‘Türkiye’nin her yerinden Bozcada’ya caz dinlemeye geliyorlar’
Perdesiz gitarıyla sadece Türkiye'de değil dünyada tanınan Cenk Erdoğan yarın akşam Bozcaada Caz Festivali'nde sahnede. Ardından Avrupa turnesine çıkacak müzisyenle festivaller ve projeleri hakkında konuştuk.
Cenk Erdoğan Türkiye’nin önde gelen gitar virtüözlerinden biri. Merkezine cazı alıp üretkenliğinin farklı türlerle de buluşturan müzisyen, 2020 yılında New Age dalında Grammy kazanan Jim Kimi West’in ‘More Gitar Stories’ albümünde gitarıyla yer almıştı. 2023 yılında ‘Lahza’ adını taşıyan albümünü yayınlayan müzisyen yarın akşam Bozcaada Caz Festivali’nin son gününde sahne alacak. Biz de konser öncesi müzisyenle bir araya gelme fırsatı bulduk.
Üretken bir müzisyen olmasının yanı sıra konserlerinde cazın doğasına da uygun bir biçimde doğaçlamalarıyla da büyük beğeni toplayan Cenk Erdoğan sonbaharda Avrupa turnesine çıkıyor. 24 konserlik bu turne öncesi Bozcaada’da müzikseverlerle buluşmaya hazırlanan Cenk Erdoğan caz festivallerinin dönüşümü hakkındaki düşüncelerini ve yeni projelerini anlattı.
-Öncelikle nasılsınız? İnsanlık durmaksızın yeni badirelerle yüzleşiyor. Böyle anlarda sizi ayakta tutan şeyler ne oluyor?
Çok şükür demekten başka seçenek yok bence şu sıralar. Bir diğer yandan iyiyim. Türkiye’de kendi müziğini yaparak ayakta kalma şansını bulduğum için mutluyum. Tabii şans kelimesi biraz ironik ben çalışmasam nerede o şans? Ama genelde iyiyimi
-2023’te yayınladığınız albümünüz ‘Ara’ya değinmek istiyorum. Geceleri ve yoldayken dinlediğim bir albüm oldu bir yıldır. Amacına ulaşmış mı albüm? Nasıl bir duygu ve düşüncenin ürünüydü?
‘Ara’ 3 Şubat’ta yayınlandı. Ben ve ekip arkadaşlarım tanıtım planları yaptık, postlar hazırladık, süreç belirledik vs derken 6 Şubat’ta maalesef ki Kahramanmaraş merkezli deprem meydana geldi. Yaşananlara perişan olmakla birlikte bizim de planlarımı iptal oldu haliyle. Ancak geçen gün dinlemelere baktığımda albümün kendi yolunu bulduğunu gördüm. Bu da fena bişey değil aslında ancak tam beklediğim oldu mu derseniz maalesef olmadı. Yapacak biri de yok bunun için. Şimdi solo konserlerimde bu albümdem eserler çalıyorum tabii ama beklentim çok daha büyüktü açıkçası.
Ara, perdesiz bariton gitar için yazılmış ilk albüm. iki senemi aldı yepyeni bir saz öğrenmek gibi düşünebiliriz ama çok şey öğretti ve beni sakinleştirdi bu sebepten mutluyum.
-Okay Temiz ya da Erkan Oğur gibi isimlerin yıllar önce yaptığı çalışmalarla bu toprakların sesiyle cazın buluşması dünyada duyulmuştu. Siz de bu konuda üretim yapan sanatçılardan birisiniz. Türk cazını dünya caz sahnesinde nerede görüyorsunuz?
Türk Cazı dünya sahnesinde pek yok maalesef. Daha fazla üretim yapmak lazım ben ve bir kaç örnek haricinde bizim ülkemizdeki caz müziği temellerini New York ve kuzey cazından alıyor. Bir diğer yandan dünyada örneklerini gördüğümüz üzere bu toprakların makamlarını kullanan sanatçılar ciddi bi kariyer yapıyor. Keşke biraz daha fazla üretim olsa da biz de varız diyebilsek.
-Hem İstanbul’da hem de ülkenin farklı noktalarında adında caz geçen festivalleri son yıllarda sıklıkla görmeye başladık. Bu festivallere bakış açınızı merak ediyorum. Bilhassa müzisyen tercihleri ve sürdürülebilirlik açısından nasıl bakıyorsunuz?
Son yıllarda çok çaldığım doğru. Bir birinden farklı projeler çalışıyorum ve hangisine ihtiyac varsa o ekiple çalıyorum. Bu çok zor bir şey aslında. Projeyi ayakta tutmak, müzisyenlere devam etme motivasyonu vermek. Ama sanırım bu kısımda beni işimin bir parçası. Festivallerin sanatçı tercihleri büyük bir tartışma konusu son yıllarda. Bazı festival programlarında caz sanatçısını mumla arıyoruz. Ama bu konu iki taraflı bir konu. Müzisyen tarafından tabii ki biz daha artistik seviyesi yüksek insanların gelmesini isterken diğer taraftan da festival komiteleri birden fazla talebi karşılamaya çalışıyorlar. Bilet satma kaygısı bir yandan, yol masrafları bir yandan derken haliyle iş “pop”laşıyor. Dünyada bir sürü festival koyuluğunu kaybetti. Bunu görmek mümkün.
