Zihnimizin ve Cihangir’in ötekileri ‘Cevdetgiller’de buluşuyor

28 Şubat 2024
Bu haber 2 yıl önce yayınlandı

'Kelebeğin Döngüsü'nün ardından yayımladığı ikinci romanı 'Cevdetgiller'de İstanbul’un kozmopolit semti Cihangir’in ötekilerine odaklanan Aslıhan Güven, "Yeryüzünde tüm anlaşmazlıkların ötekileştirme sorunu nedeniyle çıktığını düşünüyorum" diyor.

Aslıhan Güven

DENİZ YILMAZ

Edebiyatla temasınız nasıl başladı?
Annem matematik öğretmeni, babam Ankara Siyasal’da öğretim üyesiydi. Babam Sami Güven, aynı zamanda 80’lerde Ankara’da aktif olarak toplumbilim üzerine makale ve kitaplar yazan, Yunus Nadi Ödüllü bir yazardı. Bizim evin gözdesi babamın dev kütüphanesiydi. Babamın gece ben uyurken saatlerce açık kalan okuma ışığı, okurken dinlediği radyo müzikleri, daktilo sesleri dün gibi aklımdadır. Okumayı yazmayı erken yaşlarda annemden öğrenmiştim. Her daim en kıymetli oyuncaklarım kalem, kağıt ve kitaplarım oldu. Okudukça okumayı daha çok sevdim.

Dermatoloji uzmanı bir tıp doktorusunuz tüm bu yoğunluk içinde yazma yeteneğiniz olduğunu nasıl keşfettiniz?
Hekimlik mesleğinde oldukça başarılıyım. Aylarca hasta randevularım doludur. Ama 2015’te Bursa’daki muayenehanemde geçirdiğim yoğun bir günün akşamında, kendi kendime şöyle bir soru sordum. “Hayatta başka ne yapmak seni daha da çok mutlu eder?” O akşam bunun ‘yazı yazmak’ olduğuna karar verdim. Okul yıllarında yazdığım kompozisyonlar, öyküler yarışmalarda birincilik ödülleri alıyordu. Bu kendiliğinden gelişen doğal yazma süreci tıp fakültesine girmemle sona erdi. Uzun tıp eğitimi, ihtisas derken yıllar geçti. Yıllar sonra hevesle yeniden yazmaya karar verince öncelikle Yeşim Cimcoz’un sanal yazı atölyesine kayıt oldum. Yeşim Hoca benim hangi tür yazıya yetenekli olduğumu keşfetmek adına değişik stillerde yazmam üzerine beni yönlendiriyordu. Sonunda benim roman yazmaya yatkın olduğumu vurguladı.
Kurmaca yazmak için de bir eğitime, belki de kendime daha çok güvenmeye ihtiyacım vardı. Bu nedenle Boğaziçi Üniversitesi’nde Murat Gülsoy’un yürüttüğü “Yaratıcı Yazarlık Atölyesi’ne ve devamında romanlarını yazanların gittiği ‘Yazarlık Atölyeleri’ne devam ettim. Roman yazmanın matematiği üzerine bilgiler edindim. Diğer katılımcıların yazdıklarıyla, kendiminki arasındaki farklılıkları görmek, kendi yazımın dilini, özgünlüğünü keşfetmek yazı alanındaki özgüvenimi daha da güçlü kıldı.
Yine bir gün muayenehanemde otururken; şimdi kapı çalsa ve 8 yaşımdaki çocuk halim, ben o yaştaykenki babamın elini tutmuş beraber içeri girseler, şimdiki halimle çocukluğumu karşılasam; çocuk halimi, babamı görsem, çocuk halimi muayene etsem nasıl olur? diye düşündüm. Bu hisle New York’ta çocuk hastanesinde çalışan Doktor Baksel’in başına gelen o sahneyi yazdım. Böylelikle ilk romanım ‘Kelebeğin Döngüsü’ romanım ortaya çıktı.

