Sivas’ta zamanda asılı kalan hikayeler: Koray, Serkan, Özlem, Nurcan…

31 yıl önce bugün Sivas'ta Madımak Oteli'nde 33 kişi katledildi. 33 candı onlar... Hikayeleri, fotoğraflarıyla birlikte zamanda asılı kaldı. Şimdi sergiler, belgeseller, sanal müzeler sayesinde o 33 canın hikayeleri anlatılıyor.

Kültür Sanat 2 Temmuz 2024
Bu haber 3 ay önce yayınlandı

Kimisi yazar, kimisi şair, kimisi müzisyen, kimisi ozandı… Aralarında çocuklar da vardı, gençler de… 31. yıl önce bugün Sivas’ta 33 kişi  katledildi. Hem de yakılarak. Türkiye’nin karanlık sayfalarından biridir Madımak Katliamı. 2 Temmuz tarihinin yüzü o günden beri hep gölgelidir. Her 2 Temmuz’da 33 kişi anılır.

Madımak Katliamı Hafıza Merkezi ve Beyoğlu Belediyesi işbirliğinde hazırlanan İstiklal Sanat Galerisi’ndeki Hafıza başlıklı sergi de bu yılki anma etkinlerinden biri. Bu sefer 2 Temmuz’da katledilen o 33 kişi büyük boy illüstrasyonlarıyla karşımıza çıkıyor. Sena Şat’ın hazırladığı illüstrasyonlara biyografileri eşlik ediyor.

Metin Altıok, Behçet Aysan, Nesimi Çimen, Asım Bezirci, Asaf Koçak, Hasret Gültekin, Uğur Kaynar, Muhlis Akarsu… 33 insan, 33 can… Hepsinin ayrı bir hikayesi var. Ve onlar için zaman 2 Temmuz’da durdu, onların hikayeleri zamanda asılı kaldı. İşte Madımak Katliamı Hafıza Merkezi’nin açtığı sanal müzede onların hikayeleri anlatılıyor.

Koray’ın bisiklet sürme hayalini çaldılar  

Menekşe Kaya 14, Koray Kaya ise henüz 12 yaşındaydı.  Koray ve Menekşe yaşasaydı bugün 40’lı yaşlarında iki yetişkin olacaktı. Belki Koray, çok heves edip öğrenmeye çalıştığı bisiklet sürmeyi şimdi çocuklarına öğretecekti. Belki Menekşe çok sevdiği tiyatrodan devam ederek önemli bir tiyatro sanatçısı olacaktı…

Serkan Doğan çok sevdiği Hasret Gültekin ile birlikte.

‘Yanıyorum anam, sakın arkamdan ağlama’

Serkan Doğan henüz 19 yaşındaydı, kardeşi Serdar ile birlikte Pir Sultan Abdal Derneği’nin  semah topluluğunda görev alıyordu. Bir güvercinleri bir futbol oynamayı bir de bağlamayı çok severdi. Alerjisi olmasına rağmen güvercin beslemekten vazgeçmedi. Gazi Osmanpaşa Futbol Kulübü’nde top koşturan Serkan yaşasaydı futbol oynamaya devam eder miydi acaba? Ama bağlama virtüözü olma ihtimali daha yüksekti. Bağlama çalmayı kendi kendine öğrenmişti. Hasret Gültekin birgün onu dinleyip “Durma, devam et” deyince dünyalar onun olmuştu. O gün birlikte çaldılar. Öldürüldüğü yıl üniversite sınavına girmişti, üniversiteyi kazandığını öğrenemedi. Neşeli ve hayat dolu bir genç olarak hafızalara yer eden Serkan’ın cebinden şu not çıktı: “Yanıyorum / anam sakın arkamdan ağlamasın Ali’yim ben / Pir Sultan yolunda ölüyorum başıma kızıl bağlama, arkamdan sakın ağlama.”

Ahmet Özyurt’un (solda ayakta) en büyük hayali bilgisayar üzerine eğitim almaktı.

