Türkiye’de 60’ların sonundan itibaren hızlanan köyden kente göçle başlayan büyük sosyolojik dönüşümde geniş kitlelerin kendilerini bulduğu besteci, şarkıcı Ferdi Tayfur hayata gözlerini yumdu. Arkasından duygu dolu mesaj paylaşmayan kimse kalmadı.
Besteci, şarkıcı, Türkiye’nin 1970’li yıllarda yaşamaya başladığı büyük sosyo-kültüren dönüşümün sesi olarak milyonlarca insanın kendisini onda bulduğu büyük isim Ferdi Tayfur dün 79 yaşında hayatını kaybetti.
Tayfur, 2020 yılından beri böbrek yetmezliği sorunu yaşıyordu. Son olarak hayata oğlu Timur’un verdiği böbrekle tutunmuş, Antalya’da böbrek nakli olmuştu ama bu nakilden bir süre sonra sorunlar başladı, Ferdi Tayfur yeniden hastaneye kaldırıldı. Dün ölüm nedeninin karaciğer ve böbrek yetmezliği olduğu açıklandı. Kurtarılamamıştı.
1945 Adana doğumlu olan Ferdi Tayfur, adını babasının hayran olduğu seslendirme sanatçısı, sinema ve tiyatro oyuncusu Ferdi Tayfur’dan alıyordu. Soyadı Turanbayburt’tu ama onu hep Ferdi Tayfur olarak tanıdık.
Çok küçük yaşta babası bir gece Adana’da bir pavyonda vurularak öldürüldü, babasız kaldı. Sonra annesi bir kez daha evlendi ama o üvey babasıyla hiç geçinemedi, çok küçük yaşta çalışmaya ve sahnelere çıkmaya başladı.
Ferdi Tayfur, yıllar sonra Hürriyet gazetesinden Yüksel Şengün’e babasını nasıl hayal meyal hatırladığını şöyle anlatacaktı:
“Bir gece kucakta olduğumu hatırlıyorum. Annem Şerife ‘Babanız Cumali geldi çocuklar’ demişti, sevinmiştik. Ben hep kucağındaydım, o sıcaklığı hala hissederim. Ertesi gün, sabah evden çıkarken, gene hayal meyal hatırlıyorum. ‘Akşam çiğköfte yap’ demişti anneme ve bir lira bırakmıştı. Babam bir daha dönmedi. O gece bir pavyonda vurdular onu.”
Babası ölünce eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalan, annesi yeniden evlenince de evden çıkıp çalışmaya başlayan Ferdi Tayfur bir yandan düğün salonlarında, çay bahçelerinde şarkı söylüyor, bir yandan da tarım işçisi olarak çalışıyordu.
1964’te askere gitti, döndüğünde de İstanbul’un yolunu tuttu. Burada dönemin önemli gazinolarından biri olan Vatan Caddesi üzerindeki Lunapark Gazinosunda iş buldu, çeşitli şarkıcı ve türkücülerin arkasında bağlama çalıyordu. Bu arada ilk aşkını yaşamış, bu aşktan Timur adını verdiği bir de oğlu olmuştu ama oğlunu göremiyordu, annesi ona göstermiyordu.
1968’de ilk plağını çıkarmayı başardı ama bu plak beklediği ilgiyi görmedi. İstanbul’da tutunamadığını düşünen Ferdi Tayfur yeniden Adana’ya döndü, bir yandan tarım işçiliğine devam etti bir yandan da müzik yaptı.
1971’de çıkardığı Huzurum Kalmadı adlı şarkı ve onun 45’liği Ferdi Tayfur’a sonradan onu dev bir isim yapacak olan başarının ve şöhretin kapılarını açtı.
“Bilsen uzaklarda kimler ağlıyor / Gelemem sevdiğim felek koymuyor / Gurbet eller bana bir mesken oldu / Gelemem sevdiğim, gelemem, gelemem, kader bağlıyor” diye başlayan şarkı, dönemin ruhunun şarkısıydı.
O sırtada köyden kente göç hızlanmıştı, pek çok kişi gurbet elleri kendine mesken seçmek zorunda kalmıştı ama bir yandan da sıla hasreti çekiyordu. Ferdi Tayfur, Türkiye’nin değişmeye başlayan sosyolojisini tam kalbinden yakalamıştı.
