Kültür Koleji'nde kızının akran zorbalığına maruz kaldığı ve okulun önlem almadığını söyleyen Başak Abdula "12 yaşındaki kızım okul beni neden korumuyor diye soruyor" diyor. Anne okulun çocuğun hakim ve savcı anne-babasından çekindiği görüşünde.
Geçen hafta sosyal medyada okulda zorbalığa uğrayan Kültür Koleji öğrencisi gündemdeydi. Baba Akan Abdula kızının başına gelenleri uzun uzun anlattı, okulun gerekeni yapmadığını, zorbalık yapan çocuğun savcı ve hakim anne babasına güvendiğini yazdı, ardından ertesi gün okul tarafından velilere gönderilen açıklamayı paylaştı. Okul açıklamasında ayrıntı vermeden sürecin mevzuata uygun olarak incelendiği, eksiksiz yönetildiği iddia ediyordu. Sürecin sosyal medyada paylaşılmasını doğru bulmadıklarını belirterek okullarına yönelik çirkin ve asılsız iddia ve yorumlara karşı hukuki süreci başlattıkları belirtiliyordu.
Okulun açıklamasında dikkat çeken bir ifade geçiyor: “..1960 yılında ‘Öğrencilerin Hizmetinde’ ilkesiyle kapılarını açmış…”
Bir eğitim kurumunun öğrencilerden bahsederken bir otel veya restoranın müşterilerin için kullandığı ‘hizmetinde’ kelimesini tercih etmesi düşündürücü.
Ortada altıncı sınıf öğrencisi 12 yaşında bir çocuğun okul değiştirmek zorunda kalmasıyla sonuçlanan çok ciddi bir akran zorbalığı var. Okulun muhtemelen olayı duyup telefonlarına sarılan endişeli velileri yatıştırmak için yazdığı açıklama tatmin edici olmaktan çok uzak. Hele anne-babanın anlattıklarının anlattıkları karşısında asla yeterli olmayan bir açıklama. Anne Başak Abdula ile görüştükten sonra söz hakkı tanımak için defalarca aradığımız ve konudan haberdar ettiğimiz Kültür Koleji’nden ise yetkili birine ulaşmak ne yazık ki mümkün olmuyor.
Anne Başak Abdula kızının yedi yıldır Ataköy’deki Kültür Koleji’ne gittiğini anlatıyor: “Burası bir mahalle okulu, evimize yakın olduğu için tercih etmiştik. Bu sene kızım daha önce aynı sınıfta olmadığı bir çocukla aynı sınıfa denk geldi. Birinci dönemde herhangi bir zorbalık görmedi. Diğer sınıf arkadaşları bu çocuğun zorbalıklarıyla karşılaştı, öğretmenler bu çocuğun zorbalığıyla karşılaştı. Kızım bana bunları anlatıyordu. Kendisine yönelen bir şey yoktu ama arkadaşlarını korumaya çalışıyordu. Sonra bazı öğretmenlerin ağlayarak sınıftan çıktığını duymaya başladık. İkinci dönem itibariyle zorbalık kızıma da yönelmeye başladı. İsim takmayla başladı, yanına başka arkadaşlarını da alarak bu zorbalık sürecine dahil etti.”
İsim takma deyince eskiden olduğu gibi “dörtgöz” ayarında görece daha zararsız sayılabilecek şeyler gelmesin aklınıza. Mesela Abdula’nın kızına NPC (non playing character) deniyormuş. Bilgisayar oyunlarında, oyuna dahil olmadan ortalıkta boş boş gezen karakterlere verilen isimmiş bu. Zorbaların kullandığı bir diğer lakap ise beta. Bir uygulamanın ya da internet sitesinin kusurlu, henüz bitmemiş versiyonu için kullanılan bir terim. Ve kızına çok ciddi küfürler edildiğini anlatıyor Abdula: “Yıllardır öğretmenlerinden aldığım geri bildirim öz disiplini çok yüksek bir çocuk olduğu yönünde. Son derece sakin, kurallara uyan bir çocuk. Zaten bunun için kurban seçiliyor.”
