Paul Auster’dan usta işi roman: Baş kahramanı kendisi mi

15 Nisan 2024
Bu haber 2 hafta önce yayınlandı

Paul Auster’in usta işi son romanı 'Baumgartner'in ilk bölümünde romana adını veren kişinin 10 dakika içinde yaşadıkları anlatılıyor. 'Gerçek zamanlı' uzun bir film sahnesi gibi. Her şeyden kopmaya hazırlanan yalnız Baumgartner, Auster'in kendisi mi?

Paul Auster

BÜLENT KORMAN

Paul Auster’in usta işi bir novella olan son kitabını okumaya başlayınca, okumam aşağı yukarı 10 dakika süren ilk sayfalarında, romana adını veren kişinin (Baumgartner), ‘on dakika’ içinde yaşadıklarının anlatıldığını farkettim.

Yirmi küsur sayfalık bu bölüm, ‘gerçek zamanlı’ uzun bir film sahnesi gibiydi.

Bazı sinema yönetmenlerinin çok sevdiği ‘gerçek zaman’, sanırım böyle bir şey.

Filmlerdeki anlatının ‘hikâyeye’ en yakın olduğu an, ‘gerçek zaman’ olarak adlandırılıyor.

Hikâye, anlatıcının ‘yeniden yapılandırılması gereken şeye’ gönderme yapar. ‘Söylem’ ise (discourse), hikâyenin bir bakıma ‘manipüle’ edilmiş şeklidir.

Yönetmenler, çerçeveleme, plan genişliği, kesme, kamera hareketi, kamera açıları, müzik vb. gibi tercihler ile yapar bunu, malûm.

Bence, Paul Auster de sıradanmış gibi görünen ayrıntıları şimdiki zaman kipiyle yazarak, sanki, edebiyatta daha zor olduğu söylenen bu gerçek zamanlı anlatımı denemiş.

Onun birkaç yıldır çok zor günler geçirdiği biliniyor. Ve şimdi kanser. Bir yerlerde bu kitabı için, “Yazdığım son şey olabilir” dediğini gördüm.

Eşini kaybedişinden sonra her şeyden kopmaya hazırlanan yalnız Baumgartner, Auster tarafından ‘manipüle edilen’ (bir gerçek bir başka şekle sokularak yazılmış) Paul Auster olabilir mi?

Esas anlatılan kim hikâyede:
“…yok olan bir insan da önceden başka bir canlı kişiye bağlıdır ve eğer siz o geride kalan canlı iseniz, o kopan parçanızın, o hayalet parçanızın size hâlâ derin acı vermeyi sürdürdüğünü hissedersiniz. Belirli birtakım çözümler acıyı biraz hafifletebilir, ama o acıyı kesinlikle yok edecek çare yoktur” diye yazan Auster mi, yoksa eşinden sonra yaşamaya nasıl devam edeceğini bilemeyen Baumgartner mi?

Onunla tamı tamına yaşıtız. Baumgartner de, Paul Auster’le yaşıt. Böyle bir üçgen içinde (yazar – onun kahramanı – okur) birçok kişiyle ilintili bir ‘hayat’ gibi okumaya devam ettim romanı.

O akşam, -nasıl oluyorsa- gene ‘rastlantı’ olarak önüme çıkan, Abbas Kiyarüstemi’nin hayatı ve insan ilişkilerini sanat-nesne meselesi üzerinden sorgulayan başyapıtını, ‘Aslı Gibidir’i bir kez daha seyrettim.

Film bütünüyle ‘gerçek zaman’ gibi. İnsanın, ‘yüzleşmek’ denilen çok zor bir şeye bakışının (açık yürekli olmanın veya çıkarılmış tırnaklarla savunmada olmanın) neleri değiştirebileceğinin ya da değiştiremeyeceğinin peşinde, konuşarak uzun uzun yürüdü iki insan.

Acı çeken hakiki bir kadın. “Basit olmak hiç basit değil” diyen ama basitlik zırhına sığınmak isteğinde direnen bir adam.

Kendimi kaptırmış onları izlerken, romanın “Neden bazı anları hatırlar bazı anları unuturuz?” sorusunu düşündüm.

Bu filmin bayıldığım bir sonu var: Eş zamanlı salımlanarak adeta birbirinin elini tutmuş gibi çoşkuyla çalan iki çan görülüyor. Sonra görüntü flulaştıkça tempoları farklılaşan o iki çan, ayrı ayrı, gittikçe sönümlenerek geri plana düşen sesler çıkarıyor.

Baumgartner
Paul Auster
Çevirmen: Seçkin Selvi
Can Yayınları, 2024
roman, 168 sayfa.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.