İstanbul’dan kalkıp Baksı’ya gittik, gerçek üstü bir Fellini filmi tecrübesi yaşadık, hala etkisindeyim

Prof. Hüsamettin Koçan’ın kurduğu Baksı Müzesinde hem yeni bir sergi var hem de geçen hafta İstanbul’dan bir grup gidip orada ‘Akarsu üstüne konuşmalar’ dinledi. Konuşmalar sahiden akarsu üstünde yapıldı. Sibel Asna Özesmi izlenimlerini yazdı.

Gezi 13 Haziran 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı
Bayburt'ta bahar patlamış, her yer yemyeşil, çiçekler açmış ve Baksı Müzesi bütün güzelliği ile tepede.

Prof. Hüsamettin Koçan’ı belki otuz yıldan uzun zamandır tanırım. Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi dekanlığı dönemi, AIAP Uluslararası Sanat Derneği başkanlığı süreci; hepsine şahit oldum. İdealist, çok çalışkan, sürekli yeni fikirlerle dolu, geniş ve çeşitlenmiş bir çevre edinmiş fırtına gibi bir kişilik. Birlikte çeşitli projeler yaptığım, birlikte çalışma tecrübesi de yaşadığım bir kişilik.

Ama Bayburt Baksı’da gördüğüm ve her seferinde yeniden tanıdığım Hüsamettin beni hayretlerden hayretlere evriltiyor.

Bilmem hiç Bayburt’u gördünüz mü? Hiç o coğrafyada dolaşma fırsatınız oldu mu? Bayburt, Gez, Kop, Aşkale… Çoruh boyunca yürüdünüz mü? O olağanüstü güzellikteki doğayı, dağları, vadileri, kıvrım kıvrım ilerleyen Çoruh’u izleme imkanınız oldu mu? Peki o yol boyunca vahşi taş ocaklarını, maden sahalarını, çarpık ve çirkin yapılaşmayı, sefaleti, çirkinliği de gördünüz mü? İşte bu olağanüstü doğa güzeli ve dehşetengiz çirkin yapılar ve görgüden mahrum bırakılmış insanlar coğrafyasında Hüsamettin Koçan bir vaha yaratmış. 

Baksı Müzesi mimarisiyle dikkat çekiyor.

Sadece bir müze değil

Baksı Müzesi, daha doğrusu kompleksi…

Atölyeleri, eğitim merkezleri, konferans salonu, kütüphanesi, sergi salonu, konaklama ve yeme içme mekanları ile dev bir kompleks. 

Bir sanat, görgü, bilgi, estetik ve eğitim merkezi.

Yeşillikler içinde bir tepe, aşağıda Çoruh’un kıvrımları, karşında tepeler, dağlar, tepelere uyumlu bir mimari, kuş sesleri, rüzgarın hışırtısı ve onun ötesinde  derin bir sessizlik, dinginlik sizi kucaklıyor.

İşte bu olağanüstü mekanda Hüsamettin Koçan, eşi Oya Koçan, genel sekreter Bilge Zeren, Muhtar Nabi Akçelik ve ismini bilmediğim birkaç gönüllü deli gibi çalışıyorlar. Sergiler, konferanslar, atölyeler düzenliyor, bölge kadınlarına meslek kazandırmaya çalışıyor, konuşmacılar ağırlayıp sanatı, yerelle, insanla ve doğa ile  olan ilişkisini tartıştırıyorlar, düşünce üretip paylaşmaya uğraşıyorlar.

25 kişi gittik Baksı’ya

İşte yine böyle bir gerekçeyle geçenlerde yaklaşık 25 kişilik gazeteci, sanatçı ve sanat yazarı bir grupla Baksı’daydık.

Yine nefesler tutuldu, yine hayranlık ve hayretler içinde iki gün yaşandı.

Gezinin iki temel amacı vardı. Öncelikle çağrıda yer alan “Akarsu Üstünde Konuşmalar…”ın ne olduğunu merak ediyorduk. Ardından da tabii ki yıllık sergiyi:

“Gel Zaman Git Zaman..”

