Hepimizin hayatını değiştirdi: Güle güle Tomris Hanım
Yönetmen Tomris Giritlioğlu 67 yaşında hayatını kaybetti. Giritlioğlu '80. Adım', 'Salkım Hanımın Taneleri' 'Güz Sancısı', 'Hatırla Sevgili', 'Bu Kalp Seni Unutur mu?' gibi yapımlarla Türkiye'nin yakın tarihinine ışık tutmuştu.
1970’li yıllar Türkiye’de daha Tarkovski’nin adı pek bilinmezken İngiltere’ye dil eğitimine giden genç bir kız bir sinemada salonu önünde upuzun bir kuyruk görür. Merak eder, o da kuyruğa girer. Salonda hiç tanımadığı bir yönetmenin, Tarkovski’nin ‘İvan’ın Çocukluğu’ filmi vardır. Çarpılır filmi izleyince, daha koltuktan kalkmadan sinemacı olmaya karar verir. O kız sinemada ve TV’de çektiği, yarattığı film ve dizilerle yakın tarihimizin karanlık ve acı dolu sayfalarını açan ve bizi hep yüzleşmeye çağıran Tomris Giritlioğlu’dan başkası değildir.
İsmiyle müsemma kişiliklerden vardır ya Tomris Hanım da onlardan biriydi. Lakin bu ismin ilginç bir hikayesi var. Sonraları Yargıtay Başkanı olacak babası Ali Arcak gençken bir kız sevip evlenmek istiyor. Kızın adı Tomris. Evlenemiyor, doğacak ilk çocuğuna Tomris adını vermeye karar veriyor ve 1957’de bir kız çocuğu dünyaya gelince kararını uyguluyor.
İlkokul üçe kadar Adana’da okuyor Tomris Giritlioğlu, babasının Yargıtay Başkanı olması nedeniyle Ankara’ya taşınınca TED Koleji’nde devam ediyor. Ama asıl eğitimini ilkokulda alıyor. Küçükken geçirdiği bir kaza sonrasında şaşı kalınca iyileşmek için kitap okuması gerektiği salık veriliyor. İlkokulu bitirdiğinde şaşılığı düzeliyor ve bir de kitap kurdu oluyor. Lise yıllarında Ankara Siyasal’da nam-ı diğer Mülkiye’de devrimcilerin arasında. Solcu hem de çok solcu. Bu yüzden devletin soğuk yüzüyle de tanışıyor.
Hacettepe Üniversitesi İngiliz Dili ve Edebiyatı’nda okurken gidiyor İngiltere’ye. ‘İvan’ın Çocukluğu’nu izledikten sonra da anne ve babasına mektup yazıyor “Sinemacı olmak istiyorum” diye. Babası “Senden ayrılmaya henüz hazır değilim. Okulunu bitir. Sonra ne istiyorsan yap!” diyor. Babasına aşık kızlardan Tomris Hanım, bunun için babasının dediğini yapıyor. Okulunu bitiriyor sonra da TRT’nin sınavına giriyor.
TRT onun için bir okul oluyor. Sinemayı da proje tasarlamayı da burada öğreniyor. Önce ‘Tabletten Kasete’ diye bir belgesel çekiyor, sonra ‘Beyoğlu’nu. O yıllarda iki belgeseli de ödüller alınca dikkatleri üzerine çekiyor. Sonra rahmetli Aytaç Arman’ın oynadığı TV filmi ‘Kanto’dan Tango’yı çekiyor. TV filmi ama İstanbul Film Festivali’nin göstermek isteyeceği kadar iyi bir film. Sinema macerası da böylece başlamış oluyor.
İlk sinema filmi ‘Suyun Öte Yanı’yla yakın tarihe ilgisini ortaya koyuyor. Hatta fazla yakın bir tarih: 1991 yapımı filmde 11 yıl önce gerçekleştirilen 12 Eylül askeri darbesinde düşünceleri nedeniyle cezalandırılmak istenen bir akademisyenin hikayesine mübadeleyle Türkiye’ye gelen insanlar üzerinden odaklanıyor. Film pek çok festivalden ödüller alıyor. Ama galiba onu en çok İstanbul Film Festivali’nden aldığı En İyi Yönetmen ödülü cesaretlendiriyor.
Sonra bir yazarın dünyasına giriyor ‘Yaz Yağmuru’ ile. Yine ödüller peşi sıra geliyor. 12 Eylül’ün gadrine uğrayan yazarlardan Metin Eroğlu’nun ‘Yarım Kalan Yürüyüş’ romanından Eroğlu ile birlikte uyarladığı ‘80. Adım’da yine 12 Eylül yaralılarının hikayesini anlatıyor. Yine ödüller alıyor. Sinemanın can çekiştiği 90’lı yıllarda yeni yeni beliren yönetmenler kuşağının bir parçası oluyor artık.
12 Eylül ile hesaplaşmak o yıllarda cesaret isteyen bir durum. Bu cesareti gösteren sinemacılardan biri olarak ortaya çıksa da o yıllarda herkesin unuttuğu ya da şöyle diyelim herkese unutturulan Varlık Vergisi meselesini ‘Salkım Hanımın Taneleri’nde güçlü bir şekilde hatırlatıyor. Antalya Film Festivali’nde En İyi Film seçilmesiyle daha da merak edilen filmin etkisiyle Türkiye, o dönem Varlık Vergisi gerçeğini yeniden öğreniyor. Aylarca basında ve TV’de bu konu tartışılıyor.
