Sovyet gizli servisi KGB ajanıyken İngiltere hesabına casusluğa başlayan, yakalanmak üzereyken bir otomobilin bagajında Sovyetler’den kaçırılan Oleg Gordievsky 86 yaşında eceliyle öldü. Soğuk savaşta çok önemli bir rol oynamıştı.
Casus filmlerinde görebileceğiniz bir sahneydi; o zamanlar adı Leningrad olan St. Petersburg’dan hareket eden diplomatik plakalı iki otomobil sözde İngiliz diplomatlar ve ailelerini hafta sonu için Finlandiya’ya taşıyordu.
Sovyet sınır polisleri araçları aramak istiyordu ama yanlarındaki köpek araçlardan birinden gelen koku yüzünden çılgına dönünce ortalık karıştı. Sınır polisleri diplomatik plakalı araçların geçmesine izin verdiler biraz mahçupça.
Araçlardan birinin bagajında KGB’nin epeydir İngiltere adına casusluk yapan üst düzey adamı Oleg Gordievsky vardı. Gordievsky, İngiltere’ye kaçmasa, İngiltere hesabına casusluk yapmakla suçlanmak ve kaçınılmaz biçimde idam edilmekle karşı karşıyaydı. Yıl 1985’ti.
Sadece iki yıl önce, 1983’te son derece kritik bir rol oynamış, belki de dünyayı nükleer savaşın eşiğinden döndürmüştü.
Gordievsky, 1938’de Moskova’da doğmuştu. Babası, daha sonra KGB adını alacak olan NKVD’nin subaylarından biriydi, Stalin’in politikalarının uygulayıcılarındandı. Annesi Olga ise istatistikçiydi ve komünizmden o kadar da hoşlanmıyordu. Ağabeyi Vasili KGB’de çalışmaya başlamıştı bile. Oleg ise pestijli Moskova Uluslararası ilişkiler Enstitüsünden mezun olup Dışişleri Bakanlığında çalışmaya başladı. İlk görev yeri 1961’de daha duvar yeni inşa edilirken Berlin oldu.
1963’te o da KGB’ye katıldı ve Kopenhag’a gönderildi. 10 yıl sonra ikinci kez Kopenhag’a gönderildiğinde İngiliz gizli servisi MI6 ona yanaştı.
Aslında İngilizleri Oleg Gordievsky’ye yanaştıran şey, daha önceki yıllarda Kanada’ya sığınmış olan Çekoslovak ajan Standa Kaplan’ın söyledikleriydi. Kaplan, KGB Akademisi’nden arkadaşı olan Gordievsky’nin Kremlin’in izlediği politikalara eleştirel yaklaştığını söylemişti.
MI6, onun Kopenhag’da telefonunu dinledi ve karısıyla yaptığı bir konuşmada Kremlin’i eleştirdiğini duydu. Bundan sonra ona yanaştılar ve Oleg de MI6 adına çalışmayı kabul etti. Yıl 1974.
Bir süre Moskova’ya merkeze döndü, buradan MI6’e bilgi sızdırdı, sonra 1982’de Londra’ya atandı. Burada KGB istasyonunun iki numarasıydı.
O sırada Sovyet Komünist Partisi Genel Sekterliğine eski KGB şefi Yuri Andropov gelmişti ve Andropov, Batının Sovyetler Birliğine karşı bir nükleer savaş başlatacağından neredeyse adı gibi emindi, ilk saldırıyı Batıdan bekliyordu.
Burada nükleer savaşla ilgili kısa bir bilgi vermek gerek: Teori, ilk saldırıyı yapan tarafın avantajlı olacağını, saldırıya uğrayan tarafın saldırı olduğunu ilk birkaç dakikada anlayamaması ve cevap verememesi durumunda tamamen yok olacağını söylüyordu. Tabii o ilk birkaç dakikada saldırı anlaşılır ve cevap verilirse karşı taraf da yok oluyordu.
1983 yılında Almanya’da geniş çaplı bir NATO tatbikatı yapılacaktı, tatbikatın adı “Able Archer – Becerikli Okçu” idi. Dönem, Amerikan Başkanı Ronald Reagan’ın nükleer silahlanmayı arttırdığı, Almanya’ya nükleer başlık taşıyan seyir füzelerini yerleştirdiği, Sovyetler’in de buna ilave silahlanma ile cevap verdiği çok gergin bir dönemdi zaten.
