Bu yılki Booker edebiyat ödülünün sahibi, Paul Lynch’in Prophet Song (Peygamber Şarkısı) isimli eseri. Kitabın yazımını tetikleyen trajedilerden biri cansız bedeni Türkiye kıyılarına vuran Aylan bebek.
Prophet Song insanlığın muzdarip olduğu seçici empatiye büyük bir itiraz ve radikal empatiye önemli bir davet.
Hollywood Reporter’ı takip etmeyi severim. Geçenlerde Instagram hesaplarında Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali’nden bir klip yayınladılar. Bu klipte Moulin Rouge, Elvis gibi filmlerin yönetmeni Baz Luhrman şöyle diyor:
“Zalim bir dünyada, empatinin seçici olduğu bir dünyada, en önemli şey hikâye anlatmak. Hikaye anlatmaya daha da eğilmek gerekiyor. Hikayenin formu önemli değil, filmle de tiyatroyla, grafik romanlarla da olabilir… Politika ve mekanik çözümler bizi yolda bıraktı. Sadece hikaye anlatmak insanileştiriyor.”
Seçici empati. Ne kadar doğru bir ifade. Dünya bundan muzdarip. Bu yıl Booker Ödülü’nü kazanan Paul Lynch’in yazdığı Prophet Song (Peygamber Şarkısı), seçici empatiye büyük bir itiraz ve hikaye anlatıcılığının en üst düzey örneklerinden biri.
Kitap, distopik bir İrlanda’da geçiyor. Bir kadın kahramanın odağından, demokrasinin zorbalığa, vatandaşlığın mülteciliğe, vatanın hapishaneye dönüşümünü, ifade ve habere erişim özgürlüklerinin yok oluşunu yüreği dağlaya dağlaya anlatıyor.
Lynch kitabı 2018 yılında yazmaya başlıyor. 27 Kasım’da Guardian’da yayınlanan Lisa Allardice’nin yazısına bakılırsa, kitabı yazmaya başladığında Suriye’nin vaziyeti, özellikle Türkiye’de kıyıya vuran Aylan Bebek Lynch’i çok etkiliyor: “Kendime ‘neden (bu görüntüden) etkilenmem gerektiği kadar etkilenmiyorum’ diye sordum.” Bu soru, bu başyapıtın kalbinde.
Thebookerprizes.com’da verdiği röportajda Lynch’in Batı’da gözlemlediği seçici empatiden ne kadar rahatsız olduğu ortada. Lynch yazım sürecini şöyle anlatıyor: “Modern kaosun içine bakmaya çalışıyordum. Batı demokrasilerindeki huzursuzluk. Suriye problemi- bir ülkenin infilak etmesi, mülteci krizinin ölçeği ve Batı’nın kayıtsızlığı. (Ben yazarken) Ukrayna’nın istilası başlamamıştı. Suriye hakkında doğrudan yazamazdım, o nedenle sorunları bir simülasyon olarak İrlanda’ya getirdim.
Kitap bir problemle başlıyor: Demokratik bir hareketin devlete başkaldırı olmadığını nasıl ispat edersin? Yazarken roman giderek karmaşıklaştı ve kendi mantığını geliştirdi. Aynı anda birçok politik gerçeklikle konuşur hale geldi.”
Hakikaten de bazı konularda en duyarlı, en yardımsever insanlar ve ülkeler, başka konularda duyarsız ve yardım esirgeyen konumda olabiliyor. Bu ikiyüzlülük tarih boyunca hep vardı; ama ilk defa bu kadar görünür. Adeta dünyanın her yanından, her kültürden bu ikiyüzlülük fışkırıyor. Kimilerine göre çare radikal empati. Lynch kendisi de kitabını bir radikal empati denemesi olarak yazdığını söylüyor.
Radikal empati yeni bir kavram değil esasında. Radikal empati kendini bir başkasının yerine koyup ıstırabını ta içinde hissetmek ve bunun da ötesine geçerek durumu iyileştirecek kişisel ve toplumsal aksiyonlar almak olarak özetlenebilir. Bu konuda Sam Richards’ın 2011 yılında yaptığı TED konuşmasına çok değinilir. Sam Richards konuşmasını bir başka hikaye ustası Dostoyevski’den bir alıntıyla bitirir: “Kötüyü kötülemekten kolayı yok, kötüyü anlamak ise dünyanın en zor işi.”
Lynch de seçici empatiden rahatsız olup radikal empati için harekete geçmiş. Ve demokrasinin çöküşünü, faşizmi, mülteciliği hikaye ederek tüm bunlara kayıtsız kalanları ve özellikle Batı’yı anlamaya davet etmiş.
McGill Üniversitesi Politika Bilimleri profesörü Terri E. Givens’ın Radical Empathy: Finding a Path to Bridging Racial Divides (Radikal Empati: Irk Ayrılıkları Arasında Köprü Kurmanın Yolları) isimli kitabında radikal empati kurabilmek için kendi önyargılarımızın farkına varmamız gerektiğini söylüyor.
Lynch’in Batı’nın bir resim gibi uzaktan seyrettiği ya da seyretmemeyi seçerek gözünü kapattığı her şeyi, Batı’da geçen bir hikayenin içine yerleştirmiş olması tam da bu açıdan müthiş bir tercih. “Bunlar bizde olmaz” “benim başıma gelmez” diye düşünen herkesin her tür önyargısını yerle bir edecek bir kitap Prophet Song. Kitabın adı zulmün zamansız olduğuna, her zaman her yerde gerçekleştiğine dair bir vurgu.
Öte yandan Lynch, edebiyatı politikaya alet eden eserleri sevmediğini söylüyor: “Kitabı yazarken bir sanat eserinin gereklilikleri üzerine düşündüm. Şikâyet değil yas. Kesinlik yerine körlük ve karmaşıklık. Kendi koyduğum kurallara uydum, ama gene de kitabımın ahlaki bir değeri olduğunu düşünüyorum. Bir uyarı gibi de okunabilir. Şu an dünyanın bir yerinde olanların birebir simülasyonu gibi de…Kitabın sonunda okuyucuyu bu dünyanın içine öyle bir çekmiş olmak istiyordum ki, sorunu bilmenin ötesinde hissedebilmeliydiler.” Lynch, amacına ulaşıyor. Kitabın bir yerinde, kitabı elimden fırlattım, hissettiklerimle baş edemedim.
Bu muhteşem eser aldığı ödülü sonuna kadar hak ediyor. Türkçe’ye yakında çevrileceğini sevinerek okudum. Edebiyatseverlerin ve radikal empati üzerine düşünmek isteyenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap, bana göre şimdiden bir klasik. Seçici empati ise zulmün ve zorbalığın bir başka yüzü.
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!
27 Ekim 2024 - Intermezzo: Sally Rooney yine mest ediyor
20 Ekim 2024 - Kimse kendini kandırmasın, Victoria’s Secret’ta değişen bir şey yok
13 Ekim 2024 - Baskı, şiddet, yaş ayrımcılığı: Filmekimi karanlık köşeleri aydınlattı