En çok izlenen dizilerden biri olan ve Kanal D’de yayımlanan ‘İnci Taneleri’nin oyuncularından Bestemsu Özdemir, “70 yaşımda da bu işi yapmak istiyorum, ileride çocuk yapıp sektörü bırakmak isteyenlerden değilim” diyor.
Bestemsu Özdemir yeni kuşağın gözde oyuncularından. Halen KanalD’nin yüksek reytingli dizisi İnci Taneleri’nde oynuyor. Herkes onu merak ediyor.
Özdemir, Hürriyet gazetesinden Hakan Gence’nin sorularını yanıtlamış. Bu ilginç söyleşinin geniş bir özetini veriyoruz:
-‘İnci Taneleri’, ‘Esas Oğlan’ dizileri ve ‘Leydi Di’ sinema filmi… Geçen seneyi üç projeyle kapadın. Başa sarsak, ilk işin 12 sene önce ‘Sakarya Fırat’tı… Seni bu noktaya tesadüfler mi getirdi, yoksa oyunculuk çocukluk hayalin miydi?
Benim hikâyem çok tesadüfi gelişti. Lise 1’deyken bir ajansa kaydolmuştum. O dönemki menajerim Gökçe Doruk Erten aracılığıyla Mavi Jeans’in reklam filmi geldi. Tam babamın öldüğü hafta reklam seçmeleri vardı, o halde gidemezdim. Aradan zaman geçti, henüz bir oyuncu bulamamışlardı ve ben yeniden katıldım. O gün beni annem götürdü seçmeye. Ortaköy’de bir oteldeydi, Fransız ve İtalyan ekip tam kapıdan çıkacakken beni görüp geri döndüler. İlk aşamayı geçtim. Ertesi gün içeride 1.000 kişi vardı. Ve seçildim. Üç seneden fazla onlarla çalıştım. Sonra bir markayla da daha çalıştım. Melisa Aslı Pamuk’la ortak arkadaşımız vardı. Onun menajer Cem Tatlıtuğ ile çalışmaya başladığını duyunca ben de biraz para kazanmak için Cem’e mail attım. Beni yönetmen Hilal Saral’ın setine yolladı.
-Hiç deneyimin yokmuş…
‘Fatmagül’ün Suçu Ne?’ dizisiydi. Hayatımda ilk defa kamera ve senaryo görüyordum. Titriyordum. Hilal Hanım beni izledi, “Biraz günlük dizide pişsin, bu kızda ışık var” dedi. Oyunculuk eğitimleri aldım ve aralıksız çalıştım. ‘Araf Zamanı’, ‘Kara Para Aşk’, ‘Akrep’, ‘Kirli Sepeti’ gibi işlerde çalıştım.
-Şimdiye kadarki işlerin ve deneyimlerin sana ne öğretti?
Yaşadıklarım sektörün güvenilmez olduğunu öğretti.
-Nedir sana bunu düşündüren?
Çok hızlı parlayıp çok hızlı sönülen bir sektör. O sebeple çok sağlam ve emin adımlar atmak, garip bağlantılarla iş yapmamak lazım. Alnının teriyle, emek vere vere, deneme çekimlerine katıla katıla profesyonel olmak gerekiyor. Ancak o zaman sektörde kalıcı olunduğunu öğrendim.
-Peki, çok genç yaşından beri setlerdesin, fiziksel veya psikolojik şiddete maruz kaldın mı?
Kaldım.
-Ne yaşadın?
Çok zayıf olduğum için maruz kaldığım şeyler oldu.
-Normalde kilolu olduğu için bunu yaşayanların hikâyelerini biliyoruz oysa…
Bana da “Anoreksiya bu”, “İskelet suratlı” dediler. Oysa öyle bir hastalık geçirmedim. Ama son beş senede her şey tersine döndü. Yanak aldırma modası çıktı, benim yüz hatlarım bir anda trend oldu. Bu sefer “Estetikli herhalde yüzü, kendine ait olamaz” dendi. Çok şükür yüzümdeki her şey doğal, yüzüm kemikli ama şimdi insanlar dolguyla kemik yaptırıyor.
