Dizicinin Rehberi – İnci Taneleri: Hoşgeldin idealist öğretmen!

Fragmanlarıyla gündem olan, tartışılan ‘İnci Taneleri’nin  ilk bölümü dün Kanal D’de yayınlandı. Bölüm, öğretmen Azem’in idealizmi ve de 10 yıl hapiste kaldıktan sonra sosyal hayata uyumlanma sorunu üzerine kuruluydu.

Kültür Sanat 26 Ocak 2024
Bu haber 4 ay önce yayınlandı

Dizi, Yılmaz Erdoğan’ın canlandırdığı Azem Yücedağ’ın yeni hayatındaki ilk günle başladı. Edebiyat öğretmeni Azem eşini öldürmekten hapis yatmış; fakat karısını öldüren kişinin suçunu üstlenmiş. Azem’in aile dostları, onun ricası üzerine bu gerçeği kimseye anlatmamış. Azem’in, adının temize çıkmasını neden istemediğini öğrenemedik. Tahminler cinayeti çocuklarından birinin işlediği, Azem’in de suçu üstlendiği yönünde. Artık özgür olan Azem’in amacı, devlet tarafından korumaya alınan çocuklarına kavuşmak.

Azem’in idealizmi

Bir köy öğretmeni misali hapistekilerin ufkunu açtığını, onları daha iyi olmaya yönlendirdiğini gördüğümüz Azem’in belirleyici özelliği idealizm. Fakat hapisten çıkıp bir koşu kendini pavyonda, bölüm sonunda da sokaklarda dövülmüş halde bulan öğretmen, kendine bir tek okullarda yer bulamadı. Neyse ki Selma Ergeç’in canlandırdığı Piraye, kızına özel ders aldırmak için Azem’le anlaştı. Azem’in idealizmi işe yaradı ve tüm dadılarını kaçıran Gülşah gibi öğretmenlerine illallah dedirten Ayça’yla bile (Ülkü Hilal Çiftçi) iletişim kurabildi.

Azem’in yeni çevresi

Yeni sosyal çevresini kaldığı pansiyonda edinen Azem, yanlış anlamaları ortadan kaldırmak için resepsiyoncuya suçsuz yere hapis yattığını açıkladı. (Kendi tanımlarıyla müzikhol çalışanı olan) Dilber’in pansiyonda tanıştığı Azem’e ilanı aşk etmesi sonucunda, Dilber’in kıskanç kocası Azem’i dövdürdü. Bölümü gece yarısı sokaklarda mahvolmuş bir Azem’le bitirdik.

Dizi yansıması:

🔴 Azem, meslek hastalığı haline gelmiş idealizmini hapisten çıkınca da sürdürdü. İnsanlara, özellikle de emekçilere yaklaşımıyla duyarlı yanını da gördük. Aynı duyarlılığı insanlardan görememesi, o hapisteyken değişen sosyalleşme ve adabımuaşeret kurallarına bir eleştiri.

🔴 Yılmaz Erdoğan’a özgü mizahi ifadeler, tarzına aşina olanları hemen çekiyor. Ancak bazı izleyiciler, (aynı zamanda şair olan) Azem’in günlük cümleleri bile şiir edasıyla söylemesini tiye aldı. Haklılar; ‘Kızıl Goncalar’daki Cüneyd’le kapışır.

🔴 Kimi izleyici de sosyal mesajların bolluğundan şikâyetçi ama biz memnun olanlardanız: Resepsiyoncu İzzet aracılığıyla günümüz ekonomisinde, bir yerde çalışmadan üniversite okumanın imkânsızlığına değinildi. Başka bir sahnede kripto parayla kolay yoldan zengin olma umuduna değinildi. En çok alıntılanan replikse şu: “Ben içeri girmeden önce insanların telefonları vardı. Şimdi görüyorum ki telefonların insanları var.”

🔴 Sosyal medyadaki bazı tespitler hoşumuza gitti: ‘Kızıl Goncalar’ ve ‘Kızılcık Şerbeti’ gibi dizilerde ‘mütedeyyinleri kötü gösteriyorlar’ krizine girenler, çokça ses getiren pavyon danslı fragmana tepki vermedi. Kimi izleyici, diziden ‘Gönül Yarası’ havası aldıklarına değindi. Azem ve Dilber baba-kız mı yoksa sevgili mi olacak gibi (oldukça rahatsız edici) bir ikilemse kimilerine ‘Oldboy’u çağrıştırmış.

🔴 Dilber ve edebiyat öğretmeni Azem’in yan yanalığıyla, farklı grupların kültürel seviyeleri arasındaki uçurum resmedilmiş. Bir yandan da Azem’in pansiyon/pavyon tayfasıyla ilişkilenmesi, bu uçuruma rağmen hayatlarımızın kesiştiğini gösteriyor. Resepsiyoncu İzzet de doğruluyor: “ ‘Tarlayı satan dayı’ modeli bitti gibi. Beyaz yakalılar bile geliyor artık.” Yine de pavyon sahnelerini izleyen bazı izleyicilerin olmayan tarlalarını bile kaptırdığına şahit olduk.

