2019'da trafik kazasında yaşamını yitiren sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan'ın Açık Radyo'da yaptığı 'Erguvani İstimbot' programının kayıtlarından aynı isimli kitap çıkarıldı. Doğum gününde yayınlanan kitabın editörlerinden biri dekızı Elif Cebenoyan'dı. Elif Cebenoyan kitaba bir de sunuş yazısı yazdı.
3 Ağustos 2019’u unutmam çok zor. Sabah Cüneyt’in (Cebenoyan) trafik kazası geçirdiği haberini sosyal medyadan öğrendiğim vakit, okuduklarımı beynim reddediyordu. Hayatını kaybetti yazıyordu ama inanmak istemiyordum ve okuduklarımı da algılamıyordum. Müzik yazarı olarak tanıdığım sonra da sinema yazarlığı macerasını aktifleştirdiği dönemden beri arkadaştık. Haftada birkaç gün beraberdik. Festivallerde SİYAD’ın vazgeçilmez simalarından biriydi. Basın gösterimleri sonrasında bazen arabasıyla bırakırdı gazeteye beni. Atlattım mı onun kaybını sanmıyorum. Sonra Murat (Özer) gitti, sonra Agah (Özgüç) Baba, ve Sungu (Çapan) Abi gitti… Hepsi boğazımda bir düğümdür benim için.
Hikayesini tüm sevenleri biliyor zaten. Çileli bir hayatın isyankar ama şefkatli insanıydı. 16 Eylül doğum günüydü. Doğum gününde Açık Radyo’da uzun süre yayınlanan Erguvani İstimbot programının kayıtlarından derlenen ve dostlarının özverisi ile şekillenen aynı adlı bir kitap yayınlandı. Doğan Kitap’tan çıkan kitabın editörlüğünü ise kızı Elif ve arkadaşı Sıla Tanilli yaptı. Kitabın telif geliri Bütün Çocuklar Bizim Derneği’ne, Cüneyt Cebenoyan Çocuk ve Sinema Buluşmaları’nda kullanılmak üzere bağışlanacak.
Kitapta Cüneyt’in kızı Elif Cebenoyan’ın sunuş yazısıyla sizleri baş başa bırakıyorum.
“Doğrusu bu sunuş yazısını yazacak kişi ben mi olmalıyım emin değilim. ‘Erguvani İstimbot’ 2014’te, Açık Radyo’nun 39. yayın
dönemi kapsamında yayınlanmaya başladığında 12 yaşındaydım, konuyla alakam da 12 yaşında herhangi bir kızın babasının işi hakkında bildiklerinden fazla değildi. Gerçi babamın programa hazırlık için (çoğunu tekrardan) izlediği filmlerin birkaçına ben de eşlik etmiştim ama birlikte bir program yapma fikrini şiddetle reddetmiştim, zira ortaokul sosyal normları çerçevesinde anne babanla vakit geçirmekten hoşlanıyor gibi görünmek müthiş bir stratejik hata olurdu. Ne program fikrinin nasıl ortaya çıktığını biliyorum, ne konukların nasıl seçildiğini. Sanırım yayınlandığı sırada tek bir programı baştan sona dinlemedim.
Ama babamla film izlemeyi hep sevdim. Okul tatillerinde merak ettiğim bir film varsa beni öperek uyandırır, sabah 10’daki basın gösterimine götürür, orada henüz tanımadığım eleştirmenlere gururla tanıtırdı beni: “Kızım Elif.” Netflix öncesi dönemde akşam yemeğinden sonra sık sık salondaki kırmızı kanepede oturur, televizyonda yarısından yakaladığımız bir filmi dalga geçe geçe izlerdik. “Duyguların açığa çıktığı sahnelerde yağmur yağar” veya “Bir silah görürsek o silahın mutlaka patlaması gerekir” gibi sinema
kurallarını bana o kanepede öğretmişti. Bu ciddiyetsiz izlemeler sırasında aramızda sıradaki repliği tahmin etme oyunu gelişmişti.
Hangi film olduğunu hatırlamıyorum ama genç bir kızın kendisine kurallar koymaya çalışan üvey babasına bağıracağı “Sen babam değilsin!” repliğini karakterden önce söylediğimde babamın bana hayranlıkla bakıp “Sen bu işi çözmüşsün!” demesi hâlâ aklımda.
