Bebeğini çöpe atan anne tutuklandı
Engin Altan Düzyatan’ın Birleşmiş Milletler İklim Krizi Konferansı COP’ta Türkiye’yi temsilen danışma kurulunda yer almasından sonra ister istemez soruyorum: Her davete icabet edilmeli mi?
Engin Altan Düzyatan’ı yıllar evvel Kürklü Merkür oyununda izledik. Karanlığın içinden gelen o etkileyici sesiyle, kürklü kostümüyle, oyunculuğundan çok etkilenmiştik. Aradan zaman geçti, Düzyatan oyuncu olarak o ilk izlenimimizin müjdelediği çizgide devam etmedi. Olabilir, elbette bu kendi bileceği iş.
Düzyatan giderek oyunculuğunun yanında çevre konusunda duyarlılığını ortaya koyan çalışmalar yürüttü ve aktivist olarak da anılmaya başladı. İlk belgeseli ‘Sen de Tanık Ol’da dezavantajlı toplumların temiz suya ulaşamamalarını ele aldı. İkinci belgeseli ‘Sen de Fark Et’te mikroplastiklerin yol açtığı sorunları ortaya koydu. Bu belgesel, Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Türkiye (SKD) iş birliğinde, SOCAR Türkiye’nin ana sponsorluğunda , DenizBank’ın da destekçi olarak yer aldığı bir çalışma. Ben her iki belgeseli de izlemedim, ancak haklarında haberler okudum.
Düzyatan şimdi de Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı olan COP 29’un danışma kurulunda Türkiye’yi çevre savunucusu ve aktör sıfatlarıyla temsil edecek. Konferans her sene düzenleniyor, bu konuda dünya çapında gerçekleşen en mühim uluslararası organizasyonlardan biri. Bu sene danışma kurulunda yer alan bazı diğer üyeleri mukayese oluşturması için belirtmek istiyorum: Malawi eski cumhurbaşkanı, Romanya eski cumhurbaşkanı, Dünya Sağlık Örgütü’nün başı, Birleşmiş Milletler eski başkanı, Bulgaristan eski cumhurbaşkanı… Dünyadan aktivist ve/veya aktör sıfatıyla seçilmiş tek kişi Engin Altan Düzyatan.
Ünlü bir aktör genellikle bir etkinliğe görünürlük kazandırır veya etkinliğin görünürlüğünü artırır. Misal Leonardo di Caprio COP26’a katıldığında, epey ses getirdi. Ancak Düzyatan’ın global ölçekte böyle bir etki yaratacak bir aktör olmadığını söylemek sanırım yanlış olmaz. Ayrıca Di Caprio sadece uluslararası bir yıldız değil, uzun yıllardır dünyadaki vahşi bölgeleri korumaya yönelik bir vakfı var. 35’ten fazla koruma projesini fonluyor. 2023 yılında Amerikalılar’ın iklim krizi konusunda en güvendiği otorite seçilmiş.
Ayrıca 2014 yılında bu yana Birleşmiş Milletler’in iklim için barış sözcüsü konumunda. Ancak tüm bu birikimine rağmen, görebildiğim kadarıyla böyle ağır toplarla formal bir organizasyon içinde görev almamış. Özetle Düzyatan’ın bu kurula seçilmesine verilen tepkilere şaşmamalı. Tepkiler o kadar dile geldi ki Türkiye İklim Değişikliği Başkanlığı, danışma kurulu üyelerinin belirlenmesinde bir dahli olmadığı, üyelerin COP Başkanlığı tarafından belirlendiği açıklamasında bulundu.
Ben de merak ettim, kim bu COP Başkanlığı? Azerbeycan’da düzenlenecek olan COP 29’un başkanlığı bir grup insandan oluşuyor. Başkanlığın başkanı Mukhtar Babayev 2018’den bu yana Azerbeycan’ın Ekoloji ve Doğal Kaynaklar’dan sorumlu bakanı. Politikaya atılmadan önce SOCAR’ın ekolojiden sorumlu başkan yardımcısıymış. Düzyatan’ın belgeseline de SOCAR sponsor olduğuna göre, belki Düzyatan bu nedenle akıllarına gelmiştir diye düşündüm, ama bilemiyoruz tabii.
