Kızıltoprak'ta mahalle arasında öyle bir sokak varki sanat sokağı dense yeridir. Beş galeri yer alıyor bu sokakta. Bağdat Caddesi ile Kalamış Parkı arasında kalan Rüştiye Sokak'tan bahsediyoruz. En eskisi 30 yıl önce açılmış en yenisi ise 2021'de.
Kızıltoprak İstanbul’un Kadıköy semtinde, Anadolu yakasının gözde muhitlerinden biri. Kadıköy’ün dinamik ve cazibeli hayatının hemen dışında sakin bir semt. Rüştiye Sokak, bu semtteki Kalamış Parkı’nın hemen yanında, Bağdat caddesini sahile bağlayan en eski sokak.
Sokağın bir ucundan diğer ucuna giderken; bir bakkala, küçük bir markete, mütevazı bir terzi dükkanına ve bir mantıcıya rastlıyorsunuz. Lakin bu sokağın özelliği başka: Sokakta beş farklı sanat galerisi bulunuyor. Sanatla ilişkisi galeriyle sınırlı değil. Rüştiye Sokak’ta, galerilerin haricinde bir müzayede evi (Pingudu Müzayede Evi) ve bir de seramik atölyesi (Patika Seramik) yer alıyor. Böylesi bir sokağın eşi benzerine İstanbul’da rastlamak zor.
Sokağın sonunda bulunan Kızıltoprak Sanat Galerisi, Rüştiye Sokak’ta açılan ilk galeri. Tarihi de epey eski. 1995’te açılmış. Uzun yıllar sokaktaki tek sanat galerisiyken 2015’ten sonra sokağa başka galerilerde açılmış. 2015’te sokağa ilk gelen galeri Fular’t. Sonra Duende, 8artı1, Galeri Binyıl geliyor. 2021’den beri sokak galeriyle dikkat çeker bir hal alıyor.
Rüştiye Sokak aslında namlı bir sokak. 60’larda da gençlerin buluştuğu yerlerden biri olarak o dönem adı çıkmış. Kızıltoprak Sanat Galerisi’nin sahibi Tülay Atasoy o günleri bilenlerden. “Tüm komşuların birbirini tanıdığı, farklı kültürlerden insanların -Rum, Ermeni, Musevi- bir arada yaşamaktan zevk aldığı bir sokaktı burası” diyor.
80’li yıllara gelindiğinde sokakta oturanların profili biraz değişmiş. Tülay Hanım da 90’larda sokağın sakinlerinden biri olmuş. Aslında buraya eşiyle birlikte bir mimarlık ofisi açmak için taşınıyor. Bir konak alıyorlar, restore ettiriyorlar. Ama bir tanıdıkları konağı görünce “Burası ne güzel bir sanat galerisi olur” diyor ve Kızıltoprak Sanat Galerisi’nin doğum hikayesi başlıyor: “Galeriyi açtık ama o kadar üzerine düşmemiştim. Ama bize bu galeri açma fikrini veren arkadaşım beni ressamlarla tanıştırmaya başladı. Sonra başka galerileri dolaşmaya başladım. Sevdim bu işi ve tamamen galeriyi yönetmeye odaklandım.”
Ki Tülay Hanım bunları yaparken sokakta çok da dükkan yokmuş. Bir bakkal, bir tekel bayii ve Kızıltoprak Sanat Galerisi. Ama galeri, sanat dünyasında açılan sergilerle, sanatçılarıyla dikkat çeker hale geliyor. 30 yılda Kızıltoprak Sanat Galerisi’nde kimlerin resimleri sergilenmemiş ki… Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Eren Eyüpoğlu, Orhan Taylan, Mustafa Pilevneli, Süleyman Saim Tekcan, Halen Sontaş…
Yıllar içerisinde Kızıltoprak Sanat Galerisi, sokağın ve semtin sanatla ilişkisini kuvvetlendirmiş. Bunda Tülay Hanım’ın çalışma yöntemlerinin etkisi var tabii “Ben yıllarca pazar günleri galeriyi açık tuttum. Çünkü aileler gelir, oturur, uzun uzun sohbet ederler” diyor. Bu sohbetler semt sakinlerinin sanatla temas etmesinde önemli bir etken olmuş.