Sanırım 12-13 yaşlarındayken bir ara birlikte izlediğimiz her film açık seks sahneleri ve sıklıkla lezbiyenlik temaları içerir oldu. Galiba saçma bir tesadüftü bu, gerçi sonradan acaba lezbiyensem çekinmeyeyim, rahat açılabileyim diye bu filmleri bilerek mi seçti diye düşündüğüm de oldu. Öyleyse dahi bir noktada aşırıya kaçtığını hissetmiş olmalı ki (babalara bariz bir tavsiye: Kızınız kaç yaşında olursa olsun Mavi En Sıcak Renktir birlikte izlenecek bir film değil) bir gün “Yeter bu kadar lezbiyen filmi, senle usturuplu bir belgesel izleyelim” diyerek Documentary Channel’ı açtı ve karşımıza Brezilya’da odaya envai çeşit oyuncak siparişi verebildiğin seks oteliyle ilgili bir belgesel çıktı. Bu son hadiseden sonra uzun bir süre “aile dostu” olmayan filmlerden kaçınmayı başardık ama lezbiyen filmleri aramızda bir şaka olarak kaldı.
Benim ‘İstimbot’la ilişkim ise kazadan sonra, 2020’de Sıla Tanilli’nin programı kitap haline getirmeyi önermesiyle başladı.
Bu fikir daha önce gündeme gelmiş, babam da çok heveslenmişti. Niye daha önce hayata geçmedi, yine bilmiyorum. Ama sonuçta babamın Açık Radyo’da yıllarca yaptığı, kim bilir kaç kişiye dokunan programların elle tutulur bir esere dönüşmesi fikri beni de heyecanlandırdı. Onun da istediği bu projeyi onun anısına, onu seven insanlarla birlikte gerçekleştirmeye karar verdik.
Sıla Açık Radyo ile konuştu, program kayıtları toplandı, ilk büyük iş bunların deşifre edilmesiydi. Programlar ne kadar keyifli olsa da doğası gereği sıkıcı olan bu işi müthiş bir gönüllü ağı kurarak imece usulü yaptık. Deşifreler toplanmaya başladıktan sonra Sıla bana üstüne devasa bir Türk bayrağı yansıtılan Selimiye Kışlası manzarası ve bira eşliğinde programların nasıl editleneceğini öğretti. ‘İstimbot’un ilk programı ve dolayısıyla bizim de üstünde çalışmaya başladığımız ilk program sapkın baba-kız geleneğimize uygun olarak Lars von Trier’in ‘Nymphomaniac’ı idi. Böylece ‘Erguvani İstimbot’, bir iş kisvesi altında bana üç yıl boyunca eşlik etti. Babamın yokluğunda, bunaltıcı pandemi günlerinde beni ‘İstimbot’ meşgul etti, benle tatillere o geldi, üniversite için benle Berlin’e o taşındı. Bana şahane filmler izletti, yeni müzikler dinletti, ve en önemlisi, babamın da hep yaptığı gibi beni sürekli güldürdü.
Redaksiyon sırasında amacımız sohbetlerin plansız ve esprili havasını bozmadan, konukların kendilerine has dillerine çok müdahale etmeden programları biraz daha derli toplu ve rahat okunur hale getirmekti. Tabii mecburiyetten bir de kısaltmak. İlk editörlük deneyimimde beni en çok zorlayan bu oldu, ama bir saatlik 75 programı bir hayli kısaltmadan tek ciltlik bir kitap haline getirmek mümkün değildi. Programlardan aklınızda kalan bazı kısımları kitapta bulamazsanız affola.
‘İstimbot’un üç sezonunda iki özel bölüm vardı: Reis Çelik ile o yılki Cannes Film Festivali’nin tartışıldığı ve Tevfik Başer ile kendi yönetmenlik hikayesinin konuşulduğu bölümler. Bu bölümleri programın genel konseptinin dışında kaldıkları için, üzülerek de olsa kitaba dahil etmeme kararı aldık. Bu özel bölümler dahil bütün ‘Erguvani İstimbot’ bölümlerine Açık Radyo’nun podcast kanalı üzerinden ulaşabilirsiniz. Programlarda çalınan müzikleri bir listede toplayıp listenin QR kodunu kitaba koymayı hayal etmiştik ama parçaların telif haklarına sahip olmadığımız için maalesef bu mümkün olmadı. Dinlemek isteyenler için programda çalınan müziklerin listesini her söy-
leşinin sonuna, radyo kayıt linklerini ise kitabın sonuna ekledik.