🔴 ‘Dilber, Azem’in sevgilisi olmasın da kızı çıksın’ diye uman bir avuç izleyici olarak sanıyoruz ki hayal kırıklığına uğradık. Dilber, Azem’i ilk kez sert davranışlarıyla gördü ve bundan etkilendi. ‘Eril enerji’, ‘erkek adam sert olacak’ diye şişirilen trendin sonuçları işte. Bizse, illa gönül işi dönecekse, Azem ile özel ders verdiği gencin annesi Piraye’yi (Selma Ergeç) yakıştıran gruptanız.

🔴 Piraye gibi oldukça zengin ve kızına öğretmen bulma konusunda titiz biri, bir nüfus cüzdanı istemeden, referans denetimi yapmadan, Google’a bile bakmadan hiç kimseyi işe almaz. Yani normal şartlarda Azem kendini Adem olarak tanıttığı için ‘yırtamazdı’.

🔴 Bir şey içer misiniz sorusuna “Artık sormanıza gerek yok; her zaman çay,” diyen Azem, hay yaşa! Öz Hakiki Çayseverler Derneği olarak bu repliği paylaşmazsak içimizde kalırdı.

Gözden kaçmayan detaylar:

🔴 Gelelim malum tartışmaya. Azem’in ‘internete yansımayan hakikat’ hikâyesini, bize kalırsa, ilk fragmanla sosyal deneye tabi tuttular. Fragmanı görünce diziyi ‘kadın cinayeti güzellemesi’ olarak eleştirilenlere, Azem’in aslında suçsuz olduğunu göstererek ders vermek istemiş olabilirler. Ancak sorun Azem’in fail olup olmaması değil, bunu romantize etmeye kapı açan bir fragman seçimiydi. Örneğin Ilgaz Gökırmaklı yazısında, sanatta etik ikilemin, dikkati nereye çektiğinizle alakalı olduğunu yazmış. Bu arada sosyal medya hep gerçeği vermiyor; ama yargının çürüdüğü bir ülkede, adaleti sağlamada önemli bir güç olabiliyor. Bununla birlikte bu konu evrensel bir soruna da parmak basıyor: Gerçek ne? Gerçek-sonrası (post-truth) denen dönemde ne gerçek belli ne yalan. Resmî kaynaklara güven eskisinden azken, objektiflik beklenen haberler, araştırmalar, kurumlar bu denli manipülatifken sosyal medya da kaygan zemin.

🔴 Dilber’in çok konuşulan dansının ardında gözden kaçan bir detay, pavyon sistemi. Bazılarına göre müşterilerle birlikte olma zorunluluğu olmadan onları ‘yolabildiğiniz’ bu iş pek güzel. Misal, İzzet’in repliği: “Kızlar buraya tertemiz gelir, tertemiz çıkarlar. Çıkışta görüşelim diyeni de kırmazlar. Tamam, işkembecide buluşalım derler ama asla gitmezler.” (YouTube’daki Katarsis programına konuk olan Ponçik Jale’den ‘çorbacıya gitmek’ ifadesinin otele gitmek olduğunu öğrendik.) Mesela Dilber, ‘konsa’ (masalara) bile gitmeme lüksüne sahip. Ama herkes o kadar şanslı değil. Pavyonun bir de sömürü ve korku sistemi var. Ponçik Jale, müşterileri kızdırmanın bedelini kurşunla ödeyen kadınlardan bahsediyor. Pavyonda çalıştırılmak için kaçırılan genç kızlar da cabası. Özetle dizi, pavyonların görünürlüğünü artırdı; ama bu her zaman meşrulaştırmak anlamına gelmez. Sistemin deşifre edilmesi, bazen konunun tartışmaya açılmasıyla mümkün. Tıpkı tarikatlara çekilen röntgen gibi.

🔴 Son olarak, her şeyin içini boşaltma güdümüzü perçinleyen kapitalizm bizleri yine dürttü: Dilber’in retina yakan elbisesi satış rekoru kırdı; ‘pavyon dansı’ kurslarına giden kadınlar oldu. (‘Camdaki Kız’ Nalan’ın, annesi tarafından gördüğü şiddetin sembolü olan korse bile satıldı!) Yüzeyde kalmak istemeyenlere: Konuyla ilgili YouTube belgeselleri, BluTV’nin ‘Pavyon’ belgeseli gibi yapımlar, ‘Hovarda Âlemi’ ve ‘Şehir Söner Biz Yanarız’ gibi kitaplar mevcut.

2.  bölümün fragmanı:


Künye
Yayın mecrası: Kanal D
Yapım:  BKM
Yapımcı: Necati Akpınar
Yönetmen: Şenol Sönmez
Senaryo: Yılmaz Erdoğan
Müzik: Ender Gündüzlü, Metin Arıgül, Can Sanıbelli, Şahin Kurnaz
Oyuncular: Yılmaz Erdoğan, Hazar Ergüçlü, Selma Ergeç, Yasemin Baştan, Güven Kıraç, Orkuncan İzan, Mustafa Yıldıran, Ülkü Hilal Çiftçi, Furkan Rıza Demirel, Kayra Sır, Ümit Beste Kargın, Begüm Atak, Muhammet Kulu, Elif Erol, Deniz Erdoğan

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.