Huzursuzluk, Arayış, Baldwin ve Tanpınar

Yazar, aktivist James Baldwin yaşasaydı 100 yaşında olacaktı. En verimli çağında yolu İstanbul’a sık sık düşen Baldwin’in Ahmet Hamdi Tanpınar’la da tanıştığını biliyor muydunuz?

18 Ağustos 2024
Ahmet Hamdi Tanpınar (solda), Engin Cezzar-Gülriz Sururi, James Baldin (üstte), Sedat Paka'ın gözünden James Baldim (altta)

2 Ağustos 2024, Amerikalı yazar ve aktivist James Baldwin’in 100’üncü yaş günüydü. 2024 James Baldwin’in sık sık gündeme geldiği ve özellikle Amerika’da onurlandırıldığı bir yıl oldu. Oysa hayatı boyunca ırkçılığa ve cinsel baskıya başkaldırmış bu efsane kendini esasında Amerika dışında bulabilmiş biri.

NPR’daki bir röportajından öğrendiğimiz üzere Baldwin genç yaşında yazarlığa baş koydu. O dönemde genç bir “zenci” yazardan beklenenler netti: “Benden beklenenleri teslim etmeyeceğimi biliyordum. Beklenen kurban rolünü kabul edip, o perspektiften yazmamdı. Ama bana göre, böyle bir tavır almak, bizi köleleştiren tüm prensipleri teyit etmek anlamına gelirdi.” İlk kitabı ‘Dağlardan Duyur Onu’ otobiyografikti ve büyük beğeniyle karşılandı. İkinci eseri ‘Bundan Sonrası Ateş’ ise saldırgan bir eser olarak nitelendirildi. Kendini tartışmaların göbeğinde bulan Baldwin Avrupa’ya geçti:”Üzerime o kadar etiket yapıştırılmıştı ki kendimi göremez olmuştum. Gittim, çünkü ne olduğumu değil kim olduğumu öğrenmeye ihtiyacım vardı.”

Baldwin İstanbul’da: Tanpınar’la bile tanışmış!

Baldwin’in Paris’i baz alarak Avrupa’da geçirdiği yıllarda İstanbul’da iki ay kaldığını, sonradan da sık sık ziyarete geldiğini biliyor muydunuz? Gülriz Sururi’nin ‘Kıldan İnce Kılıçtan Keskince’ isimli anı kitabında bu dönemle ilgili güzel detaylar var. Baldwin ve Engin Cezzar 1950’lerde Cezzar Actor’s Studio’da öğrenciyken tanışır. Hatta Baldwin’in ikinci romanı Giovanni’nin Odası’nın adaptasyonunda Cezzar, Giovanni rolünü oynar. Bu şekilde yakın arkadaş olurlar. Dolayısıyla Baldwin İstanbul’a geldiğinde Gülriz Sururi ve Engin Cezzar’ın evinde kalır. ‘Kıldan İnce Kılıçtan Keskince’yi okuduğumda 11 yaşlarındaydım ve üçünün kitaptaki fotoğrafını gayet iyi hatırlarım. Evde kütüphaneyi karıştırdığımda ‘Giovanni’nin Odası da karşıma çıkmıştı. Ama bu kitabın beni aştığını ve kenara bıraktığımı anımsıyorum.

Baldwin’in İstanbul’a gelişi Sedat Pakay adında 19 yaşındaki genç ve portre çekmeye meraklı bir fotoğrafçıyı da heyecanlandırır. Sanat tarihi hocası ve aynı zamanda Sururi-Cezzar’ın yakın arkadaşı Özer Kabaş’tan kendisini tanıştırmasını rica eder. İkili hızla arkadaş olur, Pakay Baldwin’in pek çok fotoğrafını çeker.

Hatta 1970’lerde ‘James Baldwin: From Another Place’ (James Baldwin: Başka Bir Diyardan) isimli kısa dökümenter filmi de yaparlar. Hatta bu film 16. İstanbul Bienali’nde Büyükada’da Glenn Ligon’un eserleri içinde gösterilmişti. Burada Baldwin’in İstanbul fotoğraflarından birkaç örneği görmek mümkün.