Andropov, bu NATO tatbikatının aslında Sovyetler’e karşı bir nükleer saldırının kendisi olacağına ikna gibiydi. Andropov bu amaçla ta 1981’de, kendisi henüz KGB’nin başındayken ‘Ryan Operasyonu’ adıyla bir operasyon başlatmıştı. KGB ajanları İngiltere dahil NATO ülkelerinde bir nükleer savaş hazırlığı sayılabilecek her türlü belirtiye bakmaya başlamıştı. Bunlar arasında hastanelerin kan stoklarını arttırıp arttırmadığına veya Savunma Bakanlığında geceleri ışıkların yanıp yanmadığına kadar detaylar bile vardı.
Gordievsky bir yandan MI6 aracılığıyla İngiltere Başbakanı Margaret Thatcher’ı ve onun yoluyla Amerikan Başkanı Reagan’ı uyardı. Kremlin’in NATO’nun ve ABD’nin hedefleri konusunda ne kadar endişeli olduğunu, bu endişelerin paranoya seviyesine gelip Sovyetler’i bir ilk saldırıya yöneltebileceğini söyledi. Gordievsky aynı şekilde dönüp Kremlin’e de NATO’nun bir savaş başlatmaya hiç niyetinin olmadığını anlattı. Onun çabaları, dünyayı bir nükleer savaştan kurtardı belki de.
Gordievsky’nin bir başka önemli rolü, Sovyetler Birliği liderliğine gelen Mihail Gorbaçov’un gerçekten reformist bir lider olduğuna Batılı liderleri ikna etmesiydi.
Fakat tabii kader ağlarını Oleg Gordievski için örüyordu. KGB’nin Amerika’da CIA içindeki ajanı Aldrich Ames, KGB’ye üst düzey bir KGB görevlisinin İngiliz istihbaratına çalıştığını söylemişti. Ames, Gordievsky’nin adını bilmiyordu ama KGB’nin kendi içinde yaptığı araştırma okları ona yöneltti. 1985’te Moskova’ya geri çağrıldı.
Haftalarca ilaçlar verilerek sorgulandı ama KGB’nin elinde henüz onu suçlamaya yetecek materyal yoktu, evine geri yollandı. Gordievski zamanının sınırlı olduğunu, kendisini yeniden sorguya alacaklarını biliyordu.
Önceden kararlaştırılmış bir protokolü harekete geçirdi, ki bu protokol de casus filmlerinden çıkma gibi.
Plana göre MI6 ajanları her salı saat 19.30’de Moskova’da belirli bir fırını gözlüyordu. Acil bir durumda Gordievsky bu fırına gelecek, başında gri bir şapka ve elinde İngiliz süpermarketi Safeway’in parlak kocaman logosu olan plastik bir torba taşıyacaktı. MI6 ajanları bunu görürse onun yanından yürüyecek, yürüyen ajan mar Mars veya KitKat çikolatalı atıştırmalığı yiyor olacaktı. Böylece Gordievsky acil durum sinyali verecek ve MI6’in de sinyali aldığından emin olacaktı.
1985’in Temmuzunda Gordievsky işte bu protokolü harekete geçirdi, acil durum sinyalini verdi, MI6 sinyali aldı ve kod adı ‘Pimlico’ olan operasyon başladı.
Gordievsky ertesi gün Moskova’dan trenle Leningrad’a, yani bugünkü St. Petersburg’a gitti. Oradan bir trene daha bindi ve Fin sınırının iyice yakınına geldi. Bu arada MI6 ajanları ve ailelerini taşıyan diplomatik plakalı iki otomobil, sözde hafta sonu için Finlandiya’ya doğru yola çıkmıştı. O kasabadan Gordievsky’yi aldılar, onu bagaja koydular. Sınırdaki gergin birkaç dakika hariç sorunsuz bir yolculukla Oleg Gordievsky’yi Sovyetler’in dışına kaçırdılar.
Gordievsky son 40 yıldır İngiltere’de yaşıyordu. Arada 2007 yılında Kraliçe 2. Elizabeth’in elinden önemli bir nişan da aldı, iki önemli kitaba imza attı, Batıya çok değerli bilgiler aktardı.