Gülsün Karamustafa Venedik’te dünyanın kırık dökük halini ortaya dökecek!
52. İstanbul Müzik Festivali sağ olsun, şehri müzik sardı. Konserden konsere koştuk, unutulmaz performanslar dinledik uzun kuyruklarda bekledik, sahnede dolaşan kedilerle rast geldik... Şimdi de "Hep dinliyoruz bu kez de okuyalım" diyoruz.
52. İstanbul Müzik Festivali sağ olsun, şehri müzik sardı. Her gün bir konser duyurusu görüyor, hem AKM, CRR Konser Salonu, Deniz Müzesi, İstanbul Modern ve Kapalıçarşı gibi konser mekanlarında hem de Instagram hikayelerinde konser konser geziyoruz.
Biz de 10Haber Kültür Sanat ekibi olarak topu İhsan Dindar’a bıraktık, önerileriyle festivali takip ettik. Kökler’ temasıyla bu topraklarda geçmişten günümüze yaşamış farklı halkların, dillerin, dinlerin kültürel zenginliğine değinen konserler, Beethoven’lı, Macar müziği ve birçok ezgiyle buluştururken Raf Gezgini de kitaplar aracılığıyla notaların peşinden koşuyor.
Unutulmaz performanslar dinledik uzun kuyruklarda bekledik, sahnede dolaşan kedilerle rast geldik… Şimdi de “Hep dinledik bu kez de okuyalım” diyoruz. İstanbul Müzik Festivali’nin bitişine sayılı günler kala (12 Haziran’da bitecek) müzik temalı kitaplarla festival ruhunu devam ettirmek isteyenlere duyurulur.
Müziğin olmadığı bir hayatı bırakın düşünmek birkaç saniyeliğine akıldan geçirmek bile çok zor geliyor. Sanki hep varmış, hiç kaybolmayacakmış gibi geliyor. Aslına bakarsak zaten öyle. 40 bin yıllık geçmişi var müziğin. Ünlü İngiliz besteci ve yayıncı Howard Goodall, tarih öncesi dönemdeki mağaralardan dünyanın en popüler gruplarından Coldplay’e kadar müziğin evrimini anlatıyor. Söz konusu müzik tarihi olunca -eğer iflah olmaz bir müzik tarihi tutkunu değilseniz- bu alandaki kitapları okumak çok da iştah açıcı gelmeyebilir. Ancak Goodall ‘Müziğin Öyküsü’ndeki üslubuyla okuru elinde tutmayı başarıyor.
Mesela modern çağda müzik eğlence ve sanat hattında giden bir konuma sahip olsa geçmişte durum elbette böyle değilmiş. Özellikle Paleolitik Dönem’de atalarımız için müzik çok daha farklı anlama geliyormuş. Kimi zaman ayin kimi zaman kimi zaman sesler eşliğiyle yerlerini bildirme ya da güvende olduklarını bildirme gibi işlevleri varmış. İşte kitap insanlık tarihinden bugüne müziğin nasıl ve neden değiştini anlatıyor ve pek çoğu aklınıza bile gelmemiş ama öğrenince şaşıracağınız sorulara yanıt veriyor. Müziğin ABC’si diyebiliriz Goodall’ın titiz çalışması için.
Oldum olası “Ölmeden önce bilmeniz, okumanız, görmeniz, dinlemeniz gereken” temalı listelere bayılanlardan mısınız? Bu tarz kategorilendirmeler her ne kadar kısıtlayıcı zaman zaman da baskı yaratıcı olsa da sanki birileri bizim için her şeyi düşünmüş ve halletmiş hissi veriyor.
Pek çok farklı dile çevrilen ve klasik müzik severler için referans kitabı olarak tanımlanan ‘Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Klasik Müzik’ de tam olarak okuru için her şeyi düşünmüş ve önüne sunmuş bir kitap. Yaklaşık 900 yıla yayılan ve seçilen eserlerin en başarılı kayıtları arasından yapılan seçkide, yalnızca her bir müzik eseri kendi bağlamında ele alınmıyor, kısa ama yoğun metinlerle eserlerin tarihsel arka planı da anlatılıyor. Klasik müzik müptelaları da bayılacaktır, “İlgiliyim ama nerden başlayayım” diye kara kara düşünenler de…
İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda flüt sanatçısı Aydın Büke, aynı zamanda bir yazar ve akademisyen. Yıllarca klasik müzik temalı televizyon ve radyo programları hazırlayan, üniversitede bu alanda dersler veren Büke, klasik müziğin öncü isimlerinin biyografilerini kaleme aldı. Bach, Mozart, Clara Wieck, Chophin’i Büke’nin kaleminden okuyunca yalnızca klasik müzik alanında değil, sanat tarihi, edebiyat, Avrupa tarihi konularına da uzanacaksınız. Büke aynı zamanda müzik tarihi açısından bazı önemli metinleri biyografileri aracılığıyla ilk kez Türkçeye çeviren isim.
Bu kitabın sadece ismi bile iştah açmak için yeterli.(Bu kadar güzel bir ismi ve içeriği varken insan kapak tasarımını görünce biraz hayal kırıklığı yaşıyor, kabul.) Müzik, uçsuz bucaksız kocaman bir dünya. Türler, isimler, notalar arasında dönüp dolaşıyoruz biz de. Ve akla ilk olarak eğlence, dans, keyif gibi kavramlar gelse de müzik toplumların aynası, yaşanılan dönemin bir arşiv kaydı.