Kızı olanları anlatınca Başak Abdula elbette okulla konuşmak istiyor. Ancak 12 yaşındaki çocuk daha önce yaşadığı deneyimlerin çaresizliğiyle “Anne öğretmenler sınıftan ağlayarak çıktı, bir sürü arkadaşımın annesi-babası şikayet etti. Bu çocuğa hiçbir şey olmadı. Sen okula gidip anlatırsan bana daha beterini yapar.”
Anne Abdula ne dediyse kızını ikna edemiyor. 12 yaşındaki çocuğun başına gelen bu rahatsız edici şeyleri okuldaki öğretmenler, müdürlerle paylaşmaktan çekinmesi daha önce benzer bir şikayette gerekenin yapılmadığına işaret ediyor. Mağdur çocuğun korunamadığı, şikayetin mağdur çocuğa yansıdığı örnekler görmüş olmalı ki annesinin ısrarları üzerine “Benden habersiz konuşursan sana bir daha bir şey anlatmam” diyor.
Bunun üzerine aile çocuğunu okuldan almaya karar veriyor, ancak okullar dönem ortasında öğrenci kabul edemeyeceğini söyleyince dönemi Kültür Koleji’nde tamamlamak durumda kalıyor.
Bir gün o zorbalık yapan çocuk müzik dersinde kullandığı gitarını duvara vura vura parçalıyor. Bunun psikolojik şiddet gibi görülmesi tespiti zor bir şey değil; somut bir olay duvara çarpa çarpa gitar kırmak.
Sesi duyup gelen, olaya müdahale eden bir öğretmen olmalı diye düşünmek istiyor insan. Ne yazık ki öyle olmamış: “Müdür yardımcısı parçalanmış gitarı görünce ‘kimin’ diye soruyor, ‘bunu kim yaptı’ diyor. Kimseden cevap yok. Sahipsiz bile olsa bunu yapmaya hakkınız yok deyip çöpe atıyor. Kızım gelip bana olanları anlattı, sorulunca korkudan benim gitarım diyememiş.”
Bu olay karşısında Başak Abdula artık okulla iletişime geçmeye karar veriyor. Müdür yardımcısına parçalanan gitarın kızına ait olduğunu, parçalayan öğrencinin adını, kızının uzun zamandır zorbalığa maruz kaldığını anlatıyor. Annenin anlatımına göre müdür yardımcısının tepkisi “Gitar duvara vurulurken kızınız dur yapma o benim gitarım demiş mi” oluyor!
Daha sonra çocukla ilgili bildiklerini müdür yardımcısına anlatmaya başlıyor: “Bu çocukla ilgili masanızda çok sayıda şikayet dosyası olduğu söyleniyor, doğru mu diye soruyorum. ‘Doğru, kaç tane var bilmiyorum, saymadım’ cevabını alıyorum. ‘Bir öğretmen sınıftan ağlayarak çıkmış, doğru mu’ diyorum, ‘Sadece bir öğretmen olsa iyi Başak Hanım, birden fazla öğretmen’ diyor. ‘Neden bir şey yapmıyorsunuz ben bu gitar parçalanmasıyla ilgili ceza verilmesini istiyorum’ deyince de ‘Bizim okulda ceza yok. Biz bu çocukla güzelce konuşacağız’ diyor. ‘Konuşursanız kızımın şikayet ettiği belli olacak’ dediğimde de ‘Merak etmeyin çocuğunuz bize emanet’ diyor.”