30 yıl boyunca 200’ün üzerinde sergi açtığını anlatıyor Tülay Hanım. Galeriden içeri adım attığında gözüne güzel gelmeyen, sevmeyeceği hiçbir tabloya yer vermemiş.
Kızıltoprak Sanat Galerisi Rüştiye Sokak’ta açıldıktan 20 yıl sonra, 2015’te bir başka galeri geliyor sokağa: Fular’t. Rüştiye Sokağın diğer ucunda. Fular’t’ın sahibi Güzin Ambar. Aslında Güzin Hanım mine sanatıyla uğraşacağı bir atölye açmak için yola çıkıyor. Sokakta önce atölyesini açıyor. Ama sokak ta sokak! Mahalle kültürünü hala koruması, insanların birbirleriyle merhabalaşıp günaydınlaştığı, 7’den 70’e herkesin diğerine saygı duyduğu bu sokağın sakini olmak çok hoşuna gidiyor. İşte açtığı atölye de bu sayede kısa zamanda sanat galerisine dönüşüyor. Güzin Hanım da “Bu iş böyle böyle olmaz” deyip eğitim almaya karar veriyor. Üniversitede kültür sanat yönetimi alanında eğitim alıyor.
Fular’t’ın özelliği genç sanatçıları desteklemesi. Sanatçı seçimini daha çok deneme yanılma yöntemi ile yaptığını söyleyen Güzin Hanım, galeriye gelip çalışmalarını gösteren sanatçılara da şans veriyor. Resimlerini beğendiği ve anlaşabileceğine inandığı sanatçıları galerinin bünyesine mutlaka dahil ediyor. Güzin Hanım farklı bir galericilik anlayışını benimsemiş. Galerinin bünyesinde açtığı atölyesinde söyleşiler düzenliyor ve eğitimler veriyor.
Ayrıca, her 23 Nisan’da çocuklara özel 23 Nisan sergisi düzenliyor. Böylelikle çocukların küçük yaşlarda sanatla tanışmasına da önayak oluyor. Bu sergiler; çocukların nasıl galeri gezilir, sanat eseri nasıl alınıp satılır hakkında küçük yaşta fikir edinmesi için yaratılmış bir fırsat alanı.
Sokağın ortasında bulunan Duende 2017’te açılıyor. Duende’nin kurucusu ve galerinin küratörü Emine Özkarslıoğlu. Emine Hanım “Sokağın kendine has ruhundan ve yolun sonunun denize çıkışından etkilendiğim için burada galeri açmaya karar verdim” diyor. Galeri açılıyor. “Sanat nereye giderse orayı güzelleştirir” diye düşünüyor. Ki Emine Hanım’ın düşündüğü gibi oluyor. Sokağa ilgi artıyor. Galeriye ek olarak bir de kafe açılıyor.
Duende’ye dışardan bakınca müdavimleri olan bir kafe gibi görünüyor ama içeri girip alt kata inince galeri sizi karşılıyor. Hem atölyelerin düzenlendiği hem eğitimlerin verildiği hem de yazarlarla söyleşi ve imza günlerinin yapıldığı çok yönlü bir bir sanat mekanı haline gelmiş durumda. Sanatı kafe kültürü ile birleştiren Duende’de resim ve heykel ağırlıklı olmak üzere farklı sanatçıların eseriyle karşılaşabilirsiniz.
