Advertisement

Yasin Tokat’ın ardından: Antik şarapçılığın modern şövalyesiydi

Yasin Tokat 1962’de kardeşleriyle kurduğu Pamukkale Şaraplarını İstanbul’a taşımak yerine “şarap tanrısının şehri” Dionysos’ta kalmayı seçti. “Denizli’nin efsanesi”, “Türk şarapçılığının sessiz devrimcisi” ona yakıştırılan sıfatlardan bazıları.

Denizlili gazeteci Yaşar Tok geçen hafta kaybettiğimiz Yasin Tokat'ın ardından yazdı.

Popüler 23 Temmuz 2024
Bu haber 2 ay önce yayınlandı
Yasin Tokat Denizli topraklarının yurt olduğu antik şarap kültürünü yaşatmak için de çalıştı. Fotoğraf: Yaşar Tok

Geçtiğimiz haftanın cuma günü kaldırıldığı hastanede yaşamını yitiren Pamukkale Şarapları Yönetim Kurulu Başkanı Yasin Tokat hakkında kaç gündür yazmak istiyorum. Aklımdan çıkmayan ama bir türlü kaleme tutunmayan yazının neden beni oyaladığını şimdi fark ediyorum. Bu zorluk yitirilene duyulan yakınlıkla ilintili. Çünkü hariçten birine yazmak gereği duyulmaz çoğunlukla. Yazılsa da pek zor olmaz. Ama yazmalı! Gideni gittiği yere uğurlamak o kadar zor olmamalı.

Cuma öğle saatlerinde Denizli’den arkadaşım Aylin’le yola çıktık. Kaç gündür 40’lı derecelerin altına düşmeyen meteoroloji ölçümlerini savmanın tek yolu kenti birkaç gün terk etmekti, biz de öyle yaptık. Aydın üzerinden otoyola girip Söke Bodrum çevre yoluna yöneldik. Tam Söke girişindeki Kuşadası’na dönen kavşağa gelmiştik ki haftalık yazılar yazdığım yerel gazeteden aradılar. “Yasin Tokat yazlığında kalp krizi geçirmiş, Söke Devlet Hastanesine kaldırmışlar, biz teyit edemiyoruz, sen yakınlarını arayıp durumu öğrenebilir misin?” Sanki o an nerede olduğum içlerine doğmuş gibi!

Aracı Aylin kullanıyor. Telefona sarılıp yeğenini; uzun zamandır işletmenin Yasin Tokat sonrası en tecrübeli ismi olan Saim Tokat’ı aradım. Açmadı, Saim’in oğlu, firmanın ziraat mühendisi Yasin’i aradım (Ailede çocukların bazıları Yasin amcalarının adını taşır), Amcası yoğun bakımdaymış, doktorlar iyi şeyler söylemiyormuş, bekliyorlarmış. Arada ekledi, “Denizli’den buraya gelene kadar Yasin amcamı on kez öldürdü sizin gazeteciler Yaşar Abi!” Sonrasında Saim aradı, geçmiş olsun dileklerimizi ilettik.

Denizli-Söke arası hızınıza göre 2 saat civarında bir mesafe. “Rahatsızlığı nerede geçirdi?” “Kuşadası Güzelçamlı’daki yazlığında.” İlginç! Biz de Güzelçamlı’ya gidiyoruz. Yasin Tokat’ın denizde kriz geçirişini, olayın duyuluşunu, insanların nüanslarla hikaye edişini ertesi güne kadar tanıdıklardan defalarca dinledik. Sabaha doğru ilk haberlerde ölüm haberini okuduk.

Bakmayın ‘Pamukkale Şaraplarının Sahibi’ demelerine

Yaşar Tokat (solda) ve Türk halk müziği sanatçısı Musa Eroğlu. (Tüm fotoğraflar Yaşar Tok arşivinden)

Yasin Tokat’ı yaklaşık 20 yıl önce tanıdım. Yukarıdaki fotoğrafta Musa Eroğlu’yla birlikteler. Benim de her ikisiyle yeni tanışma faslım. 2006 yılında, bölge şarapçılığı üzerine hazırladığım 48 dakikalık bir belgesel için çalışırken fabrika sahasında yaptığım röportaj sonrası çekildi. Tarih sanırım 3 Eylül. Güney’in 1922’de işgalden kurtuluşu vesilesiyle her yıl yapılan şenlikler zamanı.