Tamam bir bildikleri vardır herhalde diye düşünüyor Abdula. Ancak asıl kâbusun bu konuşmadan sonra başladığını anlatıyor: “Bu çocuk dozunu sürekli artırarak çok ciddi psikolojik eziyete başlıyor. Ben yönetimle tekrar konuşup bir şey yapılmazsa medyaya gitmek zorunda kalacağımı söyledim. Bu arada kızım da bir arkadaşıma söylemiş bunu. O arkadaşı da zorbalık yapan çocuğa anlatmış. Bu sefer çocuk yanına başka sınıflardan erkek arkadaşlarını da alarak kızımın üstüne gitmeye başlıyor. ‘Senin dandik gitarın kaç para, suratına fırtlatın parayı da sussun. Ailesi para koparmaya çalışıyor’ gibi şeyler söylüyor. ‘Benim babam savcı, annem hakim, sen bana dava açsan kazanacaksın mı sanıyorsun. Bana hiçbir şey yapamazsın’ diyor. Kızım artık dayanamayıp ağlamaya başlıyor iki ders boyunca. Matematik öğretmeni niye ağladığını sorunca cevap vermiyor ve yüzünü yıkamaya göndertiliyor.”
Abdula müdür yardımcısını arayıp çocukla ilgili ceza uygulanmazsa okulu şikayet edeceğini söylüyor. Bu arada kızı korkudan günlerce okula gidemiyor.
Müdür yardımcısı ise söz konusu öğrenci ve arkadaşlarını ‘öğrenci davranışlarını denetleme kurulu’na çağırdıklarını, ancak anlattıklarının mağdur öğrencinin anlattıklarıyla uyumlu olmadığını söylüyor ve kızın da aynı kurulda sorulara cevap vermesi gerektiğini belirtiyor: “Nedir kızımın anlattığı gibi olmayan diye soruyorum, çünkü sabaha kadar ağlayan bir çocuğum var benim. ‘İki ders boyunca değil, bir ders boyunca ağlamış, diğer çocuklar başka sınıflardan değilmiş, çoğu kızınızın sınıfındanmış’ yanıtını aldım. Bütün bu anlattıkları doğru çıkmadığı için biz olayı kızınızın anlattığı gibi kabul edemiyoruz. O da çocuk. Kime inanacağımızı şaşırdık’ yanıtını verdi.”
Çocukla ilgili başka şikayetler de var, hadi onlar da çocuk diyelim. Sınıftan ağlayarak çıkan öğretmenlerden söz ediyorsunuz, onlar yetişkin, onlara da mı inanmıyorlar diye sorduğunda aldığı yanıt şu oluyor: “Çocuğun babası savcı, annesi hakim. Tabii okul bunu böyle söylemiyor. ‘Karşı taraftaki aile ceza konusunda sizinle aynı fikirde değil’. Bana çocuğun ailesine dair kurulan tek cümle bu.”
Belli ki savcı ve hakim anne baba çocuklarıyla ilgili kararı çoktan vermiş. Bu arada çocuğun ailesiyle iletişime geçmemişler. Bunu düşünmüşler ancak okulun sorumluluklarından sıyrılmasının doğru olmadığını, bunu iki aile olarak değil çocuklarını emanet ettikleri okul yönetimiyle çözmenin doğru olduğunu savunuyorlar. Ailelerin araya girmesiyle tansiyonun daha çok yükseldiği, olayların daha kötü noktaya vardığı örnekleri geçmişte duyduk, gördük.
Anne Abdula olayın örtbas edilmeye çalışıldığı görüşünde. Kendisine okul tarafından “Matematik öğretmeniyle konuştuk, dersinde ağlamamış” denince kendisi de öğretmenle konuşmak istediğini söylüyor. Bu durumda da ‘Siz yanlış anladınız biz öyle bir şey demedik’ yanıtını alıyor.
Kızının kurulda sorgulanmasına yalnızca kendisinin gözetimi altında izin vereceğini söyleyince bunun mümkün olmadığı söyleniyor. “O halde” diyor anne “Bütün yaşadığı zorbalığı bir kenara bırakalım ortada kırılmış gitarı var, kendi elinizle çöpe attınız, onun için ceza verin.”
Bunun üzerine “Gitarı bir tek o çocuk vurmamış duvara, başka çocuklar da vurmuş, hangi birine ceza” gibi akıllara zarar bir yanıt aldığını anlatıyor. Sonra da yine aynı cümle: “Zaten bizim okulda ceza yok.” Sınıfını değiştirin bari talebine ise karşı teklifle cevap veriliyor: “Kızınızı başka sınıfa alalım.”
