Mükemmel değiliz ya, kusur sayılsa da sayılmasa da, karakterimizde bazı özellikler eksik ya da fazla olabiliyor. Eğer doz ayarlaması veya dengeyi sağlayacak şeyler bize sunulabilseydi, yani bize lazım olan... acaba ne olurdu?
Diyelim ki içinizdeki çocuk büyümüyor, çocuklara has ne varsa sizde fazla. O zaman size ‘mürebbiye’ lazım. Diyelim ki aşırı derecede irdeleyici birisiniz, hep öküz altında buzağı arıyorsunuz. Başka bir deyişle zihninizin kuşku devri yüksek. O halde ‘takometre’ lazım! Bu arada kimilerinin ‘ideal’e yakın karakter özellikleri taşıdığını söylemeden geçmek olmaz. Onlara da ‘madalya’ lazım. Var mısınız teste?
a) Ona hediye seçmek için eksik bir şeylerin olup olmadığına bakmak.
b) Oturmak için kedi tüyü bulaşmamış bir yer arıyorsunuz, bir de balkonu var mı diye sorarrsınız. (kedi tuvaletinin evin içinde olması koku yaratıyor.)
c) Evde yapılması gereken bir şeylerin olup olmadığı. Varsa yardım teklif edeceksiniz, yoksa pizza siparişi vereceksiniz.
d) Evin büyüklüğü, manzarası ve yeni eşyaların olup olmadığı. Bir de fiyatını merak ediyorsunuz
a) Son kullanma tarihi diye bir şey var mı?
b) Yedek parça sıkıntısı oluyor mu?
c) Duşta, denizde veya yağmurda bir sorun oluyor mu, mesela paslanma filan?
d) İade süresi ne kadar?
a) Ağlak bir sesle sürekli akrabanızın adını söylüyor.
b) Çok konuşuyor.
c) Çok sessiz, hiç konuşmuyor.
d) “Kala kala miras olarak bu saçma kuş kaldı. Yok muydu şöyle hanlar hamamlar?”
a) Haber vermese de olur.
b) Aslında bu hiç hoşlandığınız bir şey değil. Epey önceden haber vermeli.
c) Sürprizlere bayılırsınız.
d) Haber vermek yetmez, hakkında bilgi de edinmelisiniz.
a) “Çok iyi bakacağına ve belki de çoğaltıp balkonunu egzotik bir bahçeye çevireceğie eminim.”
b) “Şimdiden söyleyip seni zahmetten kurtarayım: Zehirli değil, evcil hayvan dostu ve hastalık taşımıyor.”
c) “Altı ayda bir çiçek veriyor. Sakın yerini sevmediğini düşünüp o pencere senin bu oda benim dolaştırma!”
d) “Bakımı çok kolay ama hoşlanmazsan bana ver, ben bakarım. Bir kenarda ölmesin.”
a) Artık açmıyorsunuz.
b) Kafanız sürekli bununla meşgul. Kesin tanıdık biri. Kesin bir anlamı olmalı. Belki dışarda olup olmadığınızı (seslerden) anlamaya çalışan ve evinize girmeye çalışan bir hırsız. Belki de yeterince uzun açık tutarsınız telefonunuza sızmaya çalışan bir hacker..
c) Her seferinde meraktan açıp sanki karşınızdakini konuşturabilirmişsiniz gibi bir şeyler söylüyorsunuz.
d) Kesin gizli bir hayranınız var, size delicesine aşık…
a) “Her şeyden önce emin misin?”
b) “Onunla açık açık konuş.”
c) “Bir dedektif tutalım.”
d) “Sen de onu aldat.”
a) Gülümseyerek ”gece temizliği”, dersiniz.
b) Huzursuz olursunuz, “eski gazeteler, eski eşyalar..” diye içindekileri saymaya girişirsiniz.
c) Gülerek, “ceset!” dersiniz.
d) “İş başa düştü” dersiniz, ardından neden “yardımcı ya da hizmetçi izinli” demediğinize yanarsınız. Karizmanız çizildi.
a) Çok hoşunuza gider, güzel bir köşede yerini bulur. Arkadaşımıza çiçekle teşekkür edeceksiniz.
b) “Bu kadar kımetli bir hediyeye ne gerek var? Acaba özel bir anlamı mı var? Nereye koyacağım, başına bir şey gelirse…” vs.vs..
c) Çok hoşunuza gider, arkadaşınıza telefon ederek teşekkür edersiniz.
d) Çok beğendiniz ama ilk iş değiştirme kartıyla mağazaya gidip daha çok beğeneceğiniz bir şey olup olmadığına bakacaksınız.
a) “Günaydın”, diyerek selam verirsiniz. Bakalım karşılık verecek mi?
b) “Çok afedersiniz, metro istasyonu ne tarafta?”
c) “A de bakayım!”
d) “Buraların yabancısı gibisin. Nerelisin?”
a) Bunu yararlı bulursunuz: Bir sorun doğduğunda çözümü mümkün kılar.
b) Çok bozulursunuz. Sizden zeki bir maymun! Bundan ötesi yok.
c) Bunu eğlenceli bulursunuz: Size oyun arkadaşı çıktı!
d) Bozulur ve endişelenirsiniz. Şimdilik gizli bilgi ama ya sonra basında yer alırsa?
a) İçinizde tatlı bir heyecan. Yıllar sonra yeniden, bu kez yetişkinler olarak…
b) Aslında gidip gitmeme konusunda tereddütlüsünüz. Hevesiniz gidip geliyor.
