Prestijli Uluslararası Booker Ödülü'nü kazanan Jenny Erpenbeck'in ‘Kairos.’u 10Haber eleştirmeni A.Ömer Türkeş'e göre “Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Demokratik Almanya’nın çöküşü üzerine yazılmış en samimi ve derinlikli roman.”
Doğu Almanya’nın çöküşünü saplantılı, eşitsiz bir aşk üzerinden anlatan Jenny Erpenbeck‘in ‘Kairos.’u, dünyanın en prestijli edebiyat ödüllerinden Uluslararası Booker Ödülü’nün sahibi oldu. Türkiye’de Can Yayınları’ndan çıkan ‘Kairos.’u Türkçeye çeviren Regaip Minareci de İKSV tarafından verilen Talât Sait Halman Çeviri Ödülü’nü kazanmıştı. 10Haber yazarı, usta eleştirmen A.Ömer Türkeş, ‘Kairos.’ hakkında “Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Demokratik Almanya’nın çöküşü üzerine yazılmış -şimdiye kadar okuduğum- en samimi ve derinlikli roman” yorumunu yapıyor.
‘Bütün Günlerin Akşamı’, ‘Gitti, Gidiyor, Gitmiş’, ‘Gölün Sırrı’ gibi romanlarıyla tanınan Alman yazar Jenny Erpenbeck, son romanı ‘Kairos.’ta tutkulu olduğu kadar baskıcı ve eşitsiz bir aşk ilişkisi ile çağdaş tarihin dönüm noktalarından birini iç içe anlatıyor.
Hikâye bir ölüm haberi ile başlıyor. Ölen, kadının bir zamanlar birlikte olduğu adam. Kadın cenazeye katılamasa bile altı ay sonra gelen iki koli dolusu belgeyle isteksiz de olsa belleğinde uzun bir yolculuğa çıkıyor. İlk durak Katharina’nın vaktiyle -1986 yılının o 11 Temmuz günü- 19 yaşında bir genç kızken Hans’la karşılaştığı an. Katharina “O uğurlu bir an mıydı?” diye soracaktır kendisine. Eski Yunan mitolojisinin uğurlu anlar tanrısı Kairos mu çizmiştir kaderlerini?
Jenny Erpenbeck, işte bu andan başlayarak 53 yaşındaki, ülkenin saygın entelektüellerinden Hans ile 19 yaşındaki genç öğrenci Katharina’nın arasındaki aşkı kendine özgü şiirsel bir dille, hızlı, tempolu ve etkileyici bir hikâye içinde anlatıyor.
“Hikâyenin aşk tarafında yeni bir şey yok. Erkeğin baskın, kadının bağımlı olduğu, cinsel tutkularla ayakta kalan, kıskançlıklar, çekişmeler, kaybetme korkularıyla dolu bildik bir aşk hikâyesini yeni metaforlarla, öngörülemez trajedilerle bambaşka bir kimliğe büründürmüş Erpenbeck. Böyle dengesiz bir ilişkiyi okurken öfkelenebilirsiniz. Neyse ki Erpenbeck’in üslubunun hafifliği Hans’ın uyguladığı duygusal şantajın sertliğini yumuşatıyor. Kendisi de bir yazar olan Hans, Katharina’yı hata yaptığına, boyun eğmesi gerektiğine ikna etmek için doldurduğu kasetlerde dil ve düşünce ustalığını kullanırken sıklıkla şiirlere, klasik müziğin ustalarına başvuruyor. Buna Erpenbeck’in ritim ve tempoyu gözeten üslubu da eklenince hikâyenin arka planında sanki bir film müziği çalıyormuş hissine kapılıyoruz.
‘Kairos.’, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’nin sönümlenmesi hakkında seyrek görülen bir bakış açısına sahip. Duvarın yıkılmasından başlayarak yakın zamanlara kadar Doğu Almanya olarak adlandırılan sosyalist devlet ‘muzaffer’ Batı tarafından kusurları, eksiklikleri, baskıcı rejimiyle konuşuluyordu. Sosyalizmin kazanımları konu dışı kalmış, geçmiş hakkında tamamen yeni bir gerçeklik kurgulanmıştı. Ancak birleşmenin getirisi hiç de vaatlerdeki kadar parlak olmadı. Süreci içinden yaşayan bir yazar olarak Jenny Erpenbeck, duvarla birlikte çöken sanatsal ve kültürel zenginlikleri, onlarla birlikte yitip giden umutları ortaya koyan anlatısı ile Doğu Almanya hakkındaki mevcut söyleme şerh düşerken aynı tarihin farklı okumaları, farklı çehreleri olabileceğini vurguluyor. Geçmişi yüceltme ya da romantikleştirme değil yaptığı; Almanya tarihine bir hakikat katmanı eklemek.
Siyasi ve toplumsal gerçekliğin bireylerin hayatlarına yaptığı etkiler ‘Kairos.’un kurgusuna çok iyi yedirilmiş. Tarihin akışı ve karmaşası karşısında sürüklenen karakter çizimleri de mükemmele yakın.”