Çellonun yıldızı Hauser: Türkçe şarkılardan oluşan bir albüm yapabilirim
Çağın önemli yazarlarından Haruki Murakami yeni romanı vesilesiyle bir röportaj verdi. Yarattığı karakterler kadar kendisine yöneltilen eleştirilere hakkında da konuşan Murakami artık bu yorumlara çok da takılmamadığını söyledi.
O, Nobel Edebiyat Ödülü’nün her yıl doğal adayı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sadık bir okur kitlesine sahip Haruki Murakami’nin 44 yıl önce yazdığı romanı şimdi yayınlandı. Uzun yıllar boyunca romanının yeni baskısının çıkmasını istemeyen Murakami nihayet bu inadından vazgeçti. Japoncası yayınlandıktan bir yılı aşkın bir süre sonra İngiltere’de 19 Kasım’da okurla buluşan ‘The City and Its Uncertain Walls’ için The Guardian gazetesine bir röportaj veren Japon yazar hem kitabı hem de yazarlığı üzerine konuştu.
Türkçesi henüz yayınlanmayan kitabın Japonca dışındaki dillerde bu denli geç yayınlanması Haruki Murakami okurlarını sabırsızlandırmıştı. Hatta daha fazla beklemek istemeyen okurlar gönüllü olarak kitabı Japoncadan İngilizceye tercüme etmişti.
Haruki Murakami kitabı uzun yıllar boyunca bekletmesini şu sözlerle anlatıyor: “O eser şimdiye kadar yazdığım ve kitap olarak yeniden basılmasına izin vermediğim tek eser. Başka bir deyişle, öykü beni tatmin etmedi. Temasının çok önemli olduğunu düşünüyordum ama ne yazık ki o zamanlar bunu umduğum şekilde aktaracak yazma becerisine sahip değildim. Bir yazar olarak gerekli becerileri kazanana kadar beklemeyi ve ancak o zaman hikayeyi tamamen yeniden yazmayı kararlaştırdım.
Ancak bu arada üstlenmek istediğim pek çok başka iş vardı ve bu projeye bir türlü başlayamıyordum. Bir de baktım ki 40 yıl (bir anda) geçmiş ve ben 70’li yaşlarıma gelmişim. Eğer bu işi gerçekten yapmak istiyorsam bir an önce başlamam gerektiğini düşündüm, zira çok fazla zamanım kalmamış olabilirdi. Ayrıca bir romancı olarak sorumluluklarımı yerine getirmek için güçlü bir ihtiyaç hissettim” dedi.
Romanını karantina günlerinde adeta yeniden kaleme aldığını anlatan Haruki Murakami bu süreci de şöyle özetledi: “Bu romanı yazarken belli bir miktar huzura, sessizliğe ve bir şeyler düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Duvarlarla çevrili kasabanın durumu aynı zamanda dünya çapındaki tecridin bir metaforuydu. Hem aşırı izolasyon hem de sıcak empati duygularının bir arada var olması nasıl mümkün olabilir? Bu romanın ana temalarından biri buydu ve bu anlamda orijinal romana kıyasla önemli bir sıçrama oldu”
Salinger, Fitzgerald, Chandler, Carver ve Capote gibi Japoncaya çeviren Murakami’ye en sevdiği yazar sorulunca cevabı şöyle oldu: “Her yazardan etkilendim. Benimkinden tamamen farklı olsa da Fitzgerald ve Capote’nin parlak, ışıltılı yazım tarzı beni çok çekiyor. Kişisel olarak Chandler’ın tarzını çok seviyorum”
Haruki Murakami dünyanın dört bir yanında gördüğü ilgiye dair soruyu ise şöyle yanıtladı: “Hem Japonya’da hem de yurtdışında, dünyanın dört bir yanındaki okurlarımın sayısı artmaya devam ediyor gibi görünüyor ve bu sayıları genellikle şaşırtıcı buluyorum. Laos’ta Taylandlı bir okur merhaba demek için beni durdurdu, Dresden’de Arnavutluk’tan bir okur, Tokyo’da ise Endonezyalı bir okur. Sık sık kendimi gerçek ben değilmişim, onun yerine bir tür hayali kişiye dönüşmüşüm gibi hissediyorum. “Ancak bunların hiçbiri roman yazmayı ne daha kolay ne de daha zor hale getirdi. Sadece hiç beklemediğim sayıda insanın kitaplarımı okumasına minnettarım. Herkes benim kadar şanslı değil.
Kendisine yönelik yapılan eleştiriler hakkında da konuşan Haruki Murakami geçen on yıllar sonunda artık bunlara takılmadığını şu sözlerle anlattı: “Kitaplarım yıllar içinde o kadar çok eleştirildi ki, eleştirilerin hangi bağlamda yapıldığını hatırlayamıyorum. Ben de bunlara pek aldırış etmiyorum”