Thames’tan Haliç’e: Tate Modern koleksiyonu Artİstanbul Feshane’ye taşınıyor
Yurtdışında Altın Boynuz olarak isimlendirilen Haliç, Doğu Roma'dan bu yana İstanbul'un çokkültürlü yerlerinin başında yer alıyor. Bizans aristokrasinin semti Balat, kutsal kabul edilen Fener ve daha fazası... İşte İstanbul'un en popüler rotası.
İstanbul’un kalbi Eminönü karşısında Galata, Karaköy, Boğaz, Üsküdar ve Çamlıca ile şehrin en güzel noktalarını görebileceğiniz bir açıya sahip. Yeni Cami ve Mısır Çarşısı’nın kesiştiği hat üzerinde başlayan Eminönü meydanı Rüstem Paşa Camisi’ne kadar uzuyor. Yolun karşısına geçtiğinizde bir zamanlar Otogar’ı andıran otobüs duraklarının yerinde artık yeni bir meydan ve Zindan Han bulunuyor. Bu meydan boyunca sahil şeridi boyunca kuzey yönünde yürüdüğünüzde sol yanınızda Alibeyköy’e giden tramvay sağınızda ise Avrupalıların deyimiyle Altın Boynuz, bizim söylediğimiz haliyle Haliç uzanıyor. İşte hazır güneşli havayı yakalamışken bugünün bayram rotası olarak bu tarihi güzergahta ilerlemeyi seçtik. Buyursunlar efendim.
Marmara’nın kıyı boyunca ince uzun bir hat şeklinde uzandığı Haliç, Roma İmparatorluğu’ndan Cumhuriyet’e kentin kültürel zenginliğini en çok yansıtan yerlerden biri olmayı başarmış. Bu hat üzerinde yer alan bazı semtler Bizans döneminde saray eşrafı ve aristokrasisine evsahipliği yapıyordu. Şimdi bunlardan birine doğru sahil şeridi boyunca yürüyoruz. Zindan Han’dan sonra önce İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin aslı korunarak (umarız) yeniden yapılan binası Haliç Metro Köprüsü ve Atatürk Köprüsü’nü geçerek Cibali’ye ulaşıyoruz.
Osmanlı’nın endüstrileşme hamlesinin ilk örneklerinden olan tütün fabrikası bugün Kadir Has Üniversitesi’nin yerleşkesi. İçinde değerli koleksiyona sahip Rezzan Has Müzesi de var. Çeşitli arkeolojik buluntuların sergilendiği bu müzeden sonra yolumuza Cibali hızasında devam ediyoruz. Burası Haliç kıyısının en eski semtlerinden biri. İstanbul’un fethinde yer almış askerlerin ve devlet adamlarının türbe veya mütevazı camilerine ev sahipliğini yapan bu semtten yolumuza devam ettiğimizde Balat’a geliyoruz. İşte o bahsettiğimiz aristokratların semti.
Adını Yunancadaki “palation” yani saraydan alan Balat bu haliyle de zaten çok şey anlatıyor. Bizans devrinin zenginleri imparatorun Sarayburnu’ndaki görkemli konutuna çok da uzak olmayan bu bölgede “hadlerini aşmayacak derecede” şatafatlı konutlarını yaptırmıştı. Şehir Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedildikten sonra da buranın dokusu büyük ölçüde korundu. Semtte zengin Rumların yanı sıra Romaniot olarak anılan İstanbul’un yerli Yahudileri de yaşıyordu. Bu cemaati Sultan 2. Beyazıt döneminde Portekiz ve İspanya’dan gelen Seferad Yahudileri ile karıştırmamak gerekiyor. Ancak 1492’deki o büyük göçten sonra Osmanlı’nın Sefaradları şehre yerleştirdiği yerlerden biri yine burası oldu. İskân politikası çerçevesinde Balkanlardan Yahudiler bölgeye yerleştirildi. Öyle ki Makedonya’nın Ohri kentinden gelen Yahudiler burada Ahrida Sinagogu’nu kurdu. Fakat bu tarihi semti esas özel kılan Fener Rum Patrikhanesi.
Resmi adıyla İstanbul Rum Ortodoks Patrikhanesi Fatih Sultan Mehmet tarafından çıkarılan bir fermanla yasal statü kazanmıştır. Doğu kiliselerinde eşitler arasında birinci konumundaki Patrikhane yıl boyunca dünyanın dört bir yanından gelen Ortodokslar tarafından ziyaret edilir. Balat’taki bu tarihi yapıya çıkan sokaklarda yer alan hediyelik dükkânları çeşitli ikona ve dini referanslı hediyelerle dolu. Bu dükkanları geçip Balat sokaklarında yürümeye devam ediyoruz. Bundan 15 yıl önce genellikle atölyelerin bulunduğu yerlerde artık üçüncü dalga kahveciler ve butik pastaneler sıra sıra dizilmiş. Adını Yunanistan’da bir zamanlar Türklerin yoğun olarak yaşadığı Vodina kentinden alan cadde boyunca sıralanan bu kafeler hem yerli hem de yabancı ziyaretçilerden büyük rağbet görüyor. Naftalin, Popstel, Nomadz gibi kafeler bölgenin en popüler mekânları arasında.
Etraftaki kafelerden birinde biraz dinlendikten sonra Vodina Caddesi üstünden yolculuğumuza devam edelim. Fazla uzaklaşmadan uğramamız gereken bir nokta daha var. Dimitri Kantemir Müzesi. Osmanlı tarihinde tartışmalı bir figür olan Dimitri Kantemir Rumenler için ulusal bir kahraman. Osmanlı tarihinde ise yetiştirildiği devlete isyan etmiş biri. Babası Osmanlı idaresindeki Boğdan prensi olan Dimitri dönemin ruhuna uygun bir şekilde 15 yaşındayken imparatorluğun başkenti İstanbul’a eğitim için gönderilmişti. Veliaht prensin bu eğitim yılları aslında bir nevi rehinelik haliydi. Kantemir’in 22 yıl boyunca yaşadığı İstanbul’daki adresi Balat’taki konağıydı.
