ABD beş milyon dolar değerinde heykeli Türkiye’ye iade ediyor
Antik kent turumuzun bugünkü rotası Knidos ve Halikarnassos. Datça'ki Knidos, British Museum'un simgesi aslan heykelinin ana mekanı. Arabalı vapur ile 45 dakikalık yolculukla da Bodrum'daki Halikarnassos'a ulaşmak mümkün. Meşhur tarihçi Heredot'un sokaklarında dolaştığı bir antik kent burası.
Knidos, yolu Datça’ya düşenlerin hayranlıkla gezdikleri bir antik kent olsa da sanki hak ettiği değeri görmüyor gibi. Londra’daki British Museum’un simgesi meşhur aslan heykeli, binlerce yıl önce tüm heybetiyle Knidos’taydı. Ne yazık ki 19. yüzyılda akranı pek çok tarihi eserle aynı akıbete uğrayıp hiçbir bağı olmayan binlerce kilometre uzaklığa götürüldü. Neyse ki Knidos’ta görebileceğimiz bir şeyler hâlâ var. O halde hazırsanız Tekir Yarımadası’ndaki bu doğayla iç içe antik kenti gezmeye başlayalım.
Knidos Antik Kenti, Karya’nın en önemli yerleşimlerinden biriydi. Bugünkü Muğla’yı kapsayan antik Karya, insanlığa yedi harikadan birini armağan etti. O armağana da birazdan değineceğiz. Ancak şimdi çifte limanlı, çifte antik tiyatrolu bu görkemli antik kentte gezelim.
Antik kent, anakara ve adada olmak üzere iki bölgeye yayılmış bir şehirdi Bu özelliği nedeniyle de Antik Çağ’da “çifte kent” adıyla da anılıyordu. İki doğal limana sahip olan Knidos, en görkemli döneminde 40 binden fazla insanın yaşadığı bir kentti. Arkeolojik kazılar Knidos’ta 3500 yıl önce ilk yerleşimlerin başladığını ortaya koyuyor.
Kentteki yerleşim milâttan sonra 7. yüzyılda ise neredeyse tamamen sona ermişti. Datça yakınındaki antik kentte ilk kazılar 1857 yılında İngilizler tarafından gerçekleştirililmiş. Zaten meşhur Knidos aslanı da kazılar devam ederken 1858 yılında Londra’ya götürülüyor. Antik dönemden kalma piramit biçimindeki bir tapınağın üzerinde bulunan altın tonluk aslanın ait olduğu topraklara iadesi için mücadele de devam ediyor.
Antik Çağ’da Ege ve Akdeniz ticaretinde çok önemli bir durak noktası olan Knidos, bu ticaret sayesinde epey gelişme göstermişti. Datça’yı çevreleyen dağlar, denizcilik mevsiminde kuzeyden esen rüzgarları engellediği için denizciler için bu bölge büyük önem arz ediyordu. Burası, dönemin sanat ve bilim dünyasının da yaşadığı bir yerdi. Astronom Eudoxos ve İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos da bu kentte doğmuştu.
Knindos’ta bugün geriye sadece kalıntıları kalan tıp okulu, denizin karşı yakasındaki Kos Adası’nda Hipokrates’in tıp okuluna bir dönem rakip olmuştu. Mimari yapılarıyla hayranlık uyandıran antik kent, içinde Rodos, Kos ve Halikarnassos’un yer aldığı birliğin merkezi konumundaydı. Bu özelliği nedeniyle kentte, çok sayıda anıtsal mezar da inşa edilmiştir. Bu mezarlar dönemin önemli isimlerine duyulan saygının bir göstergesi olarak inşa edilmiştir.
Knidos’taki yolculuğumuzun yavaş yavaş sonuna gelirken Datça – Bodrum feribotunu kaçırmamak için iskeleye doğru yol alalım. Arabalı vapurla yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuğun ardından şu sıralar 34 plakalı araç patlaması yaşayan Bodrum’a varıyoruz. Ülke turizminin en önemli merkezlerinden biri olan Bodrum, 1980’li yıllara kadar kendi halinde bir kasabaydı. Halikarnas Balıkçısı’nın sakim bir hayat sürdüğü, büyük bir zevkle okuduğumuz eserlerini yazdığı Bodrum’un pek çok noktasında Cevat Şakir Kabaağaçlı nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’na dair izlere rastlamak mümkün. Peki ya Halikarnas Balıkçısı’ndan önce burada başka kimler yaşamıştı? O halde tarihin başladığı yerde keşfe çıkalım.
