Yeni romanı 'Mobius'ta yıllarca çalıştığı startup dünyasının vahşi ortamını anlatan 'Olasılıksız'ın yazarı Adam Fawer: 'Mobius'un duygusal derinliği tüm kitaplarımdan daha fazla. Bugünkü halimi en iyi anlatan kitabım, diğerleri arasında favorim.
DENİZ YILMAZ
‘Mobius’ vesilesiyle yaklaşık üç hafta boyunca Türkiye’de imza günü ve söyleşi düzenlediniz. Yıllar sonra Türkiye’de olmak nasıldı, kendinizi zamanda yolculuk yapmış gibi hissettiniz mi?
Herhalde yaşadığım deneyime geleceğe zamanda yolculuk gibi yaklaşmak lazım. Bu bana gerçekten çok iyi hissettiriyor çünkü en son Türkiye’ye gelişim 2009 yılındaydı ve o seyahatim büyüleyiciydi diyebilirim. O yolculuk benim için o kadar güzel geçmişti ki geri dönüp yaşadıklarıma baktıktan sonra sanki yaşadıklarım bir düşmüş ve bu anılar giderek silikleşiyormuş gibi hissettim. Gerçekten o günler yaşandı mı diye sorguladım. Dolayısıyla tekrardan Türkiye’ye gelmek, burada geçirdiğim günleri hatırlamak, yıllar önce dostluk kurduğum insanlarla tekrar bir araya gelmek gerçekten benim için muazzam oldu. Bu süreçte İstanbul’un ne kadar değiştiğini gözlemleme şansı elde ettim. Beklentilerimin çok üzerindeydi.
2009’da Türkiye’ye gelen Adam Fawer ile bugünkünü karşılaştırdığınızda, Adam Fawer değişti mi, ne dersiniz?
Bu soru bana yöneltildiğinde ilk aklıma gelen yanıt hayır oluyor. Ama kendime dönüp baktığım zaman herhalde benimle ilgili en büyük değişiklik artık bir baba olmam. Artık bu benim kimliğimin çok büyük bir parçası haline geldi. Geçmiş Adam’a kıyasla çok fazla şey başarmış ama bir o kadar da birçok şeyi başaramamış bir adamım. Kim olduğumla ilgili biraz daha kendimi rahat hissediyorum ama bir o kadar da çok daha derin pişmanlıklarım var. Sıklıkla insanlar asla değişmez diyenlerdenim. Çünkü gerçekten en içeride, en çekirdekte olan siz her kimseniz onun baki olduğuna inanıyorum. Ancak içeriden dışarıya bakarken, insan hemen hemen her zaman daha farklı hissediyor.
Peki Türkiye’de uzun yıllar çok satan listelerinin zirvesinde yer alan ‘Olasılıksız’ ile yeni romanınız ‘Mobius’u karşılaştırmanızı istesek…
Aslında ‘Olasılıksız’ ve ‘Mobius’ arasında çok fazla benzerlik ve bir o kadar da farklılık var. Benzer yanlarına değinmek gerekirse determinizm konusu, kader vurgusu gibi konular her ikinde de mevcut. Yine yaşadıklarımızın, eylemlerimizin sonuçları ile ilintisini anlama gayesini her iki kitapta da güdüyorum. ‘Mobius’ tabii ki bilim temalı bir macera romanı. Fantastik kısımları var ama bir o kadar da ayakları yere basan bir roman, çünkü temelini bilimden alan bir kitap. Bu anlamda ilk ve yeni romanım birbirine benziyor diyebilirim.