Baldwin’in İstanbul maceralarında hangi edebiyatçılarla yolları kesişmişti acaba derken bir arkadaşım ilginç bir link gönderdi: Meğer Baldwin’in yolları Ahmet Hamdi Tanpınar’la kesişmiş. Tanpınar Adalet Cimcoz’a yazdığı bir mektupta bakın ne demiş: “Atilla (İlhan) beni burada bir zenci romancı ile- Baldwin bilmem neyin Baldwin’i- tanıştırdı. Bir romanını almış, henüz okuyamamıştım. Benim tuhaf huylarımı bilirsiniz: öyle zenci, Çinli filandan pek hoşlanmam. Bana hilkatin acaiplikleri gibi gelir. Ben ari ırkdanım. Buna rağmen oğlan müdhiş sevimli, ecinni gibi bir şey. Gayet tatlı el işaretleri var. Bu işaretler ve güzel gözleriyle yamyam dişlerini unutturuyor. Yakında, galiba gelecek hafta, İstanbul’a geliyor. New York’da piyesinde oynayan bir aktörümüze misafir olacak. Herhalde tanıyacaksınız. Pek şeker şey.” Vallahi Tanpınar bu lafları bugün etse iptal edilirdi.

Tanpınar: Geç Kalan Adam

Tanpınar Türk edebiyatının en mühim isimlerinden biri, Orhan Pamuk’a göre 20. yüzyılın en iyi Türk romancısı. Belki beylik olacak ama Huzur ve Saatleri Ayarlama Enstitüsü romanlarını okumayan hakikaten çok şey kaçırır. Huzur batılılaşma yolunda feragat ettiklerimizi sorgular, huzursuzluğumuzun köklerini ortaya koyar. Ayrıca İstanbul Boğazı’nın adeta en güzel tarifleri buradadır. Saatleri Ayarlama Enstitüsü ise, benzer temaları ele alırken ne kadar oyunbaz ve deneyseldir. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nün basıldığı 1961 yılı, Baldwin’in İstanbul’a gelişine denk geliyor- ilginç bir detay.

Ben Tanpınar’ın öykülerini ve şiirlerini de bir başka severim. Demek mektuplarını da okumak lazım. Tanpınar’ı daha da yakından tanımak isteyen varsa Sefa Kaplan’ın ‘Geç Kalan Adam’ isimli eserini muhakkak okumalı. Sefa Kaplan Tanpınar’ın hem büyük bir hayranı, hem de bir Tanpınar uzmanı. Bu sıra dışı eser Kaplan’ın Tanpınar ile hayali yazışmalarından oluşuyor. Kaplan Tanpınar’ın sesini ustalıkla yeniden yaratıyor ve çalışma, örneğini daha önce okumadığım türden roman tadında bir biyografiye dönüşüyor. Tanpınar’ın sarf ettiği “Ah kendime ve Paris’e bu kadar geç kalmasaydım” cümlesi kitabın itici gücü. Ancak 1953 yılında, 52 yaşındayken Paris’e gidebilen bu büyük yazarın hayatını ele geçirmiş geç kalmışlık hissi, ‘bir şeyler natamam’ huzursuzluğu birey olarak onu üzüp yorsa da eserlerindeki derinlikleri ve incelikleri yakalamasına yardım etmiş diye düşünmemek elde değil.

Tanpınar Paris’e ileri yaşında bir arayışla gelir, ondan sadece birkaç yıl sonra Baldwin aynı yere bir kaçış ve kendini tanıma alanı olarak yirmili yaşlarında sığınır. Şurası kesin- Duyarlı insanlara, hele sanatçılara rahat huzur yok. Çoğu zaman, çok sevsek de doğup büyüdüğümüz topraklar, köklerimiz canımızı acıtıyor, huzursuz ediyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.