Programda konuşulan filmler tamamen konukların seçimiydi ve belli bir tema ya da dönem çevresinde yoğunlaşmamıştı. Kitaba uyarlarken önce birtakım alt başlıklar oluşturup filmleri bu çerçevede kategorize etmeyi düşündük ama işin içinden çıkamayınca kronolojik olarak sıralamaya karar verdik. Bunun tek istisnası Çiğdem Öztürk ile Almodóvar’ın ‘Bunu Hak Edecek Ne Yaptım?’ filminin konuşulduğu bölüm. ‘İstimbot’un son seferi olan bu bölümü kitapta da en sona koyduk.
Programların deşifresinin bir ucundan tutan herkese ne kadar teşekkür etsek az. Böyle bir dayanışma olmasa bu işin altından kalkamazdık, bu kitap hayal olarak kalırdı. Yasemin Akbaş, Hande Akkan, Meral Akman, Gamze Alarslan, Deniz Altınay, Seyit Ali Aral, Şenol Ayla, Ayşegül Cebenoyan, Buket Cengiz, Gülgün Çarkoğlu, Özlem Duygu, Zeynep Erdim, Barış Erman, Hande Erol, Sona Ertekin, Tolga Esmer, Ercüment Gürçay, Dilek Hepgüler, Ebru Kongar, Batuhan Onay, Selin Oransayoğlu, Gülçin Orgun, Ahmet Ortaçdağ, Ayşin Özgen, Çiğdem Öztürk, Deniz Peri, Ege Peri, Deniz Sağdıç, Göknil Sarıoğlan, Şebnem Süer Grimm, Taylan Taftaf, Aylin Uluşahin, Mehmet Uluşahin, İnci Yalçınöz, Cansu Yapıcı, Ege Yıldırım, hepinize çok teşekkürler.
Sevgili kuzenim Evin Figen sadece deşifre yapmakla kalmadı,Arjantinli yazar Alberto Manguel ile İngilizce olarak yapılan programı Türkçeye de çevirdi. Emeğine sağlık Evincim, çok teşekkürler.
Sıla Tanilli redaksiyon sırasında gösterdiği müthiş çabaların yanında benim her sorumu üşenmeden cevapladı, dosyalarda bana bıraktığı notlarla en bunaldığım anlarda bile beni güldürdü. Sıla, sen bu projeyi hayata döndürmesen bu kitap çıkmazdı, çok teşekkürler.
Sıla da ben de bir yandan başka bir sürü işle meşgul olduğumuz için redaksiyon süreci oldukça uzun sürdü, ara ara sekteye uğradı. Bu zamanlarda imdadımıza canım annem Ayşegül Cebenoyan yetişti. Annecim, sensiz de olmayacağını biliyorsun zaten, çok teşekkürler.
Açık Radyo’dan Didem Gençtürk, İlksen Mavituna ve Ömer Madra hep yanımızdalardı. Ceren Oykut arka kapaktaki güzel çizimiyle
‘Erguvani İstimbot’a hayat verdi. Doğan Yayınları telif hakları editörü Tanıl Yaşar çok kısa sürede 75 konuktan muvafakatname topladı. Grafiker Taylan Polat, kapak tasarımcısı Cüneyt Çomoğlu, yayın direktörü Cem Erciyes ve editör Sema Çubukçu müthiş bir çabayla kitabı bir buçuk ayda babamın doğum günü olan 16 Eylül’e hazır ettiler. Bunların hepsi Doğan Yayınları Genel Müdürü sevgili Gülgün Çarkoğlu’nun inisiyatifiyle oldu. Hepinize sonsuz teşekkürler.
Dinlenmek üzere edilmiş sohbetleri yazıya geçirmek zor bir iş, umarım hayal ettiğimiz gibi keyifle okunan bir kitap ortaya çıkarabilmişizdir. ‘Erguvani İstimbot’ eski tayfası, müdavimleri ve benim gibi yeni yolcularıyla yeni bir sefer için demir alıyor. Hepimize iyi seyirler!”