'Mükemmellik Tuzağı'nın yazarı psikoloji profesörü Thomas Curran, mükemmeliyetçiliğin kültürel bir saplantı olduğunu söylüyor: "Kendi standartlarımızdan çok diğerlerinin bizden beklediğini düşündüklerimizdir. Takdir edilme ihtiyacının eksikliğidir."
Ve yazarın, 'ruhun Stockholm sendromu' dediği, bizi kemiren bir içsel diyalogla yaşarız: “Ben yeterince çekici, havalı, zengin, zayıf, sağlıklı, akıllı, üretken değilim.” Kimse bizi eleştirip açığımızı bulmadan önce kendi kendimizi yer bitiririz.
“Eğer bir mükemmeliyetçiyseniz yaptığınız her işte kaybetmeye mahkûm olursunuz.” David Burns
Mükemmeliyetçiliği hep olumlu bir kişilik özelliği olarak görüyoruz, değil mi? İş görüşmelerinde, “Ne kadar mükemmeliyetçisiniz?” sorusuna olumsuz yanıt verdiğinizde yeterince iyi ve dikkatli bir çalışan olmadığınız düşünülebilir.
Peki ya mükemmeliyetçilik düşündüğümüz kadar olumlu bir özellik değilse? Gelin birlikte farklı bir pencereden bakalım. Kronik’ten çıkan ‘Mükemmellik Tuzağı’ kitabının yazarı psikoloji profesörü Thomas Curran, mükemmeliyetçiliğin kültürel bir saplantı, bir dayatma olduğunu söylüyor, kültürümüz bize mükemmeliyetçiliğin pozitif ve aranan bir özellik olduğunu dayatıyor. Medyada, sokakta, çevremizde sürekli sağlıklı yaşam ritüelleri, üretkenlik teknikleri, instagram filtreleri, uzun yaşam sırları, yaşlanma karşıtı formüllerin bombardımanı altındayız. Bütün bunlar mükemmel ve değerli biri olduğumuzu hissetmek, “Beni sevin!” çünkü ben güzel, akıllı, kusursuz ve dört dörtlük biriyim demek içindir.
“Diğer insanlardan dünyada değer gören biri olduğumuzun onayını almak için çırpınırız. Mükemmeliyetçilik kendi standartlarımızdan çok diğerlerinin bizden beklediğini düşündüklerimizdir. Takdir edilme ihtiyacının eksikliğidir,” diyor Curran.
Ve yazarın, ‘ruhun Stockholm sendromu’ dediği, bizi kemiren bir içsel diyalogla yaşarız: “Ben yeterince çekici, havalı, zengin, zayıf, sağlıklı, akıllı, üretken değilim.” Kimse bizi eleştirip açığımızı bulmadan önce kendi kendimizi yer bitiririz. “Noksanlarım her açığa çıktığında diğerlerinin dikkatini çekecek ve onların gözünde kabul edilemez bir kişi olacağım.” Bu yüzden, aslında kimsenin olduğu gibi davranmadığı, yüzeysel, talepkâr ve sorunlu ilişkiler yaşarız. Sürekli tatminsiz ve baskı altında oluruz. Hayatımızı çok yorucu ve hırpalayıcı bir çileye dönüştürür bu. Ne var ki insan ömrü sürekli kusur örtmekle, müdahale etmekle, küçük hesaplarla harcanmayacak kadar kısa ve değerli.
“Mükemmeliyetçilik özellikle gençler arasında küresel bir soruna dönüşmüştü. Belli bir marka, abonelik, alet, araç ya da ürün olmadan yeterince havalı, formda, çekici ve üretken değilsinizdir,” diyor Curran. Genç kızların, kendilerini bir topluluğa ait hissetmek ve kabul görmek, değerli hissetmek için instagram filtrelerini kullanmaları, birilerine benzemek istemeleri, estetik ameliyat takıntısı, beden algısı sorunları yaşamaları küresel bir mesele hâline geldi. Curran, bunu ‘ördek sendromu’ terimiyle açıklıyor. “Ördek sendromunda, ördekler suyun altında ayaklarını canla başla çırparken, dışardan bakıldığında sakince süzülüyormuş gibi görünürler. Gençlerin de zahmetsizce kusursuz, hiç zorlanmadan akıllı, zinde, havalı, çekici ve popüler görünmeye yönelik baskı hissettikleri görüldü.”
Sürekli birileri, sosyal medya, reklamlar ve hatta kendi iç sesimiz tarafından yetersiz hissettiriliyoruz. Mükemmel olmak için çabalamak, daha iyisini elde etmeye çalışmak, bizim kültürümüzde de toplumun ödüllendirdiği ve takdir ettiği olumlu davranışlardır. Belki sağlıklı bir mükemmeliyetçilik mümkün. Ama bu çabayı bir saplantı hâline getirdiğimizde aşırı çalışma, kendini hırpalama ve tüketme baskısı duyarız. Halbuki mutluluk, mükemmellik arayışında değil, hayatın bazen durgun bazen hoyrat akışındadır.
Şimdi kusurlarımızı kucaklama ve kendimize biraz öz-şefkat gösterme zamanı.
Mükemmellik Tuzağı –
Her Zaman Daha Fazlasını İsteyen
Bir Dünyada Yeterli Olanın Gücü
Thomas Curran
Çeviren: Emre Can Ercan
Kronik Kitap, 2024
psikoloji, 284 sayfa.