüncelerimizi, sözlerimizi hepsini ama hepsini ele geçiriyor. Bazen bu durumun en büyük göstergesi dışarıya öfke olarak yansıyor. Çoğu zaman yaşarken kapladığımız alanın ölümün getirdiği yokluk ile hatırlanıyor olması her seferinde bu duyguyu tetikliyor.
‘Meşe Ağacındaki Ev’ böyle bir deneyim sürecinden geçen baba ve çocuğun hikâyesine odaklanıyor. Annenin yokluğu çocuk için büyük bir duygu patlamasına yol açıyor. Günleri üzgün olmakla, öfkeli olmakla geçiyor ve bu durum aklına geldikçe her şeye tekme atıyor, kötü sözler ile duygularını dile getiriyor. En sevmediği ve en öfkeli olduğu şey “şimdiki zaman”. Çünkü şu anda yanında sadece babası var. Babasının varlığı ve sarılmaları ona çok iyi gelse de annesinin yokluğunu kapatacak bir şey henüz bulamıyor. Ta ki bir gün babası ona çok değerli bir öneri ile gelene kadar. İşte o zaman, yas içindeki çocuğun iyileşme süreci başlıyor. Elinde çivileri, tahtaları ve testeresi ile geliyor babası, sonra da diyor ki: “Madem bir şeyleri parçalamak istiyorsun, doğru düzgün parçala…” Ellerinde küçük testere ve biraz tahta olan çocuk tahtaları keserken hem üzgün kelimeleri söylüyor hem de her seferinde yeni bir tahta kesiyor.
İnsanlar iyileşme süreçlerinde odaklarına yeni bir üretim koyduklarında kendilerini daha iyi hissediyorlar. Küçük çocuk her tahtayı kestiğinde, bir üzgün kelime söylediğinde içinde bir şeyler yerine oturuyor. Bir çivi çakıp öfkeli bir kelimeyi dışarı attığında daha da iyi olma haline dönüşüyor. Tabii bir mucize gerçekleşmiyor. Sadece sevdiği kişinin yokluğunu kabullenip onun aslında her zaman yanı başında, kalbinin derinliklerinde, düşüncelerinin her bir adımında olacağını fark ediyor.
Babası ile inşa ettikleri ağaç ev onların sadece ve sadece iyi olma hallerini paylaşacakları özel bir alan oluyor. Kötü sözlerin ve öfkenin, kızgınlığın getirdiği tüm duygu durumları ağaç evin dışında kalacak. Ve çocuk anlıyor ki sonsuza kadar her zaman üç kişi olacaklar.
Çocuklara; sevdikleri bir kaybın yarattığı duygu durumları ile baş edebilmeyi gösteren çok anlamlı ve duygu dolu bir hikâye ‘Meşe Ağacındaki Ev’. Çizimlerin duygu durum süreçlerine katkısı oldukça büyük. Her çocuğun ve yetişkinin yas tutma süreçleri farklı olsa da çoğu zaman böylesi güzel hikâyeler hem yetişkinler hem de çocuklar için güzel farkındalıklar yaratabiliyor. Duygularımızın her halini kabul edebilmek ve onların bazen birinin, diğerinin önüne geçebildiğini hatırlamak çok önemli. Duygularımızın kontrolden çıktığı zamanlarda onları yönetebileceğimizi her zaman hatırlamak dileğiyle. Duygu durumlarımız hep neşeli olsun istesek de neşenin yanında diğerlerinin olması gerektiğini unutmadığımız zamanlarımız daim olsun… Keyifli okumalar…
Meşe Ağacındaki Ev
Chiara Lorenzoni
Çizer: Marco Soma
Çeviri: Ümit Mutlu
Uçanbalık Yayınları, 2024
3-6 yaş, 32 sayfa.