Sonrasında diziler var elbet ‘Hatırla Sevgili’ en önemlisi. 50’lerden 80’lere Türkiye’nin siyasal değişim ve dönüşümünü insan hikayeleri üzerinden anlatan dizi Türk TV tarihinde bir devrimdir aslında. Suya sabuna dokunmayan konulara saplanıp kalmış dizileri yayınlamakla nam salmış Türk televizyonları, ilk defa acılı bir tarihin sayfalarında dolaşmaya başlıyor bu dizi sayesinde. atv’de yayınlanan dizi 60 darbesine giden süreci, 68 Kuşağı ve 78 Kuşağı’nın yaşadıklarını anlatıyor. Tüm Türkiye, unuttuğu ya da belli bir bakışla bildiğini sandığı tarihi yeniden öğreniyor. Bu süreçte neler kaybettiğini anlıyor koca ülke… Ki kaybedilen insanlardan biri de 23 Eylül 1969’da vurularak öldürülen Taylan Özgür. Tomris Hanım ‘Hatırla Sevgili’de bu cinayeti açık açık gösteriyor tüm Türkiye’ye. Acı bir tesadüf kendisi de yine bir 23 Eylül günü veda etti bize
‘Bu Kalp Seni Unutur mu?’da, ‘Hatırla Sevgili’nin bıraktığı yerden tarihimizi anlatmaya devam ediyor. 12 Eylül sonrasında Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan işkenceleri dizi sayesinde artık ülkecek herkes öğreniyor. Ama bu askerlerin hoşuna gitmiyor. Ültimatom veriliyor. Dizinin önü kesiliyor. Kesilmese Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı olmasına kadar getirilecekti dizi. Ama olmadı işte.
Tomris Giritlioğlu da ‘Güz Sancısı’ ile bir başka acılı sayfayı açıyor bu sefer: 6-7 Eylül Olayları. 2008’de İstiklal Caddesi’nde o olayların canlandırıldığı sahneler çekilirken set ziyaretine gitmiştim. Suriye Pasajı’ndaki dükkanlar yağmalanacaktı. Saat gecenin 10’unda, ellerinde ‘Defolun Gidin’ yazılı pankart ve Türk bayrakları olan bir grup hazırda bekliyordu. Tomris Hanım’ın ‘Motor,’ komutuyla birden sopalar çıktı ve Suriye Pasajı’nın içi tarumar edildi. Ortalık ana baba gününe döndü. Bu bir film sahnesiydi ama olayların canlandırması bile insanın tüylerini diken diken edecek türdendi. O gün Tomris Hanım sahnenin çekimi bitince “Türkiye işte o gece büyük bir kültür zenginliğini, ortak yaşama duygusunu kaybetti” demişti.
Sahne bitince “Neden Türkiye’nin unuttuklarını ya da unutturulanlarını anlatmak istiyorsunuz?” diye sormuştum. Tomris Hanım “Türkiye‘de çoğunluk bir şeye cesaret etmediği için, kendileriyle yüzleşme ve kendilerini sınama hakkını, kendilerine vermediği için, biri çıkıp bir şeyler yapınca bu çok önemli zannediliyor. Oysa ben öyle bakmıyorum yaptığım işlere, yüreğimin ve aklımın götürdüğü meseleleri, karakterleri anlatmaya çalışıyorum. Son zamanlarda şunu çok duyuyorum, bir misyon üstlendiğim söyleniyor. Ben hayatta çok iddialı gibi görünen ama son derece mahcup ve iddiasız olmaya çalışan birisiyim. Yaptığım her iş, varlığımın, duruşumun bir sonucu. Bir şey yapmak için bir şey yapmıyorum. Olması gerektiği, hayatı, sanatı algılayışım böyle olduğu için bütün bu yaptıklarım bana çok doğal ve normal geliyor” demişti.
Anlattığı hikayelerle tanıdığı ve tanımadığı sayısız insanın hayatına dokundu. Lakin bir de sinema camiasına kazandırdı isimlerler var ki, say say bitmez: Tuba Büyüküstün, Beren Saat, Bülent İnal, Nejat İşler, Ahu Türkpençe, Özgü Namal, Begüm Birgören, Berk Hakman, Onur Saylak, Cansel Elçin, Selma Ergeç, Günay Karacaoğlu, Gerçek Sağlar…
Geçen mart ayında SİYAD olarak kendisine Onur Ödülü verdik. Hastaydı ama çıkıp geldi törene. Ödül konuşmasında “Bu toprakların hikayelerini anlatmaya çabaladım” demişti. Çabalamak ne demek anlattı da, filmleri ve dizileriyle resmi tarihin karanlığında kalanların hikayesini vicdanlı bir bir bakışla anlattı hem de.
Hastalandığında oğluna, “Bana bir şey olursa, üzülme! Çünkü çok güzel bir hayat yaşadım, hayatım boyunca da sadece istediğim şeyleri yaptım!” demiş. Üzüldük Tomris Hanım hem de çok, çünkü şimdi bu memlekette kim anlatacak karanlıkta kalanların hikayesini!
🔴 Tomris Giritlioğlu için yarın (24 Eylül) İstanbul Devlet Tiyatrosu Torun Center’da saat 11.00’de bir anma töreni düzenlenecek. Törenin ardından Teşvikiye Camisi’nde ikindi namazı sonrası kılınacak cenaze namazı sonrası Giritlioğlu’nun naaşı Antakya’ya yolcu edilecek. 25 Eylül Çarşamba günü de Giritlioğlu Antakya Asri Mesarlığı’nda toprağa verilecek.