Tarihin başladığı yer lafını boşuna demedik. Zira burası bilinen ilk tarihçi olan Heredot’un yaşadığı yer olarak da biliniyor. Halikarnassos aynı zamanda dünyada planlı kentleşmeye dair ilk örneklerden biri olma özelliği de taşıyor. Bugün İngiltere’den Avustralya’ya Kanada’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne sıklıkla gördüğümüz mazgal kent planının öncülerinden olan Halikarnassos’un bu mirası, Roma’ya işgaller karşısında bir ders olmuş ve kent bilinçli bir şekilde mazgal yapıyla inşa edilmemiştir. Zira bu planlı kentleşme bir yandan da kenti daha kolay işgal edilebilir kılıyordu.
Heredot’un sokaklarından geçtiği bu antik kent, Karya’nın önemli limanlarından biriydi. Bu önem asırlar sonra St. Jean Şövalyeleri için de Osmanlı için de geçerli olacaktı. Bunu en iyi görebileceğimiz yer de elbette ki meşhur Bodrum Kalesi. Restorasyonu geçen yıl tamamlanan kalede Antik Çağ’dan kalma batıklara, St. Jean Şövalyeleri’ne ait silahlara ve kiliseye son olarak da Osmanlı döneminde inşa edilmiş camiye denk gelmek mümkün. Bodrum’un en stratejik noktalarından birinde inşa edilen kaleye feribottan iner inmez ulaşmak mümkün. Aynı zamanda Su Altı Arkeoloji Müzesi olarak da hizmet veren Bodrum Kalesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı olduğundan MüzeKart ile giriş ücretsiz.
Merdivenleri sayesinde bol inip çıkmalı bugünkü haliyle St. Jean Şövalyeleri tarafından 1402 yılında inşa edilmişti. Kanuni Sultan Süleyman’ın Rodos’u fethiyle birlikte 16. yüzyılda Osmanlı topraklarına katılan Bodum’un bu tarihi kalesi, savunma amacıyla kullanılmaya devam etti. Kaleyi hakkını vererek gezmek için ortalama iki ilâ üç saate ihtiyacınız olduğunu belirtelim. Çıkışta sahil şeridindeki meşhur Bitez Dondurmacısı’nda bir nefeslenmek iyi fikir olabilir. Zira sonrasında buraya yürüyerek beş dakika uzaklıktaki bir dünya harikasını görmeye gideceğiz.
Saat 17.00’de kapılarını kapatan bu harikanın adı Halikarnas Mozolesi. Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak da bilinen mozolenin yapılışı bir aşk hikâyesine dayanıyor. Bölgede hüküm süren Persler’e tâbi olduğunu Kral Mauselos kız kardeşine aşık olur. Bir müddet sonra da doğal olarak pek onaylanmasa da kardeşiyle evlenir. Hem kardeşi hem eşi olan Artemisia ile büyük bir aşk yaşayan Maseolos, kenti de Persler ile yaptığı anlaşmalar sayesinde müreffeh bir yere dönüştürür. Kral ve Kraliçe, hem güçlerini göstermek hem de aşklarını ölümsüzlüğe taşımak adına bir mozole yaptırmaya karar verir. Milâttan önce 351 yılında inşası tamamlanan 41 metre yüksekliğindeki mozole, bir zamanlar dünyanıın en görkemli yapılarından biriydi. Dünyanın Yedi Harikası’ndan biri olarak kabul edilen mozole savaşlar, depremler ve talanlar sonrası günümüzde ne yazık ki sadece zemin seviyesinde ayakta kalabilmiştir. Ancak yine de etkileyici ambiyansa sahip bu bölgeyi ziyaret etmekte fayda var.
Halikaras Mozolesi’nin ardından akşamı sakin geçirmek, doğayla baş başa bir yemek yemek ve içmek için Zai Bodrum, güzel bir seçenek olabilir. Şanslıysanız bu özel mekânda gerçekleşen konserlere de denk gelmeniz mümkün. Rotamıza yarın biraz daha kuzeye gidip Efes ile devam edeceğiz.