O yıllardan beri her mevsim sayısız kez görüştük. Çok defa röportaj yaptık. Bölge şarapçılığının, asma ve üzüm yetiştiriciliğinin, üreticiye gösterdiği modern üretim teknikleri yolunun, sağladığı kolaylığın, sektörün yaşadığı idari ve mevzuat sorunlarının, kültürel olarak şarabı dışlayan anlayışların… daha pek çok spesifik konunun üzerindeki örtüyü kaldırdık.

Pamukkale Şarapları bir aile şirketi. Bakmayın basının sorgusuzca kurduğu ‘Pamukkale Şaraplarının Sahibi’ ifadesine. Yasin Abi şirketin Yönetim Kurulu Başkanıydı. Ancak 52 yıldan bu yana, yani Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesinden mezun olduğu 1972 yılından beri artık etle tırnak gibi olmuşlar. Herkes onun şirket sahibi olarak biliyordu.

Yasin Tokat ve eşi Ülkü hanım.

Oysa Tokat kardeşler Denizli’de tanınan bir aile. 1960’larda şaraphaneyi ilk kuran yedi kardeşin en büyüğü Fevzi Tokat, daha sonra Holland traktörlerinin baş bayiliğini alıyor, ölümü sonrası işi kendi ailesi sürdürüyor ve hâlâ kırsal kesimde kullanılan traktörlerin en az üçte biri Fevzi Tokat etiketini taşıyor.

Yasin Tokat’ı nasıl anlatabilirim bilemiyorum. İstediğim onu abartılı bir retorikle dev aynasında kendi sektörüne ait figüratif bir iş öznesi yerine, aramızda gezinen bizden biri, insan Yasin olarak resmetmek. Çünkü ben hakikaten her karşılaşmamızda bir dev değil, ikinci kattaki çalışma ofisinin penceresini açıp seslenen uzun ve biçimli gövdesi, yakışıklı yüzüne oturmuş gamzeleriyle misafirine gülümseyen Yasin Tokat’ı hatırlıyorum.

İki gündür, 20 yıla sığmış onca fotoğrafı gözden geçiriyorum, insan bu kadar mı pozitif bakar hayata? Durgun, asık suratlı tek fotoğrafı yok bende. Keyiflendiğinde koyuverdiği ölçülü güzel kahkahaları, bariton sesinin orta kalınlıktaki tınısı hâlâ kulaklarımda!

Yedi kardeşin en küçüğü

Geleneksel anlamda imam bir babanın çocuğu olmasına karşın modernist bir insandı. Gelenekçi ama yörük göçeri, hayvancılıkla-çiftçilikle geçimini sağlayan bir aileye doğmuş, o nimeti kendince bir kültürel zenginliğe dönüştürmesini bilmişti. Kim bilir, onca büyük abinin (bir söyleşimizde “biz yedi kardeşiz, en küçükleri benim” demişti) ardında babanın tedrisatı onun için diğerlerinden daha kayırıcı olmuştu belki de. Bu nedenle olsa gerek her zaman Cumhuriyet değerleriyle büyümesiyle iftihar eden aydın bir insan olarak yaşadı, öyle kaldı.

Yasin Abi (ona böyle seslenirdim) gündelik yaşantısında politik hadise ve pratiklerden uzak kalmaya özen gösterirdi. Yaptığı işin toplumda bir karşılığı olacaksa bu duruşun kendisi ve Pamukkale ailesi için yegane tercih olduğuna inanırdı. Ancak medyada, röportajlarında, canlı yayınlarda merkezi hükümetin izlediği sektörel politikaları eleştirmekten çekinmez, alkol piyasasına dair düzenlemelerden ve alkollü ürünlere uygulanan adeta “ideolojik” vergilerden rahatsızlığını saklama gereği duymazdı. Birkaç kez dinlediğim anlatısı özetle şöyle:

CHP’nin önceki genel başkanlarından Deniz Baykal’ın özel bir dostlukla sahip çıktığı iş insanlarındandı. Ama yerel seçimler nedeniyle yeğeninin Güney Belediyesinde seçimlere dahil olmasını arzu etmiyordu. Soruma karşılık nedenini anlatırken, Baykal’ın zamanında Denizli’den milletvekili adayı olması için defalarca nasıl baskı yaptığını bir kez daha anlatmıştı. Baykal meclis kapısını onun için ardına kadar açmış ama o her defasında bunu kibarca reddetmişti. Adeta kendinden sonraki jenerasyonun şirketi politik etkilerden uzak tutması için her an fiilen ve fikren hazırlıyordu.