En azından biraz daha ticari boyuttaki beklentiyi aza indirip sanat tarafını yükseltmeleri gerektiğini düşünüyorum. Burada da şu soruya cevap bulmak zor tabii. Tamamıyla caz dolu bir festivali kaç sene sürdürebiliriz? Bunun cevabı da maalesef bende değil.
-Bozcaada Caz Festivali’ne gelelim. Sürdürülebilirlik konusunda epey mesafe katetmiş bir yapı var karşımızda. Siz de artık adayla özdeşleşen festivalin bu yılki programında varsınız. Festivalin ulaştığı noktayı nasıl görüyorsunuz?
Bozcaada Caz Festivali yıllardır karakterini koruyor bence. Caz konserlerinde bir denge var ve özellikle yurt dışından alternatif ancak çok kişinin takip ettiği sanatçılar ile konserler yapıyorlar. Bunu hayranlıkla takip ediyorum. Seçici kurul gerçekten çalışıyor. Şöyle bakmak lazım; Kolay bir lokasyon değil Bozcaada. Şimdi böyle deyince “İstanbul’dan 5 saat ne olucak’ diyenleri duyuyorum. Ancak gelenler sadece İstanbul’dan gelmiyor ki. İngiltere’den gelen bir ekibin konsere geç kalması kuvvetle muhtemel. Bunun fırtınası, var trafiği var. O bakımdan izleyicilerin şahit olduğu konserler bir emeğin ürünü.
-Trio olarak sahne alacaksınız. Müzikseverleri nasıl bir içerik bekliyor?
Ben yıllardır trio formatında çalıyorum. Bence trio formatının en zorlu olanı gitar triodur. Doldurması, dinleyiciyi odakta tutması epey zordur. Ben de bu zorluğu seviyorum tabii ki. Dinleyicimiz benim bestelerimi biliyor hatta çoğu zaman eşlik ederler. Yine o gece böyle bir buluşma hayal ediyorum. Tabii ki bolca doğaçlama ve enerjiden doğacak güç.
‘Kültürün siyaseti olmaz’
-Grammy sormadan olmaz. Jim Kimo West‘in ‘More Guitar Stories’ albümündeki performansınızla Grammy’ye lâyık görülmüştünüz. Sizin bu başarınızı ayrı bir yerde tutarsak benzeri ödüllerin sayısının artması için sizce ne yapılmalı? Yurtdışında tanıtım ve temsiliyet meselesine bakışınız nasıl?
Grammy ödülü gerçek bir sürprizdi hayatımda başıma gelen. Devamı için ne gerekiyor net söyliyeyim: “Kültür Bakanlığı” . Birinin bana “Gel bakalım hocam neler olmuş? Neler yapmışsın? Şimdi neye ihtiyacın var? Seni Vomax’e, Jazzhead’e gönderelim, masraflarını karşılayalım, bizi temsil et. Başarırsan ve konser teklifi alırsan en azından gidiş dönüş biletlerini biz ödeyelim ve hatta sana basit bir harcırah verelim” diyecek bir bakanlık gerekmekte. O zaman insanlar biraz daha heyecanlanıp güçlenirler ve üretirler.
Ben ne yaptıysam kendi emeğimle yaptım. Tabii ki yardımcı olanlar olmadı mı? Hiç şüphesiz oldu ve hâlâ da oluyor. Ancak ben üretmezsem ortada destek olacak ürün olmazsa bunlar boş gelir insana. Şunu belirtmek isterim ki kültürün siyaseti olmaz. Benim bir Türkiyeli sanatçı olarak orda olmam yine bu toprağa fayda sağlar. Ardında kim olursa olsun. Şunu unutmamak lazım bugün Paco de Lucia olmasaydı biz flamenko müziğini danstan ibaret bişey olarak bilecektik. Bu nedir peki? Bir sanatçının kültüre faydasıdır.
-Üretken bir müzisyensiniz. Sizi takip eden biri olarak yeni çalışmalar içinde olduğunuzu düşünüyorum. Halihazırda üzerinde çalıştığınız proje var mı?
Şu anda beş parçalık bir EP hazırlıyorum. Benden hiç beklenmeyecek sularda ürün verdim. Sonuçlarını heyecanla bekliyorum. Ekimden kasım ayının sonuna kadar Avrupa’da 24 konserlik bir turneye çıkıyorum. Oradan da umuyorum ki bir çok müzikle geri dönerim.