-Başlarda bu sebeple iş kaybettiğin olmuş muydu?
Tabii, son ikiye kalıyordum, “Yüzü çok çökük, böyle olmaz” diyor ve eliyorlardı. Mesela bir işte 7 kilo kotası kondu.
-O ne demek?
“Eğer bir ay içinde yedi kilo alırsan, seni işe alacağız” dediler. O korkunç bir süreçti, o stresle yediğim hiçbir şeye bana yaramadı. Ancak 5 kilo aldım. İşi sağ olsunlar bana verdiler ama zordu.
-Ne umdun, ne buldun bu meslekte?
Bir şey umarak girmedim mesleğe. Saint Benoît Fransız Lisesi’ni bitirdim, sonra İstanbul Teknik Üniversitesi’nde (İTÜ) moda tasarımı okudum. Başka bir hayat planladım. Ama bu işi çok sevdim. Her gün sete gidip yeni bir karakter giymek, beni günlük dertlerimden çok uzaklaştırıyor, nefes aldırıyor. Mesela yeni karakterim Semiramis’i kendime dert ediyorum, kendi dertlerimi unutuyorum. 70 yaşımda da bu işi yapmak istiyorum, çocuk yapıp sektörü bırakmak isteyenlerden değilim.
-Son birlikteliğine gelirsek…
Şu an yalnızım.
-En son Burak Deniz’le birlikteydiniz…
Kendisiyle yollarımızı ayırdık, yeni hikâyemden de çok mutluyum.Yürütemedik. Saygı çerçevesinde ilişkimizi sonlandırdık.
-Yeni bir ayrılıktan çıktın ama aşk sana ne hissettiriyor?
Çok güzel bir şey aşk, ben aşk için yaşıyorum. İşime de çok âşığım, sevgi beslendiğim tek yer. Bence hepimiz sadece aşk için yaşıyoruz. Ama bunu da bir tık sığlaştırdık sanırım, biraz daha o eski usul aşkları arıyorum. Biri düştüğünde diğerinin “Ben buradayım, seni kaldırmaya hazırım; sen düş istediğin an, ben seni kaldıracağım” dediği, diyebildiği bir konfor alanı olmalı aşk… Duygusal olarak, hepimizin ihtiyacı olan bu…
-Genelde aldatılan ya da aldatan kadınları canlandırdın. İlişkilerinde şimdiye kadar hiç buna maruz kaldığın oldu mu?
Aldatıldım. Yakaladım, otelde.
-Nasıl yani?
Otele gittim, odaya çıkmadım. Resepsiyona “Çağırın, aşağı insin” dedim. İndi. Yanındakinin kim olduğunu da öğrendim. Tanıyordum ama arkadaşım değildi, ikimiz de yeni tanışmıştık kendisiyle. Çok acı.
-Böyle bir şeyde dönüp gider misin yoksa bir şans daha verir misin?
Direkt gittim ve giderim. İçim almaz. Bana bir daha asla dokunamaz, o konu kapanmıştır.
-Sen hiç aldattın mı?
Bir senelik bir ilişkiydi, iyi gitmiyordu. O sırada başka birine âşık oldum, ayrılmak istediğimi söyledim. Sonra ilişkim olan kişinin beni zaten aylar önce aldattığını öğrendim.
-Sadece yetenekliysen oyunculukta var olabilir misin?
Zorlanırsın ama neden olmasın! Ancak son yıllarda maalesef, sadece güzellik çok kapı açıyor.
-Senin burada olmanda güzelliğinin etkisi ne kadar sence?
Benim için de bu geçerlidir. Kekeleyerek deneme çekimine girdiğim yerden konu bu noktaya geldi. O yüzden tipolojik avantajım var ama ben hiçbir zaman buna sığınıp buradan yürümeye çalışmadım. Hatta tam tersi, şu anda en büyük derdim bunu kırmak. Festival filmlerinde olmak istiyorum. Güzelliğimle anılmak istemiyorum, ben oyuncuyum.
-Güzellik insana çok artı katıyor olabilir ama çektiğin tarafları oldu mu?
