İYİ Parti’nin eleştirisine İmamoğlu’ndan yanıt: Kötü sesleri duymuyorum
Oyuncu ve müzisyen Deniz Türkali bir İstanbul aşığı. Şehrin eski günlerinde ne kadar eğlendiklerini anlatsa da geçmişe melankolik bir özlemle bakmıyor. Onun gözü, kariyerinde de olduğu gibi daima gelecek günlerde.
Beyoğlu, Metrohan’dayız. Karşımızda cıvıl cıvıl bir kadın. Enerjisi yüksek. Sadece biraz önce sahneye davet edilirken hakkında söylenenlerin mahcubiyeti var üzerinde. “Methedilince utanıyorum, kulaklarım duymuyor o sözleri” diyor. Fakat karşınızdaki oyuncu, müzisyen, gazeteci ve on parmağında on marifet Deniz Türkali olunca bunların hiçbiri mübalağa olmuyor aslında.
10Haber tiyatro eleştirmeni Bahar Çuhadar’ın her ay farklı bir isimle gerçekleştirdiği ‘İstanbul’da Yaşıyor ve Üretiyor’ söyleşi serisinin ikinci buluşmasındayız. Karşımızda Deniz Türkali var. Çuhadar soruyor, Türkali anlatıyor, konuklar sohbete dahil oluyor… Bir saatlik sohbet boyunca İstanbul’un sokakları, kapanan mekânları ve Türkali’nin hayatına dair şeyler öğreniyoruz.
Deniz Türkali sıkı bir insan hakları savunucusu, feminist. Hayatı boyunca Roma, Londra, Milano gibi farklı şehirlerde yaşasa da İstanbul’a aşık. İstanbul’da evinde hissettiğini, her köşesini sevdiğini söylüyor. Klişe gibi görünen bu cümlenin, söz konusu Deniz Türkali ve şehirle ilişkisi olunca ne kadar sahici olduğunu anlıyorsunuz:
“İstanbulla aşk yaşıyorum. Aşklar yaşadım, çalıştım, ürettim, yaşadım. İstanbul şefkatli bir şehirdir, eğer düşman gibi bakarsanız o da size öyle davranır. Tevfik Fikret’in ‘Sis’ şiirdinde dediği gibi ‘Ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir!’dir İstanbul. Üstelik bunca tecavüze rağmen! Benden geçmişe özlem beklemeyin. Değişimin de farkındayım ama İstanbul’da evimde gibi hissediyorum.”
Deniz Türkali, İstanbul’a duyduğu sevgide babası, Türkiye’nin en önemli yazarlarından Vedat Türkali’nin etkisi olduğuna inanıyor: “Babam bir İstanbul aşığıydı, şehri sevgiyle anlatırdı” diyen Türkali muzipçe gülerek ekliyor bir de: “Zaten başka da bir şeyi etkilemedi!”
Bilenler bilir, baba kızın ilişkisi hep dalgalı olmuş. Türkali de babasıyla çatışmalarını anlatmaktan hiçbir zaman çekinmedi zaten. Onun anlattıklarından, verdiği röportajlardan öğrendik ki hayatları boyunca uzun süreli küslükler de yaşamışlar. Bu küslüklerin hepsi de ‘özel’ meseleler olmuş.
Bunlardan en meşhuru, Türkali’nin yönetmen Atıf Yılmaz ile evliliği. Vedat Türkali, bu evlilik nedeniyle kızıyla tam yedi sene boyunca konuşmamış. Gerekçe ise çok basit! En azından Türkiye’deki birçok baba kız ilişkisinde rastlanıldığı için, normal diyelim. Türkali, biricik kızına kimseleri layık görmediği için Atıf Yılmaz ile birlikteliklerini de onaylamamış. Deniz Türkali, sadece bu nedenle kendisiyle uzun bir süre görüşmeyen babasının yıllar sonraki itiraf ya da iltifatını(!) gülerek söylüyor: “Hayatta yaptığın en iyi iş Atıf’la evlenmektir!”
Baba kız arasında bu sorunlar hep yaşansa da başta da dediğimiz gibi bunlar sadece ‘özel’ konulardı. Söz konusu tiyatro, sinema ya da emek verilmiş ve iyi yapılmış bir iş olunca o çatışmaların hiç bir önemi kalmazmış ikili arasında. Deniz Türkali, babasının tek bir konuda koşulsuz destek olduğunu söylüyor, o da tiyatro. Araları bozuk olduğunda bile kızının oyunlarını izlemeye gidermiş Vedat Türkali. Yine bir küslük döneminde babasıyla yaşadıklarını şöyle anlatıyor Deniz Türkali:
“Tek kişilik oyunlar yapmaya başlamışım. Ataol Behramoğlu’nun yazdığı ‘İyi bir Yurttaş Aranıyor’ ile sahnedeyim, oyunun prömiyer gecesi… İzleyiciler arasında babam da var. Herkes biliyor konuşmadığımızı. Oyun bitti, alkışlar, tebrikler… Bir baktım babam bana doğru yürüyor, sahneye gelecek. Ben de dahil herkes ne olacağını merakla bekliyor. Yanıma geldi, ‘Ben iyi olan her şeyin yanındayım. Sen de iyiydin. Güzel işler yapıyorsun, tebrik ediyorum’ dedi. Tabii bir de ekledi, ‘Öbür mesele aramızda hâlâ sorun.’ Gerçekten de öyleymiş! Kokteyle geçtik bana dönüp başıyla birle selam vermedi. Ama Yılmaz ile konuştu…”
Bahar Çuhadar Deniz Türkali’nin isminin sürekli “Vedat Türkali’nin kızı, Atıf Yılmaz’ın eşi, Barış Pirhasan’ın ablası…” diye sunulmasının tuhaflığından bahsederken Türkali gülerek şunu anlattı:
“8 Mart için bir etkinliğe davetliyim. Şarkı söyleyeceğim. Arkamda Atatürk posteri, sahnede iki ‘bıyıklı yoldaş’ saz çalıyor. Anons duyuldu: Vedat Türkali’nin kızı, Atıf Yılmaz’ın eşi ya da Barış Pirhasan’ın kardeşi; Deniz Türkali!”
Her biri alanında başarılı isimlerle çevrili bir ailenin, deli dolu, ne istediğini bilen, nostaljinin romantik kollarına kendini bırakmak yerine yeni olanın, bilinmeyenin peşinden koşan bir ‘ayrık otu’ Deniz Türkali. Kariyeri, aktivist ve feminist kimliği, bağımsız tiyatro yapma hevesi ve üretimleri bunun en büyük kanıtı. İstanbul ise yaşamının en önemli yol arkadaşlarından. Şehirle barışık. Ama “aptal değilim, romantik de…” diyerek açıklıyor kendini. En başta da uyarmıştı zaten, “Benden o ‘Ah Eski Beyoğlu’ yakınmalarını beklemeyin” diye. Söyleşinin ilerleyen dakikalarında, Bahar Çuhadar’ın, “İstanbul’un hangi döneminde yaşamak isterdiniz?’ sorusuna verdiği cevapla bu söyleminde ne kadar samimi olduğunu kanıtlıyor:
“Benim geçmişle işim yok. Olan olmuş, geçmiş, bitmiş. Ben 2040’lar, 2050’lerdeki İstanbul’u merak ediyorum. O günlerin herkes için güzel olması için çalışıyorum.”