Farklarına baktığımızdaysa yazan kişiye dönüyoruz, çünkü ‘Olasılıksız’ı yazdığımda 32 yaşındaydım. Henüz evlenmemiştim. Çocuğum olmamıştı. Yıllar içinde evlenmek, baba olmak beni biraz daha az bencil ve biraz daha duygusal bir insan haline getirdi. Diğer insanlara karşı daha çok empati besleyen bir insana dönüştüm. Son romanım ‘Mobius’ bu anlamda duygusal derinliği yazdığım diğerlerine nazaran daha fazla bir kitap. Sanırım bugünkü halimi en iyi anlatan kitaplardan. Dolayısıyla da tüm diğer kitapların arasındaki favorim diyebilirim.
‘Mobius’un kalbinde startup dünyası var. Sizce startup dünyası mı daha vahşi yoksa bir yazar olarak karşılaştığın yayıncılık dünyası mı?
Şimdi ikisini karşılaştırdığımızda startup dünyasındaki deneyimlerim, yayıncılık dünyasına nazaran daha uzun ve daha yoğun. Çünkü bir şey yazdığınız zaman, siz sadece bunu yazar olarak dünyaya sunmuş oluyorsunuz ancak sizin dışınızda perde arkasında çalışan onlarca insan var yayıncılık dünyasında. Ben bunların tamamına hakim değilim. Sadece yüzeyde, benim gözüme çarpan kısmına şahidim. Dolaysıyla tam anlamıyla perde arkasında yayıncılık dünyasında örneğin benim kitabım için kimlerin çalıştığını ve neler yaptığını bilmediğimden gerçekten emek verenlere karşı yüzde yüz müteşekkir hissedebileceğimi bile düşünmüyorum. Çünkü çalışanların tam anlamıyla neler yaptıklarına hakim değilim.
Startup dünyası söz konusu olduğundaysa, ki bana çok daha delice bir dünya gibi geliyor. Startup dünyasında çok büyük bir yelpazede birbirinden farklı insanlarla karşılaşıyor ve muhatap oluyorsun. Özellikle de sağlık alanında bir startup’da hem COO hem de CFO olarak görev yaptım. O çalıştığım dönemde Hong Kong’daki milyarderlerden tutun kendi şirketimde çalışan aşçı yardımcısına kadar tabiri caizse her telden insanla muhatap oldum.
Tabii yayıncılık dünyasına baktığınız zaman istiyorsunuz ki her kitabınız başarıya ulaşsın. Ancak kimi yazdıklarınız başarıya ulaşıyor, kimisiyse ulaşmıyor. Aynı hayattaki gibi her yaptığımız eylem arzu ettiğimiz başarıyı getiremeyebiliyor. Ama buna rağmen insan ne yapıyor? Diyelim ki kitabınız istediğiniz başarıyı yakalayamadı. O zaman yeni bir ürün üzerinde çalışmaya devam edebiliyorsunuz. Yayın dünyasında biraz daha fazla şansınız var bu anlamda. Ancak startup dünyasında durum böyle değil. Genellikle tek bir ürününüz oluyor. Bu çıkardığınız ürününse başarılı olup olmaması sizin mevcudiyetinizi direkt olarak etkileyecek bir durum haline geliyor. Başarısız olmanız halinde toptan şirketinizin hanesine yazılıyor. Dolayısıyla startup dünyası çok daha fazla risk barındırıyor. Yaşananlar biraz daha ölüm kalım meselesi gibi. Tabii işin ucunda çok da fazla para var kaybedilebilecek.
Yayıncılık dünyasına baktığımızdaysa bir kitap en azından yayınlana kadar kamuoyunda kimse o kitapla ilgili pek yorum yapmıyor. Ancak startup dünyasında durum hiç de böyle değil. Gazeteciler, haberciler başta olmak üzere sizin şirketinizin geçtiği çetrefilli yollar hakkında çok fazla şey yazılıp çiziliyor. Hatta özellikle de kuyunuzu kazmak için hakkınızdaki kötü haberleri ve spekülasyonları gündeme getirenler olabiliyor. Startup dünyasında onlarca yıl çalışmış olmak kitabımın geçtiği ortamı daha iyi yaratabilmem konusunda bana yardımcı oldu.