Anoreksiyadan obeziteye yeme bozukluklarının arkasındaki psikolojik ve fizyolojik gerçekleri ele alan 'Yeme Psikolojisi - Biyolojiden Kültür ve Politikaya' merak ettiğimiz birçok soruya değerli ve bilimsel cevaplar veren harika bir kaynak kitap.
Hepimiz yemeğe takıntılıyız. Lezzet ve kalori peşinde koşuyoruz veya fast food ürünleri peşimizden kovalarken kaçıyoruz. Sadece yediğimize içtiğimize dikkat etsek bile yemek daima aklımızda olan bir şey. Elbette hayatta kalmak için nefes almak kadar gerekli bir şey yemek yemek. Bu yüzden beynimizde önemli bir yer kaplaması da anlayışla karşılanabilir. Ancak yemek yemenin ve yediğimiz gıdaların psikolojimizin ne kadarını etkilediğini biliyor muyuz?
“Yeterince yiyeceğe sahip değilseniz -ki uzak atalarımız için neredeyse her zaman böyleydi- düşünceleriniz ve eylemleriniz öncelikle yiyecek elde etmeye yöneliktir.”
Yiyeceklere erişim, sindirim ve yemeklerden enerji üretimi evrimsel sürecimizin ayrılmaz bir parçası. Hayatta kalabilmek için yemek yemek zorundayız. Beynimiz ve bedenimiz yiyecek elde etmeye programlanmış desek yerinde olur. Ancak önce tarım sonra da sanayi devrimleriyle birlikte, 100 bin yılı aşkın insanlık tarihinde ilk kez yiyecek fazlalığı aşırı boyutlara çıktı ve beraberinde çeşitli yeme bozuklukları da oluştu. Obezite, anoreksiya, bulimia ve daha niceleri…
“Obezite salgını, ulaşılabilir gıda miktarında ve gıdanın enerji içeriğindeki artışlarla beraber, gıda reklam ve pazarlaması ve genel olarak düşük fiziksel aktivite seviyesi ile sözde obezojenik bir ortam oluşturan faktörler tarafından körüklenmektedir.”
Yemeğe, hazır gıdaya ulaşımın tarihte daha önce eşi benzeri görülmemiş bir biçimde kolaylaşması obezite salgınını doğuran ana etkenlerden biri elbette ama tek etken de o değil. Gıda sektöründeki rekabetçi perakendecilik, pazarlama faaliyetleri, hareketsiz iş hayatı gibi sebeplerin hepsi obeziteye katkıda bulunuyor ve obezite sorununu içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
‘Yeme Psikolojisi’, bize anoreksiya ve bulimia da dahil olmak üzere yeme bozukluklarının arkasındaki psikolojik ve fizyolojik gerçekleri anlatırken özellikle çağımızın en büyük ve yaygın sorunlarından olan obeziteye yer veriyor. Obezite sorununu derinlemesine ve ayrıntılı bir biçimde incelerken bireysel olarak yapabileceklerimizi ve alabileceğimiz önlemleri de açıklıyor.
“Yemek yemeyi anlamak için, bir organizmadaki enerji akışını anlamalısınız. Bu, bir banka hesabına benzetilerek aşırı basitleştirilmiş biçimde gösterilebilir.”
Egzersiz ve hareketli bir hayat tarzı ‘banka hesabımız’dan düzenli mevduat çekilmesine sebep olurken, yemekler ve atıştırmalıklar ‘banka hesabımızı’ ve belimizin çevresini şişirecektir. Elbette söz konusu bedenimiz olduğunda şişkin bir hesap istemeyiz. Enerji girişi ve çıkışı dengeli olmalıdır.
Stresli, yoğun ve hareketsiz bir iş hayatından sonra spor yapmak herkes için kolay değil. Ancak yine de ufak, bireysel alışkanlıklar edinmenin büyük faydası var:
“Yakın zamanda yapılan bir araştırma, TV izlerken sadece reklamlar sırasında ayağa kalkıp yürümenin ya da adım atmanın, tüm izleme süresi boyunca enerji harcamasını neredeyse iki katına çıkardığını gösterdi.”
‘Yeme Psikolojisi’ hepimizin merak ettiği birçok soruya değerli ve bilimsel cevaplar veren harika bir kaynak kitap. Özellikle yeme problemleri çeken insanların, diyetisyenlerin ve bu alanda uzmanlaşmış profesyonellerin mutlaka kitaplıklarında yer ayırmaları gereken bir temel eser.
Yeme Psikolojisi –
Biyolojiden Kültür ve Politikaya
Emily Crews Splane, Neil E. Rowland, Anaya Mitra
Çeviren: Buket Sözan
Sabri Ülker Vakfı Yayınları, 2024
344 sayfa.