‘Gün olur, en gerideki en öndekinden ileride olur’ demişti. Alev Alatlı veda etti
Salman Rushdie Gazze, Barbie ve özgürlüğün ona neye mal olduğu üzerine bir yazı kaleme aldı. Geçen ay 'Bıçak' adlı anı kitabı hazırladığını duyuran ödüllü yazar "Barış bizim en büyük değerlerimizden biridir ve hararetle peşinden koşmamız gereken bir şeydir"
Geçen yıl uğradığı saldırıda ciddi şekilde yaralanan ve uzun süre gözlerden uzak bir hayat süren Salman Rushdie, şu sıralar güncel konuların yanı sıra hayata dair konularda da açıklamalarda bulunmayı sürdürüyor. Bu yıl oldukça tartışmalı geçen Frankfurt Kitap Fuarı’nda Alman Barış Ödülü takdim edilen Hint kökenli ödüllü yazarın törendeki konuşması The Guardian’da yayınlandı. Yazısında Gazze’deki insanlık dramı, Barbie ve kişisel özgürlüğünün muhasebesini ele alan yazar, barış hakkında bir öykü yazmayı da planladığını belirtti.
Mitolojik hikâyeleri içindeki mucizelerden ötürü değil gerçekleri özetledikleri için çok sevdiğini ve yaşamı boyunca etkilendiğini belirten yazar, Aşk, sanatın yardımıyla ölümün üstesinden gelebilir mi? sorusuna bir başka soruyla yanıt veriyor Sanata rağmen ölüm aşkın üstesinden gelemez mi? Sanatın aşk ve ölüm konularını ele aldığını ve onları ölümsüz hikayelere dönüştürerek her ikisini de aştığını söyleyen Salman Rushdie, aşkı selamlayıp Barbie üzerinden savaş ve barış kavramları hakkında düşüncelerini aktarıyor. Yazısına şöyle başlıyor yazar: “Pançatantra öykülerinde her zaman çekici bulduğum şey, çoğunun ahlak dersi vermemesidir. İyilik, erdem, alçakgönüllülük, dürüstlük ya da itidal vaaz etmezler. Kurnazlık, strateji ve ahlaksızlık genellikle tüm muhalefetin üstesinden gelir. İyi adamlar her zaman kazanmaz. Hatta iyi adamların kim olduğu bile her zaman net değildir.”
Peki masal dünyası bize barış hakkında ne söyleyecek? diye soruyor Salman Rushdie: “Haberler pek iyi değil. Homeros bize barışın on yıllık bir savaştan sonra, değer verdiğimiz herkes öldüğünde ve Troya yok edildiğinde geleceğini söyler. İskandinav mitleri bize barışın, tanrıların geleneksel düşmanlarını yok ettikleri ama aynı zamanda onlar tarafından yok edildikleri Ragnarök, Tanrıların Alacakaranlığı’ndan sonra geldiğini söyler. Mahābhārata ve Ramayana bize barışın kanlı bir bedel karşılığında geldiğini söyler. Pançatantra ise bize barışın ancak ihanet yoluyla elde edilebileceğini söyler.
Ama geçmişin efsanelerini bir an için bırakıp bu yazın ikiz efsanelerine bakalım. Elbette Barbenheimer’dan bahsediyorum. ‘Oppenheimer’ filmi bize barışın ancak iki atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki halklarının üzerine atılmasından sonra geldiğini hatırlatırken; Gişe canavarı Barbie ise her günün mükemmel ve her gecenin parıltılı olduğu bir dünyada kesintisiz barışın ve katıksız mutluluğun yalnızca hayallerde var olduğunu açıkça ortaya koyuyor.”
İnsanlığın içinde bulunduğu durum hakkındaki düşüncelerini paylaşan Salman Rushdie barış için şunları yazdı: “Biz şimdi barıştan bahsediyoruz, hem de savaş sürerken. Bir adamın zorbalığından, güç ve fetih hırsından doğan bir savaş bu. İsrail ve Gazze Şeridi’nde başka bir acı çatışma patlamışken. Barış, şu anda, pipoda içilen bir uyuşturucudan doğan bir fantezi gibi geliyor. Barış yapmak da bulmak da zor bir şeydir. Yine de sadece savaşın sonunda gelen büyük barışı değil, aynı zamanda özel hayatlarımızdaki küçük barışı, kendimizi kendimizle ve etrafımızdaki küçük dünyayla barışık hissetmeyi de özlüyoruz. Bu bizim en büyük değerlerimizden biridir ve hararetle peşinden koşmamız gereken bir şeydir. Barış ödülleri kavramının da kesinlikle masalsı bir yanı var. Ama ben barışın kendisinin bir ödül olabileceği fikrini seviyorum; bir yıl boyunca kapınıza teslim edilen, zarif bir şekilde şişelenmiş bir ödül. Bu benim almaktan çok mutlu olacağım bir ödül. Hatta bu konuda bir öykü yazmayı bile düşünüyorum.”