Geliyoruz geçen haftaya… Baba Akan Abdula 5.6 milyon görüntülenmeye ulaşan o tweet’leri atıyor. Sonrasında aile okula çağırılıyor: “Genel koordinatör, müdür, yardımcısı ve tanımadğımız biri var. Toplantının sonunda ortaya çıkıyor ki içlerinden biri avukat. Bize bunu bile söylemiyorlar. Ve bütün bu iki ay boyunca benim tek muhatabım olan müdür yardımcısı bana söylediği her şeyi inkar etti. Hayatımın en sarsıcı anlarından biriydi. Gözümün içine baka baka ‘ben ağlayan öğretmen var demedim, sayısını bilmediğim şikayet var, çocuk ceza alsa da durmazdı demedim’ dedi. Bana söylediği kendini zorda bırakan ne varsa, elime verdiği bütün malzemeyi sonuna kadar inkar etti. Biz sonunda taleplerimizi sıraladık: Biz zaten bu okuldan gidiyoruz son haftamız ama bu okulda yazılı bir zorbalık prosedürü olmalı. Yılda bir günü çocukları bilinçlendirmeye ayırın ve bu çocuk en azından bizim kızımızdan özür dilesin ve bu süreç nihayete ersin. Tamam deyip elimiz sıkıp gönderdiler, sonra da o açıklamayı bütün velilere gönderdiler. Biz de avukatımıza danışıp sosyal medyadan paylaştık.”
Başak Abdula o tweetleri atmadan önce okula gerekenin yapılması konusunda ihtar çekmekten ilçe milli eğitim müdürüyle görüşmeye kadar ellerinden geleni yaptıklarının altını çiziyor. Bu arada milli eğitim müdürlüğü konuyla ilgili müfettiş görevlendirileceğini ve soruşturma başlatılacağını söylemiş. O tweetleri başka çareleri kalmadığı için paylaştıklarını söylüyor ısrarla: “Bu bizim çocuğumuza da zarar veriyor; biz bir noktada kızımın yaşadığı şeyin kamu tarafından bilinir olması mı, kızımızın hakkaniyet duygusunun korkunç derecede zedelenmesi mi diye bu iki berbat seçenek arasında seçim yapmak zorunda kaldık. Çünkü bir noktada artık kızım şunu sormaya başladı: ‘Anne okul beni neden korumuyor.’ 12 yaşında bir kız çocuğu bunu anlayamıyor.” Şimdi aile avukatları aracılığıyla okul idarecilerinin zorbalığı önlemediği ve ihmalkar davranışlarının ‘kötü muamele’ suçu oluşturduğu gerekçesiyle suç duyurusunda bulundu.
Abdula okul yönetiminin kendi elleriyle küçük bir zorba yarattığını savunuyor: “Çocuk sınavlarda bağıra bağıra cevapları söylüyor öğretmen sınıftayken, öğretmen ders anlatırken kapıyı çarpı dışarı çıkıyor, başka bir dersin ortasında akıllı tahtaya gidip müzik açıyor dans ediyor. Bana müdür yardımcısı çocuğun terapi aldığını söyledi. O terapi alıyor da benim kızımı kimsenin terapilik hale getirmeye hakkı yok. Hayatımız kabusa döndü.”
Başak Abdula’nın anlattıklarından ortaya çıkan tablo mağdur çocuğa anlattıklarını ispatlamak yükümlülüğü veren, bu tür zorbalık şikayetlerinde süreci iyi yönetemediği için şikayetçiyi daha çok mağdur eden bir okul yönetimi olduğuna işaret ediyor.
Başka bir deyişle sonunda “Ona hiçbir şey olmaz anne, bana daha beter şeyler yapar” diyen çocuk haklı çıkıyor. Geriye biri yedi yıllık okulunu değiştirmek zorunda kalan, adalet duygusu zedelenmiş, diğeri davranışlarının sonuçları olmayacağı düşündürülen ve bundan cesaret alan 12 yaşında iki çocuk kalıyor.