Bu kitapta da dünyanın ilk Rock profesörü Peter Wicke, eğlence müziğinin köklerine inerek toplumda yükselişini araştırıyor. Eğlence kültürünün dans figürlerinde ve popüler müziğin içeriğinde toplumu saran, bilinçaltını sergileyen çılgınlığı ile toplumun ahlaki değerleri arasındaki çatışmayı ele alıyor; Viyana valsinden tangonun erotizmine, Beatles’tan Rock’n Roll’la tabuların yıkılmasına uzanan süreçte popüler müziğin öznel bir kültür tarihini sunuyor.
Kitabın ismi iştah açıyor demiştik. İlham da veriyor… Yapay zeka sağ olsun, aklımıza düşen soruyu yanıtladı. Mozart ile Madonna hangi şarkıda düet yapar dersiniz? Yapay zeka Madonna klasiği ‘Like a Virgin’ı seçti, tarifini de şöyle verdi:
“Mozart’ın klasik tarzını yansıtan bir orkestral girişle başlar. Yaylılar ve piyano ile etkileyici bir açılış. Madonna’nın tanıdık vokalleri devreye girer….”
Edebiyat ve müzik denilince akla gelen ilk isim Murakami. Günümüzün yaşayan en önemli yazarı kendisi. Büyük bir caz müzik hayranı olan Haruki Murakami’nin yaklaşık on bin adet plağı var ve yazarken dinledikleri elbette yazdıklarına da ilham veriyor.
“Müzik literatürüne araştırmalara doyduk, bize edebiyat öner, kurgu öner!” diyenlere ‘İmkansızın Şarkısı’nı verelim.
Bir yolculuk sırasında Beatles’ın ‘Norwegian Wood’ adlı parçasını duyan kahramanımız, bu parçayla Tokyo’da geçirdiği üniversite yıllarına döner. En yakın arkadaşının intihar edişi, geçen zamanın ardından onun kız arkadaşıyla yakınlaşması, araya giren zorunlu ayrılık ve yeni bir kız arkadaş… Murakami’nin alametifarikası olan her şey bu kitap da var. Tabii müzik de… Bu romanda Beatles’dan Bach’a, Mahler’den Rolling Stones’a toplam 63 parça ve müzisyen var.
Müziğe dair bir roman daha… Anthony Burgess denilince akla ilk olarak ‘Otomatik Portakal’n geliyor, kabul. Fakat İngiliz yazar aynı zamanda iyi bir besteci ve eleştirmen. 50’den fazla roman ve kitap yazan Burgess’in trajikomik hayat hikayesi bir sonraki yazının konusu olsun biz müzik kısmına dönelim.
Mozart’ın iki yüzüncü ölüm yıldönümünde, 1991’de, yayımlanan ‘Mozart ve Deyyuslar’, bestecinin kişiliğini ve eserlerini anlamak için yazılmış belki de en eğlenceli kitap. İçinde felsefe var, teoloji var, ironik göndermeler deseniz bi dolu! Eleştirmenlerin bu kitap için bir de tarifi var: “40. Senfoni’yi edebiyata dönüştürmek için Stendhalvari bir çaba.”
Bu çabayı karşılıksız bırakmak istemeyenlere duyurulur.
İlk gerçek operayı kim yazdı? Nota sistemi nasıl ortaya çıktı? Besteciler senfonileri nasıl besteliyor?
Klasik müziğe dair akla ilk gelen ya da belki aklınızın ucundan bile geçmemiş sorulardan bazıları bunlar. Biliyorum, klasik müzik denilince biraz önyargılı olabiliyoruz. Hatta kendimizi güvensiz hissettiğimizi bile söyleyebiliriz. İşte bu kitap o önyargılara sesleniyor. Kitap ilk yalın ezgilerden modern minimalizmin ortaya çıkışına kadar Batı klasik müziğinin gelişimini ve bunda kilit rol oynayan temel müzik eserlerini keşfedip analiz ederek birçok sorunun yanıtını veriyor. Ayrıca hem efsanevi hem de daha az tanınan bestecilerin doksandan fazla eserini inceliyor, görseller kullanıyor. Klasik müziğin bestelenmesi ve anlaşılmasıyla ilgili temel kavramları anlatan kitabın dili de okur dostu, sade.
Romantik dönem bestecileri kimdir, hangi dönemi kapsar sorusuyla başlayalım bu kitabı anlatmaya: Romantik dönem müziği; 19. yüzyıl müziğine tekabül ediyor. Klasik müzik yazarı Serhan Bali’ye göre bu dönem, günümüzü de biçimlendiren bilimsel, teknolojik, ekonomik, toplumsal ve siyasal koşulların bir ürünü olması nedeniyle günümüzde de ilgiyle dinlenmeye devam ediyor.
Bali, Schubert’ten Chopin’e, Schumann’dan Gounod’ya, Verdi’den Sibelius’a uzanan 74 besteciyi mercek altına alıyor bu kitapta. Temelde de tek bir amacı var: Okurun iyi tanıdığını düşündüğünü bestecilerin tanımadığı yüzlerini öğrenmesi ve eserleriyle karşılaşması.
İlk kez halk ezgilerinin çoksesli düzenlemesini yapan, ilk büyük senfonileri, senfonik şiirleri, konçertoları, oda müziklerini, piyano ve sahne yapıtlarını yazan, hâlâ dillerden düşmeyen Lüküs Hayat opereti ve Onuncu Yıl Marşı’nın kahramanı Cemal Reşit Rey.
Evin İlyasoğlu, Rey’i artık yitip gitmiş konak yaşamıyla, yemekleriyle, sofra adabıyla ve kültür ortamıyla birlikte anlatıyor. Tabii bu aynı zamanda müzik tarihimize bir yolculuk…