İstanbul’da kaldığı yıllar boyunca iyi bir eğitim alan Dimitri Kantemir Türk müziğini ve makamlarını yazıya geçiren isim oldu. Bununla beraber çok sayıda eser de besteleyen Kantemir olmasaydı yaşadığı dönem olan 17. yüzyıl ve öncesine dair Türk müziği hakkında bugün bildiklerimiz çok eksik olacaktı. Hazır bahsi açılmışken İspanyol müzisyen Jordi Savall’in düzenlemesiyle şu besteyi dinlemenizi tavsiye edelim. Haliç kıyısında yaşayan bu önemli ismin bıraktığı müzikal miras aradan geçen yüzyıllara rağmen değerini kaybetmediği gibi önemi daha fazla anlaşılıyor. Balat’ta yaşadığı ev günümüzde bir müze olarak kullanılıyor. 22 yıl yaşadığı İstanbul’dan ayrılıp Rus Çarlığı’na sığınan Kantemir, Osmanlı’ya karşı savaşlarda yer alırken bir yandan da Türk müziği, felsefe ve tarih üzerine kitaplar da yazmaya devam etti. Eserleri Avrupa’da da yankı uyandıran Kantemir Avrupa’daki pek çok devletten prenslik unvanı elde etmişti. Günümüzde Sıraselviler Caddesi’nde hizmet veren Rumen Kültür Merkezi bu tarihi figürün adını taşımakta. Dimitri Kantemir için açtığımız bu uzun sayılabilecek parantezi kapatıp Balat sokaklarında yürümeye devam edelim.
Yıldırım Caddesi üzerinde yürürken sağlı sollu kafeler yine bizi karşılıyor. Birkaç yıl önce açılmaya başlayan ve bölgedeki dönüşümün de simgesi konumundaki bu kafelerle birlikte antikacılar, kitapçılar ve mezatların düzenlendiği dükkânlar da Balat’a renk katan unsurlar. Zaman zaman kendinizi bir Yeşilçam filmindeymiş gibi hissedeceğiniz bu rotada karşınıza çıkan rengarenk binaların önünde fotoğraf çekenler kervanına siz de katılabilirsiniz. Tıpkı Kuzguncuk ve Adalar’da olduğu gibi bu tarihi yapıların özel mülk olduğunu, dolayısıyla da sakinlerini de rahatsız etmemeniz detayını unutmayın.
Yürümekten yorulmuş veya ağzınız kurumuş olabilir. Yıldırım Caddesi boyunca ilerledikten sonra karşınıza çıkan Sevda Gazozcusu imdadınıza yetişecek. Çeşit çeşit gazozun satıldığı bu tarihi dükkânda mutlaka size göre de bir gazoz vardır. Yine buraya oldukça yakın bir konumda olan ve şarkılara konu olan Agora Meyhanesi “buraya gelmişken mutlaka uğramanız gereken yerlerden” biri. Balat turumuzu camiler, sinagoglar, kiliseler, hamamlar, kafeler, antikacılar ve müzeleri geride bırakarak noktalıyoruz. Ancak uğramamız gereken bir yer daha var. Haliç kıyısı boyunca hızınıza bağllı olarak ortalama 15 dakikada ulaşabileceğiniz tarihi Feshane ya da Artİstanbul Feshane ziyaretçilerini bekliyor.
Osmanlı’nın son döneminde atılan sanayileşme hamlelerinin merkezi Haliç kıyılarıydı. Asırlardır burada bulunan tersanenin karşısına açılan tütün fabrikası (bugünkü Kadir Has Üniversitesi) ve Eyüpsultan sınırları içinde kalan Feshane bu tesislerden bazılarıydı. Sultan 2. Mahmut döneminde bir modernleşme alameti olarak takılması zorunlu kılınan feslerin üretimi için doğan ihtiyacı karşılamak amacıyla inşa edilen tesis, imparatorluğun ilk sanayi yapısı. Belçikalıların kurduğu fabrika, Cumhuriyet’ten sonra işlevini yitirdi. 1950’lerde artık Sümerbank’ın bir tekstil fabrikası olarak kullanılan tarihi yapı, zaman içerisinde atıl hale gelir. 1980’lerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yönetimine geçen tarihi yapı pek de parlak olmayan bir restorasyon sonrası 2000’lerin başında kullanıma açılır. Bu dönemde genellikle hemşehri derneklerinin yöresel günler etkinliklerine evsahipliği yapan tarihi yapı, 2019’da kurulan İBB Miras tarafından kapsamlı bir restorasyona tabi tutulur.
Geçen yıl Artİstanbul Feshane adıyla kapılarını açan bu tarihi yapı artık bir çağdaş sanat müzesi. Tıpkı Thames nehri kıyısında Londra’nın ve hatta dünyanın en önemli çağdaş sanat müzelerinden biri konumundaki Tate Modern gibi, İstanbul’un da Haliç kıyısında bu türden kamusal bir yapısı vardı artık. Ücretsiz ziyaret edebileceğiniz müzede halihazırda Tate Modern seçkisi sergilenmekte. Müze bayramın üçüncü gününden itibaren ziyaretçilerini ağırlıyor. Bugünkü İstanbul’da bayram rotamızın sonuna geldik. Yarın Haliç’in karşı kıyılarından yolculuğumuza devam edeceğiz.