‘Akarsu Üzerine Konuşmalar’ sahiden de Çoruh nehri üstündeki bir salda yapılıyor. Bu panelde Prof. Dr. Hüsamettin Koçan da var ve salın onun bulunduğu tarafı ağır basmış, gayet net gözüküyor.

Akarsu üstünde ‘Akarsu üstüne konuşmalar’

Oraya varınca insan neyi düşüneceğini, neye öncelik vereceğini biraz şaşırıyor. Doğaya mı, sanata mı, düşünce ve fikirlere mi, hangisine odaklanılmalı karışıyor. Öyle yoğun ve hiçbir yan etkiyle bozulmayan bir doyum ki büyük kent karmaşasında boğulmuş, odağını kaydıran insana ağır bile gelebiliyor…

“Akarsu Üstüne Konuşmalar” gerçekten akarsu, Çoruh üstünde yapılıyor. Suyun üstüne bir sal bağlanmış, konuşmacılar o salın üstüne çıkıyor, sal suyun ortasında akıntının ritmine bırakılıyor ve konuşuluyor!

‘Akarsu Üstüne Konuşmalar’ın bazı panelistleri bizi sorulara boğduktan sonra kendilerini buz gibi Çoruh nehrine bıraktı.

Fellini filmi gibi

Sanat tarihçi, sanatçı, sanat yazarı, sosyolog, felsefeci sanatı ve insanı ve yerelle ilişkisini ve hatta biraz da insanın küstahlığını konuşuyor.

“Geçmiş Kime Ait” diye sorguluyorlar, ardından “Gelecek Nerede” deyip en sonunda da “Karışık Zihinler İçin Öneriler” i tartışıp çok da bir yerlere varmadan bizleri sorulara garkedip kimi kendini sulara atıyor, kimi tepeden yukarı 1800 rakıma  tırmanıyor. 

Gerçeküstü bir Fellini filmi gibi bir ortam hayal edin lütfen…

Gel Zaman Git Zaman sergisi bu yılın Baksı sergisi.

‘Gel Zaman Git Zaman…’

Sergiye gelince, gerçekten “Gel Zaman Git Zaman…” diyen bir sergi.

85 sanatçının eserlerinin yanı sıra yerel sanatların olağanüstü örneklerinin yan yana, birbirleriyle konuştukları, anlattıkları, birbirlerine üstünlük taslamadıkları bir sergi.

Üst sanat alt sanat tartışmasına kafa tutan, akademiye ve müzeciliğe alttan alta, nezaketle  mesaj veren, gezmeye doyulamayan bir sergi. 

Sevgili okur, kasım ayına kadar açık kalacak bu şöleni kaçırmamanızı tavsiye ederim.

‘Gel Zaman Git Zaman’da 85 sanatçının eserlerinin yanı sıra yerel el işi ürünler de var.

Neden Baksı, Bilbao gibi düşünülmez?

Gelelim bölgeye… Bölge elindeki bu değerin yeterince farkında mı? Peki ya ülke? Devlet? Belediye? Yerel Halk?

Neden burası bir “kalkınma merkezi” olarak görülmez? Neden bölgesel gelişme için bir kaldıraç vazifesi gördürülmesin?

Tabii ki bir Şirince yozlaşmasına uğratılmadan, estetik değerlerin yanı sıra bölge özelliklerini, doğayı, endemik bitkileri, sessizliği, doğal habitatı dikkate alan bir bölgesel kalkınma ortamı yaratılamaz mı? Bilbao örneğine bakılıp oradaki doğruları ve  yanlışları gözlemleyip özgün bir model geliştirilemez mi?

Bilmem? 

Ne dersiniz?

Bir başka yazıda Bilbao ve Baksı kıyaslaması yaparım belki…

Gel Zaman Git Zaman kasım ayına kadar Baksı’da görülebilir. Kaçırmayın.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.