Kızıltoprak Sanat Galerisi’nın çarprazına Koray Arman 2019’da 8artı1’i açıyor. Kendi çektiği fotoğrafları sergilemek amacı. Ama planlandığı gibi olmuyor. Önce başka sanatçıların eserlerini sergiliyor. Kızıltoprak Sanat Galerisi’nin sahibi Tülay Hanım 8artı1 için “Onlar geldiğinde sokağa taze kan geldi” diyor. Çünkü Koray Arman sokaktan bakınca galerinin içini de görebileceğiniz şekilde galeriyi tasarlamış. Tabii ki bunun bir amacı var. Koray Bey “Sokakla galeri arasında bir etkileşim olsun istedim. İnsanlar dışarıdan bakar ve bazen galeriye girmek istemez, çekinir. İşte bu çekingenliği aşmak için böyle bir tasarım yaptık” diyor.
8art1’i insanın gözü bir yerden ısırıyor. Koray Bey, ‘Hayaller ve Hayatlar’ dizisinin bazı bölümlerinin burada çekildiğini söyleyince merakımızı gideriyor. Tabii bu arada Koray Bey’e kendi fotoğraf sergisini açmak da kısmet olmuş. Koray Bey, ‘Dünyanın En Hızlı Eskiyen Onyılı’ isimli sergisini bu yıl mart ayında açabilmiş.
Sokağa son gelen galeri Galeri Binyıl. Galeri Binyıl’ın tanıdık bir galeri. 1999’dan bu yana İstanbul’da birçok farklı yeri (Akatlar, Tophane, Topağacı) mesken tutmuştu. 2021’de Rüştiye Sokak’a taşındı. Galeri Binyıl, özellikle genç sanatçılara destek vermeyi hedefleyen bir galeri. Ki Galeri Binyıl’ın sahibi ve küratörü İlknur Şanal’ın önemsediği bir geleneği var. Kendisi de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan İlknur Hanım her sene Mimar Sinan’da düzenlenen sene sonu sergilerini geziyor. Ve her yıl sergide beğendiği eserlerin sahipleri ile ayrı bir sergi düzenliyor. İlknur Hanım bu geleneği genç sanatçıları desteklemek ve gençleri sanat dünyasına kazandırmak için başlatmış.
Rüştiye Sokak sakinlerinin herbiri sanki sanatın bir ucundan tutuyor. Galeriler arası organik bir dayanışma kültürü mevcut. Hangi galerinin içerisinden girseniz bir diğerinden övgü ile bahsedildiğini duyabilirsiniz. Sanat yapmanın ve yaymanın bu kadar zorlaştığı bir dönemde, herbiri bir diğerine büyük bir saygı duyuyor ve bu da dayanışma ağının zeminini oluşturuyor.
Rüştiye Sokak’ta beş galeri var dedik ama aslında bu sayı dörde düşecek. Çünkü Kızıltoprak Sanat Galerisi’nin sahibi Tülay Hanım 30. yılında galeriyi kapatacağını söylüyor bize. Üzülerek ve şaşırarak “30 yılın ardından galeri neden kapanıyor?” diye soruyoruz. Tülay Hanım’ın cevabı açık: “Yoruldum.”
Başarılarla ve koşuşturmayla geçen 30 yılın ardından Tülay Hanım artık dinlenmek istiyor. Yıllar içerisinde çok sevdiği sanatçıları kaybetmenin hüznü, yılların yorgunluğu ile birleşince kendisi için durma zamanı geldiğini anlatıyor. Çalışma fırsatı bulduğu cumhuriyet kuşağı sanatçılarına duyduğu derin özlemi ayrıca dile getiriyor. “İlk dönem Cumhuriyet kuşağı bambaşkaydı. Hem sana, hem kendine hem de yaptıkları işe saygılılardı. 1995 yılında bu işe ilk başladığımda ‘Keşke 1980’lerde bu işi yapsaydım’ der, önceki kuşak galericilerine özenirdim.
Şimdi dönüp baktığımda ‘İyi ki bu dönem bu işi yapmış, tüm o kıymetli sanatçılarla çalışmışım’ diyorum. 1995’ten bu yana sanat ortamındaki değişiklikler ile ilgili olumsuz olmadığını, gerçek sanat eserlerinin her zaman değerini koruyup asla yok olmayacağını düşünüyor.