Yaşama sevincini artırmasına izin verilmedi

Ahmet Özyurt da Serkan gibi gençliğinin baharında, 21 yaşındaydı. Beşiktaş taraftarıydı, mahalle maçlarında Beşiktaş formasını geçirirdi sırtına. En büyük ideali üniversite okumaktı. Bilgisayar üzerine eğitim almak, bir de bilgisayar sahibi olmak istiyordu. Ne kendine bilgisayar alabildi, ne de çok istediği üniversitenin kapısından girebildi. Arkadaşları ile birlikte semah dönmek için gittiği Sivas’ta acımasızca katledildi. Oysa 1987’den beri tuttuğu günlüğünün ilk sayfasına şöyle yazmıştı: “Yaşama sevincimi arttırmak ve kendimi çalışmaya yöneltmek istiyorum.”

Mehmet Atay’ın en çok sevdiği şehir İstanbul’du.

İstanbul’un fotoğrafları hala eksik!

Mehmet Atay etkinlikleri fotoğraflamak için Sivas’a gitmişti. Tiyatroyla ilgilenen, fotoğrafçılığa meraklı, Alman sevdiceği ile evlenme planları yapan ve Almanca öğrenmeye çalışan bir gençti. İstanbul’u çok seviyordu. Fotoğraf makinesiyle sevdiği şehri fotoğraflıyordu fırsat buldukça. Olayların başladığı sırada iki arkadaşıyla kültür merkezine doğru giderlerken, kargaşa nedeniyle Madımak Oteli’ne dönmenin daha güvenli olacağını düşündü. Kültür merkezine yönelik saldırılar dindikten sonra arkadaşları oteli terk ederken o, eski okul arkadaşı olan Handan Metin ile karşılaştı. Karşılaşmadan sonra oteli terk etmeyen Mehmet, yıllar sonra görüştüğü okul arkadaşı ile yan yana can verdi. Kendisini amatör fotoğrafçı olarak tanımlayan Mehmet’in yaşasaydı çekeceği fotoğrafları hiçbir zaman göremeyeceğiz.

Carina Thuijs (ortada) Türk kadınları üzerine tez yazıyordu.

Bir hayat da bir tez öylece yarım kaldı

Hollanda’dan Çorum’a uzanan bir hikayesi vardı Carina Thuijs’in. Leiden Üniversitesi’nde Kültürel Antropoloji Bölümü’nde okurken Türkiye’de staj yapmak üzere Çorum’a geliyor. 21 Haziran’da Ankara’ya gittiğinde ise aynı gün hayatını kaybeden Asuman ve Yasemin Sivri’nin evine konuk oldu. Çok iyi arkadaş olduğu kardeşlerle birlikte Pir Sultan Abdal Etkinlikleri’ne katılmak üzere Sivas’a gidiyor. 23 yaşında olan ve tezini Türk Kadınlarının Sosyal Ağları ve Kendi Aralarındaki Hiyerarşik İlişki üzerine yazan Carina, tezini tamamlayamadan çok sevdiği Sivri kardeşler ile birlikte Madımak Oteli’nde yanarak can verdi.

Nurcan ve Özlem Şahin, 1-2 Temmuz 1993’te Sivas Buruciye Medresesi’nde son kez aynı fotoğrafta buluştu.

Özlem hep 17 yaşında bir çocuk!

Gencecik, sımsıcak, cana yakın bir genç kızdı Özlem Şahin. Hayatta en çok sevdiği şeylerden biri Semah ekibiyle çalışmak ve kuzeni Nurcan Şahin ile birlikte vakit geçirmekti. Birlikte görev aldıkları tiyatro oyunu için bulundukları Madımak Oteli’nde birlikte can verdiler. Hızlı ve sürekli konuşması ile nam salan Özlem’in gülmeyi çok seviyordu. Bir de 17 yaşında olmasına rağmen hep çocuk kalmak istiyordu: Odasına astığı bir karta şöyle yazmıştı: “Belki yaşlanacağım ama asla büyümeyeceğim.”

Büyümez ölü çocuklar

Nurcan Şahin, kuzeni Özlem gibi cana yakın, sürekli gülen bir genç kızdı. En büyük hayallerinden biri ODTÜ’de okumak olan Özlem, Hacettepe Üniversitesi Matematik Bölümü’nü kazandığını öğrenemedi. Okumayı ve şiirleri çok seven Nurcan, en çok Nazım Hikmet’i okumayı seviyordu. Çok sevdiği Nazım’ın ‘Kız Çocuğu’ şiirinde dediği gibi: “Büyümez ölü çocuklar.”

Şu Sivas’ın elinde adı anılmaz: Madımak’ın müzesi açılamadı ama artık hafıza merkezi var

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.