En yakın kız arkadaşlarımın, sevgilisini emanet edebildiği tek kadın benim. Asla kimsenin sevgilisine yan gözle dahi bakmam.
-Sorunun cevabı olmadı ama tam olarak…
Evet çektim, erkek arkadaşlarım kıskandı. Hele birkaçı iddialı kıskançtı. Telefon üzerinden takip etmeler falan. Yorucu.
-Ekrandaki oyuncular estetikler sebebiyle genelde birbirine benziyor…
Yurtdışında menajerlerle anlaştım, beni almalarının tek sebebi estetiksiz olmam. Benim hâlâ her yerim kırışıyor. Bir tek dişlerimi yaptırırken var olan dudağım çok içe dönük diye bir tık dışa döndürtmüştüm.
-Yurtdışında ajansın nerede?
Amerika’da. Yurtdışında da bir kariyer istiyorum. İtalya’da da bir menajerle anlaştım. İtalya’da yerleşik bir düzen de kuruyorum. Hayallerimi gerçekleştireceğim bir yıl olacak.
-Kanal D’de perşembe akşamları yayımlanan ‘İnci Taneleri’nde Semiramis’i canlandırıyorsun. Nasıl anlatırsın?
Semiramis yurtdışından gelmiş, anne ve babasıyla çok yakın bir bağı olamamış. Babası biraz bencil bir adammış ama o erkeklere güvenmeyi seçen, hiç yıkılmamış biri. Cihan’a da (Kubilay Aka) yalan söylemesine rağmen hemen âşık olup güveniyor.
-Cihan’la hem kültürel hem sosyoekonomik farkları var. Bunlar aşkta engel mi?
Hiç değil. Kültür farkı arada arıza çıkarabilir ama ben bunların çözülmez şeyler olduğunu düşünmüyorum.
-Semiramis kendi bildiğini okuyan bir kadın. Ne kadar sana benziyor?
Çok aynıyız. Ben Yılmaz Hoca’ya da (Yılmaz Erdoğan) bir-iki kere “Beni yazmış gibisiniz” diye söyledim. Ben de Semiramis gibi herkesi dinler, herkesten fikir alırım, insanların zamanını çalarım, sonra da gider bildiğimi yaparım.
-Semiramis aşk için birçok şeyi affediyor. Her şeye rağmen aşkın peşinden gidilir mi?
Gerçekten umut veren her şeyin peşinden gidiyorum. Ama belli noktalarda umutlar kesildiğinde yapacak bir şey kalmıyor. Bu kadarmış deyip kendi yoluna gitmen gerekiyor.
-16 yaşında babanı kaybetmişsin. Hayatına nasıl yansıdı?
Ben kayıp duygusunu çok iyi biliyorum artık ve öleceğimizin çok bilincindeyim. Çünkü hayatımda çok kayıp verdim; amcam, halam… Üvey baba demekten nefret ediyorum ama ayırt edebilmek adına söylüyorum, annemin ikinci eşi 25 senedir hayatımda, onun da kız kardeşini, annesini kaybettik. Yani ben her şeyi çok duble kaybettim, çok cenaze gördüm. O yüzden öleceğimi bilerek yaşıyor, kalp kırmamaya çalışıyorum. Nezaketim bazen insanlara aptallıkmış gibi geliyor, farkındayım ama ben nezaketimden asla vazgeçmeyeceğim.
-Babandan uzak olmak ilişkilerine nasıl yansıdı?
O yüzden galiba bana sahip çıkacak birini arıyorum. İstanbul’da tek başımayım, hiç kolay değil gerçekten, o sebeple güvende olduğumu hissetmek istiyorum. Sanırım hiçbir zaman o kadar korunup kollanamadığım için hâlâ aradığım en temel duygu o.
-“Korunup kollanmak istiyorum” dedin ama ünlüysen sokakta daha rahat olursun gibi geliyor…
Her şeyden korkarım, arabaların yanına saklanmalarım, meşhurdur. Mesela ara sokaktaysak ve hava kararmışsa yandan bir araba geçiyorsa, ben yere çökerim, beni kimse görmesin diye… Çocukluğumdan beri yapıyorum, asla atlatamadım, yıllardır terapi alıyorum.