‘Cevdetgiller’ psikolojik bir roman. Diğer taraftan romanda aşka, savaşın acı yüzüne, iyileşmemiş travmalara kadar pek çok konuya değiniyorsunuz. ‘Cevdetgiller’ romanı geliştirirken nasıl bir yol izlediniz?
Evet ‘Cevdetgiller’ psikolojik bir roman ama aynı zamanda sosyolojik olarak bir ötekileşme romanı… Hepimizin içinde yüzleşmekten korktuğumuz ve bu korkuyu; kendimizden farklı olanları ötekileştirmek yoluyla yatıştırmaya çalıştığımız, zihnimizin ötekileri var diyorum. Bu nedenle Cevdet’in bu hastalıkla cebelleşirken, yüzyıllardır toplumun ötekileştirdiği insanların yaşadığı Cihangir semtinde yaşaması gerektiğini düşündüm. Farklı din ve kültüre sahip insanların, etnik kimliklerin huzur içinde birlikte yaşadığı yerdir Cihangir… ‘Cevdetgiller’ bu manada okuru, bohem, renkli ve sıra dışı insanların yaşadığı tarihi Cihangir semtinin Arnavut kaldırımlı sokaklarından macera dolu bir yolculuğa çıkararak zihnindeki ötekilerle tanıştırıyor.
Yeryüzünde tüm kavgaların, savaşların, ilişkilerdeki anlaşmazlıkların hep bir ayrımcılık, ötekileştirme sorunu nedeniyle çıktığını düşünüyorum. ‘Cevdetgiller’ romanı; okura, ilginç kurgusuyla insan zihnindeki ötekilerin varlığına dikkat çekerek, hem zihnindeki hem de Cihangir’in ötekileşmiş insanlarıyla bağ kurmasını ve anlamasını sağlıyor. Romanda aynı zamanda yakın tarihimize kökleriyle bağlı olan bu insanların, kişisel çocukluk travmalarının; doğu batı fark etmeksizin din ya da etnik kökenleri nedeniyle ötekileştirilmiş olmalarından kaynaklanan savaşlar, soykırımlar nedeniyle oluştuğunu gözler önüne seriyorum.
İnsanlık bunu anlasa, ötekileştirme olmayacak, çocukluk travmaları, psikolojik sorunlar olmayacak, savaşlar olmayacak. Yeryüzüne huzur, barış hakim olacak demek istiyorum.

Kitapta Bosna Savaşı da var, arka fonda Cihangir, Orhan Kemal Müzesi gibi edebi mekanlar da bize eşlik ediyor. Mekanlar adeta canlanıyor. Tüm bunları harmanlamak sizin için nasıl bir süreçti?
Roman yazma sürecinde, romanın sahnelerinin geçeceği mekanları gezmek, hatta karakterlerin gözünden canlı canlı yaşamak isterim. Bu benim açımdan son derece keyifli bir süreçtir. Örneğin ‘Kelebeğin Döngüsü’nün bir bölümü New York’ta geçiyordu. Daha önce hiç Amerika’ya gitmemiştim. Romanım için New York’a gittim, bir ay yaşadım. Bu seyahati tamamen karakterlerimin gözünden yaptım.
‘Cevdetgiller’ için de eşimle birlikte defalarca Cihangir sokaklarını, romanda geçen tüm mekanları arşınlayıp durduk. Örneğin Cevdet’in yaşadığı Kristal Palas apartmanına karar verene kadar çok düşündüm. Çünkü pek çok cumbalı apartman vardı ama Meltem’le cumbaları birbirini görebilen ve lokalizasyonu tam da istediğim yerde olabilecek başka apartman yoktu. Kristal Palas’ı görünce hah işte dedim Cevdet burada yaşamalı! Romandaki bütün mekanlar gerçek konumlarına uygun şekildedir. Cevdet’in oturduğu apartman, Akarsu yokuşunun Sanatçılar parkına doğru baş kısmında yer alır. Karşında Journey, biraz ilerisinde Symirna, karşısında Orhan Kemal Müzesi, az yukarda Savoy pastanesi… Cevdet’in yaşadığı caddenin üstündeki mekanlarda çok zaman geçirdim. Antikacı Serkis’le muhabbet ettim. Gittiği berberden tutun, evinin manzarasına kadar hepsini Cevdet yaşıyormuşçasına, yaşadım. Kendi ayaklarımı karakterlerimin ayaklarına büründürüp sahicilik kazanmalarına yardımcı olmak hayal gücümü besliyor diyebilirim.
Edebiyat yazarın zihninde yaşanan bir olgudur. Romancılık, yazarın; acısıyla, tatlısıyla fiziksel dünyayı yorumlama, algılama ve harmanlayıp yeniden yaratma gücüyle gerçekleşir. Sanatçı bunu egosuyla gerçekleştirir. Sanatçının olmazsa olmazı egosudur, yaratım gücü buradan gelir. Bu nedenle ya yaşarsın, ya yazarsın diyorum. Yazarken, yaşantın yazdığın dünyada gerçekleşiyor…

 

Cevdetgiller
Aslıhan Güven
Doğan SoLibri, 2024
232 sayfa.

  • 1

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.