c) İçiniz içinize sığmıyor! Eskilerden bir gün yaşayacaksınız. Gelsin şamata!
d) Çok heveslisiniz herkes size hayran kalacak. En havalı, en bakımlı, en fit, en şık sizsiniz!
a) Severim, çok verimli ve mutlu kılar.
b) Severim, yalnızlık beni insan tantanasından kurtarır.
c) Hiç sevmem, sıkıntıdan patlar mutsuz olurum.
d) Sevmem. Zavallı insanlar yalnızdır.
a) Marko Paşa.
b) Pimpirik Baykuş
c) Düğünlerin Kamberi
d) Kaf Dağı’nın prensi/prensesi
Bir insanda bulunabilecek tüm duygulardan olumsuz olanları (kin, nefret, harislik gibi) çıkarsak, geriye kalanlar sizde tam da dozunda. Olması gerektiği gibi. Sabırlı, merhametli, sevecen, dengeli, hakkaniyetli ve asla uçlara savrulmayacak birisiniz. İki özelliğiniz daha var ki, bunlara eklendiğinde sizi güçlü ve güvenilir kılıyor: Sağduyu ve serinkanlılık. Siz de herkes gibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz elbet, ancak başa çıkmadaki hüneriniz, sorunları olduğu gibi, olduğu kadar görmekten kaynaklanıyor. Hiçbiri ne gözünüzde büyüyor, ne de önemsemediğiniz için başınız derde giriyor. Gerçekten de madalya hakediyorsunuz Zaten güçlü, güvenilir ve fazlasıyla sağduyulu biri olmak, saygın olmak demek, saygınlık bir bakıma soyut madalya sayılmaz mı?
Bazı insanların devirleri yüksektir. Siz de öylesiniz. Herhangi bir durum karşısında verilen tepki veya zihinsel işleyiş kimse için yorucu olmamalı. Ama durum sizin için öyle değil. Tepki ve zihinsel işleyişinizin devri çok yüksek, yani aşırıya kaçıyorsunuz: Fazla irdeliyorsunuz, fazla takılıyorsunuz ve aşırı sonuçlara, yersiz kuşkulara varıyorsunuz ya, bu hem başkalarını, hem de sizi yoruyor. Oysa sizi aşırı temkinli kılan bu özellikler zaten hata katsayınızı çokça düşürüyor. İnsanlarla ilişkilerinizde zor biri olarak nitelendirilebilirsiniz, ne var ki siz kendiniz için de zorsunuz. Sadece başkalarını değil, kendinizi de yokuşa sürüyorsunuz. Kuşkuculuk ve hata bekçiliğindeki aşırılığınız karakterinizin bir özelliği. Durdurulamaz. Ama makul bir seviyeyi koruması sağlanabilir. Bu yüzden size takometre lazım…
Duygular tavan yapıyor, taban yapıyor. Abartılı bir heyecan, daldan dala konma, oyun sevdası, macera düşkünlüğü ve hataları tekrarlama… İstenen şey hemen olmuyorsa vaveyla.. Çabucak avuntuyla dertten kaçma.. Nasıl bir şey çağrıştıyor? Hayatı ciddiye almama değil mi bu? Sizin yaşınızda öyle. Ama bir çocuk için? Tabii ki çocuk için bunların hiç bir mahsuru yok. Ancak bir yetişkin için sorun. Sorun, çünkü sorumluluk almama veya alamama durumu var. Kaçabildiklerinizden kaçabilirsiniz de nereye kadar? Elbet bir gün başınıza gelir, gelsin o zaman bunalım! Bir başka soru: yaşam grafiğinizde istikrar yok. Siz kendinize güvenseniz de başkalarında güven uyandırmayacak bir durum. (Ama doğruya doğru: Bir çocuk nasıl sevimli ve sevilebilirse, nasıl samimi ve naifse bu özellikler sizin için de geçerli. Hatta heyecanınız hayranlık bile uyandırabiliyor.) Bu ‘daldan dala’ halinin durulması biraz disiplin ister. Hatalardan ders çıkarılabilmesi için yol yordam, kılavuzluk ister. Sözün kısası çocuğun büyümesi lazım. Yani büymelisiniz. Size mürebbiye lazım.
Özbeğeniniz kocaman, duygularınız (kendinize dair) kocaman, jestleriniz, tavırlarınız kocaman, zevkleriniz kocaman, gösterişiniz kocaman. Takıp takıştırdığınız dünyanızda başkasına yer yok. Sevdikleriniz, sevenleriniz var elbette. Ama onlar size ait dünyanın kristal atmosferinin dışında. ‘Başkaları’ kategorisindeki herkes, başrolünü oynadığınız filmin figüranları. Ve işe bakın ki bu filmin starının parlayabilmesi için fena halde figüranlara ihtiyacı var. Sizi sizin gözünüzde olumlayabilmek için size hayran olmaları, size alkış tutmaları gerekiyor. Aksi halde gösterişiniz, titizlikle inşa edilmiş karizmanız, tahtınız, kısacası hayatınızın dekoru yok olur gider. Bir de bu ‘figüranların’ değerini bilseniz… Oysa her şeye rağmen sizi bir star gibi ışıldatan, insanlarda “şeytan tüyü var” dedirten onlar. Yükselen değerlerden ve güçten yanasınız ya, zamanın ruhu gerektiriyorsa iyilikten veya hayır işlerinden yana da olabiliyorsunuz. Asıl mesele, “ne kazanabilirim”. Maddiyatçılık maksimum, maneviyat minimum. El insaf!