Birilerinin aklına eser, teklifler, davetler yapılabilir, ama kabul etmek de neticede kişinin kendi tasarrufu değil midir? Düzyatan, iklim değişikliği ve çevre konularına bunca duyarlı bir insan olarak, kendi yerine kendisinden çok daha bilgili ve etkin kişileri öneremez miydi? COP’a yine de giderek, en azından Türk basınında yer alacak şekilde, etkinliğe dikkat çekemez miydi? Türkiye’de çok bilen insanların sesinin duyulamaması, uzmanlığın, eğitimin, tecrübenin yüceltilmemesi, bizi kültürel bir çoraklığa sürükledi. Bu da bizim kültürel iklim krizimiz.
İklim krizi, hepimizde belli düzey bir kaygının hayatın olağan parçası haline gelmesine neden oldu. Bu gidişin sonu ne? Endişe içinde bekliyoruz. Veriler, raporlar, kurgu dışı kitaplar, haberler bilgilendirici oluyor olmasına. Ama benim son zamanlarda en ilgimi çeken ve bu kaygıyla baş etmemi sağlayan, edebiyatta iklim kurgu janrı.
İklim kurgu, bilim kurgu tabirinden ilhamla çıkmış, düşünmekten kaçtığımız iklim krizi etkilerini bizler için hayal edip anlatan yazarların eserlerini kapsayan bir kategori. Okuyorsun da ne oluyor diyebilirsiniz. Büyük kurumlar, ülkeler, yöneticiler iklim krizini bir türlü olması gereken aciliyetle adresleyemedikten, bir aktörü danışma kuruluna taşıyabildikten sonra, hikayelerin ne faydası var?
Haklı olabilirsiniz, ama başka yerlerde duyamadığım güçlü itirazları ve büyük fikirleri ben hâlâ edebiyatta arıyorum. İnsanlığın yarattığı hayal kırıklığı, bir nebze burada tedavi oluyor.
İklim kurguyu keşfetmek isteyenler varsa birkaç önerim olabilir:
Margaret Atwood iklim konusuna epey kafa yoran bir yazar. ‘MaddAddam‘ trilojisinin ikinci kitabı ‘‘Tufan Zamanı’, Atwood’un hayal gücüne gerçekten şapka çıkarttırıyor. Dünya inşa etmekte fantezi ya da bilim kurgu kategorilerinin üzerine yok diyenler, Atwood’un bu seride yarattığı dünyaya bir uğramalı. Kapitalizm, biyomühendislik, iklim krizi bu dünyanın yapıtaşları.
Bu dörtlüyü okumadım, ama eko-feminizm perspektifiyle yazılmış olmaları bile başlıbaşına bir merak konusu. Uzuner, doğanın da hakları olduğuna inanan bir yazar ve edebiyatın iklim inkarcılarına karşı bir rolü olduğunu düşünenlerden. Uzuner’in bu konuda güzel bir röportajının linkini de buraya bırakalım.
Bu benim de mustarip olduğum, iklim krizinin yol açtığı varoluşsal kaygıyı merkeze alan bir kitap. Bu kaygıyla boğuşurken annelik, kardeşlik, eşlik yürütmek nasıl bir şey- işte Offhill bu sorunun peşinden gidiyor. ‘Hava Durumu’, Offhill’in tipik, okunması kolay görünen, küçük parçalara ayrılmış, incelikli kurgusuna sahip. Offhill’in kurgusuna ‘Eş’ isimli romanında hayran kalmıştım ve Eş, hâlâ en sevdiğim romanlardan biri.
1 Aralık 2024 - Rıdvan Hatun’dan Billur Örüntüler: Olgun bir ilk kitap
24 Kasım 2024 - Ünlü romancı Cormac McCarthy’nin ilham perisi 47 yıl sonra ortaya çıktı
17 Kasım 2024 - Booker’ın son kazananı Orbital tam da COP 29’a denk geldi!
10 Kasım 2024 - Her şeyin sorumlusu: Çocuksuz kedi kadınlar!