Denizli’de benim hatırladığım iki kez Şarap sempozyumu düzenlendi. Ama öncesi var. İlki 1990’ların ortasında Yasin Tokat’ın girişimleriyle gerçekleşmiş. Sonrasında yapılanı 2008 yılındaydı ve yayın hazırlığını ben üstlenmiştim. TMMOB Gıda, Ziraat ve Kimya Mühendisleri Odaları tarafından düzenlenmişti. Sonuncusu 2013 yılında yapıldı ama bu kez Pamukkale Üniversitesi salon vermeyi reddettiği için kent merkezinden hayli mesafeli, ulaşım sorunu olan belediye kongre merkezinde yapıldı. O son kongre verimli olmamıştı, bu konuda Yasin Tokat’ın defalarca şikayetini dinlemiştim. Haksız değildi çünkü üniversitenin o dönem başında bulunan rektörü (daha sonra birkaç yıl FETÖ davalarından yatıp çıktı) şarap-alkol konusundaki tutuculuğunu bu şekilde sergilemekten imtina etmemişti. Son oldu, üzerinden 10 küsur yıl geçmesine karşın bir daha sempozyum düzenlenmedi.

Şarap tanrısının şehrinde üretmek

Denizli’nin Güney, Çal ve Bekilli ilçelerini kapsayan coğrafyadaki bağları en az 2000 küsur yıllık. Üzüm ve şarap kültürü o denli eski ki Helenistik dönemin Şarap Tanrısı Dionysos adına kurulu tek kentin, bu üçgenin tam ortasındaki Ortaköy kasabasının üzerine yerleştiği antik kent olduğu antik çağ yazarlarının metinlerinde yer alıyor.

Hâlâ o döneme özgü bağ bozumu şenliklerinin emarelerine rastlamak şaşırtıcı gelmiyor. Pamukkale Şaraplarının bulunduğu Güney ilçesi, Sala adlı başka bir antik kent topraklarında yer alıyor. Karşısında, ilçenin önünde uzanan Cindere vadisinin güney yamaçlarındaki Gözler Mahallesi, antik dönemin mermer ocaklarının bulunduğu Tihunta kentinin üzerine kurulu. Cindere Vadisi’nin sona erip geniş Sarayköy ovasına açıldığı nokta ise aynı çağların tüm karakteristiğini yansıtan Tripolis antik kentinin yeraltındaki muazzam yapı stoğunu günümüze kadar saklamış.

Harika bir arkeolojik kültür mirası olan Tripolis önlerindeki Büyük Menderes alüvyon kumsallarında yetişen çekirdeksiz beyaz üzümler, günümüzde Türkiye’de sofraya ilk düşen turfanda üzümdür. Söylence odur ki, Çal, Bekilli ve Güney ilçelerinin orta yerinden akıp gelen Büyük Menderes nehri, tam burada, Tripolis önlerinden itibaren sallarla, kervanlarla taşınan şarap küplerini Efes ve Miletos limanlarına, oradan Yunanistan’a, Roma’ya ihraç ediyordu.

İşte öyle tarihsel zenginliğe sahip bir bölge. Arkeolojiye göre Batı Anadolu’nun Frigya topraklarına açılan kapısı buraları. Aynı zamanda Anadolu şarapçılığının Akdeniz’e açılan yolu. Çivril Beycesultan kazılarında geçtiğimiz yıl gün yüzüne çıkarılan şarap işliği, Tripolis kazılarında buluntulanan şarap üretim materyalleri, bu kültürün bölgesel tarihi konusundaki verileri somut hale getiriyor.

Şaraplık üzümün yüzde 40’ı buradan

2000’li yıllarda Tarım Bakanlığının yayımladığı verilerde Türkiye şaraplık üzüm üretiminin yaklaşık yüzde 40’a varan oranının bu bölgede yetiştiğini okuduğumda inanasım gelmemişti. Sonra hatırladım ki Pamukkale ve Yasin Tokat ile yörenin diğer şarap şirketlerinin bağ ve üzüm üreticileriyle ilişkili tımarı, bölgeyi böyle bir noktaya taşımış olmalı.

Yasin Tokat işte bu topraklarda doğup büyümüş, tam da bu topraklara yakışır bir işin, antik çağ şarap üretme kültürünün modern şövalyesi sayabileceğimiz bir insandı.

Yasin Tokat ve Denizlili gazeteci Yaşar Tok şarapçılığın kimbilir hangi sorununu konuşuyor 

Dostları, tanıdıkları olarak kendisini çok özleyeceğiz.
Gamzeleriyle her zaman gülen yüzünü hatırlayarak!
Toprağı bol olsun.

Kimdir bu karedeki 5 kadın 4 erkek? İşte bu masanın hikayesi

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.