Bu şarkı öyle büyük bir efsaneye dönüştü ki, bugün bile söyleniyor, bir yerde çalındığında hemen eşlik ediliyor. Tabii aynı isimle filmi de yapıldı, Tayfur’un başka şarkılarıyla birlikte albüm adı da oldu.
Aynı dönemin yükselen bir başka ismi Orhan Gencebay da benzer bir sosyolojiyi yakalamış, insanların duygularına tercüman olur hale gelmişti. İkili, tatlı bir rekabet içinde birlikte büyük bir yükseliş yaşadılar, 70’li yıllar Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay’a aitti denebilir.
Kendilerinin arasının kötü olduğuna dair bir bilgi yok ama iki ismin dinleyici kitlesi arasında ciddi bir çekişme de yaşandı. Bazı minibüs şoförleri ‘Orhan Baba’cıydı, bazıları ‘Ferdi Baba’cı. O dönemin daha sonra ‘arabesk’ diye adlandırılacak olan bu müzik türünün bütün büyük isimlerinin “Baba” sıfatıyla anılması da ilginç. Bir de “Müslüm Baba” vardı, Müslüm Gürses.
Ferdi Tayfur çok verimli bir müzisyendi, ömrüne çok sayıda ‘hit’ patçayı sığdırdı. İlk ağızda akla gelen sözleri olan çok sayıda şarkının sahibiydi.
1980’lerin ikinci yarısında ve sonlarında eskinin hızlı arabeski yerini başka müzik türlerine bırakıyordu, pop müzik Sezen Aksu ve Ajda Pekkan’la ciddi bir yükselişteydi. Ayrıca Türkiye’nin yaşadığı sosyolojik değişim de belli bir doygunluğa erişmekte, ilk kuşak göçmenler emeklilik yaşlarına gelmekteydi. İşte o dönemde Ferdi Tayfur çıktı, “Fadime’nin Düğünü” adlı bir şarkı yaptı.
Şarkıda, “Hadi gel köyümüze geri dönelim/Fadime’nin düğününde halay çekelim” deniyordu. Zamanın ruhunu bir kez daha yakalamıştı.
Ferdi Tayfur bir kez evlendi, Zeliha Turanbayburt’la. Bu evlilikten Tuğba ve Funda isimli iki kızı oldu. Ama evlilik yürümedi.
Tayfur 1977 yılında bir film setinde tanıştığı oyuncu Necla Nazır’la aşk yaşamaya başladı. Çiftin Tuğçe adını verdikleri bir kızları oldu, 30 yıl birlikte oldular ama hiç evlenmediler. Ferdi Tayfur, yıllar önce verdiği bir röportajda Necla Nazır ile ayrılığı için “20 sene kızım büyüsün diye bekledim. Necla’dan defalarca ayrıldım fakat kimseye duyurmadım…” demişti.
Artık sahneye de çıkmıyordu, yeni plak da yapmıyordu. İstanbul’u terk etti, Marmaris’e yerleşti. Burada Habibe Ümyani Demir ile birlikte oldu. Yeniden baba olduğunda 64 yaşındaydı, Taha adını verdiği bir oğlu oldu.
Ama bu ilişkisi de yürümedi. Hayatının son döneminde ilk eşi Zeliha Turanbayburt’la bir kez daha bir araya geldi. “Zeliha Hanım’a döndüğüm doğrudur. O yalnızdı, ben yalnızdım. Zaten kadıncağız yıllardır yalnız, benim yolumu gözlüyordu. Ömrümün çoğu gitti azı kaldı. Onun da öyle. Kalan ömrümü eşimle birlikte geçirmek istiyorum, çok mutluyum” diyecekti şarkıcı.
2020’de sağlık sorunları başladı, böbrek yetmezliği teşhisi kondu. Organ nakli gerekiydi. Doğduktan sonra 134 yıl boyunca görmediği oğlu Timur imdada yetişti, bir böbreğini babasına verdi.
Bu böbrek Ferdi Tayfur’a biraz daha zaman kazandırdı ama son bir aydır şarkıcı yeniden hastanelerde yatmaya başladı. Kendisine böbrek naklinin yapıldığı Antalya’daki hastanede, karaciğer ve böbrek yetmezliğinden hayatını kaybetti.
Cenazesi yarın İstanbul’da önce saat 12.00’de AKM’de yapılacak törenin ardından Emirgan’daki Çınaraltı Camisinde kılınacak öğlen namazından sonra Yeniköy Mezarlığında toprağa verilecek.