65 + Yaşlı Hakları Derneği yaşlılığı iyilik-hayır-yardım parantezinden çıkarıp bir hak meselesi olarak ele alıyor. Kurumsal çözümler üretilmesi için belediye başkan adaylarını 'Yaş Dostu Kent Sözleşmesi'ni imzalamaya çağırıyor.
Uzun yıllar Türkiye’nin genç nüfusundan bahsettik, bir süredir tam tersini yaşlanmayı konuşuyoruz. Yalnızca dünya nüfus değil Türkiye de yaşlanıyor. 65 yaş üstü nüfusun oranı ilk kez yüzde 10’un üzerine çıktı. 18-24 Mart Yaşlılara Saygı Haftası vesilesiyle ’65 + Yaşlı Hakları Derneği’ kurucularından Ferhat Boratav ile konuştuk, yerel seçim öncesinde başkan adaylarının imzalamasını istedikleri ‘Yaş Dostu Kent Sözleşmesi’ni sorduk.
Dernek 10 yaşında. Farklı kesimlerden hekimler, sağlık çalışanları, akademisyenler, profesyoneller, iş insanları, ev hanımları, emekliler, sosyal aktivistlerden oluşan bir grup gönüllü kurdu derneği. Ortaklaştıkları konulardan biri, kendi ailelerinde yaşlı bakım sorumluğunu bizzat üstlenmiş olmalarıydı. Bu durum 10 yıl önce pek yaygın olmayan bir “farkındalık” kazandırmıştı gruba. Dernek belli bir hamiye, destekçiye dayanmıyor, kendi ayakları üzerinde durmaya çalışıyor.
Aslında “yaşlı hakları” evrensel insan haklarının bir parçası. Ama bazı şeylerin gerçeklik kazanması için adlandırılması, kağıt üzerinde formüle edilmesi ve uygulama normlarının belirlenmesi de gerekiyor. “Yaşlı hakları” da öyle. Bu yolda ilk adım 1982’de Viyana’da toplanan “Dünya Yaşlanma Asamblesi”nde atılıyor. 1991’de “Birleşmiş Milletler Yaşlı Bireyler İlkeleri” ortaya çıkıyor. Bu ilkeler yaşlı bireylerin yaşamlarını bağımsızca sürdürmelerini, topluma katılma yetisine, bakıma erişime, kendini gerçekleştirme hakkına ve yaşamın tam onuruna sahip olmalarını öngörüyor. Türkiye’de bu ilkelerin imzacısı.
Anayasamızın 10’uncu maddesi de yaşlılar dahil kırılgan gruplar için pozitif ayrımcılığı kabul ediyor, bunun da ötesinde devleti bu ilkeyi yaşama geçirmekle de yükümlü kılıyor. Türkiye’de yaşlı haklarını konuşmanın önünde zihinsel bir engel vardı: “nüfusumuz genç” önkabulü. Bu önkabul, önce pandemi sırasında kırıldı, toplum, bir “risk grubu” olarak da olsa yaşlıların varlığını, kırılganlığını hatırladı. Sonra istatistikler 65+ nüfusun ilk kez yüzde 10 sınırını aştığını ortaya koydu.
Tam tersine, Dernekte 65 yaşın üstünde olanların sayısı çok az. Hele kurulduğumuzda daha da azdı. Yaşlı haklarını savunmak için yaşlı olmak gerekmiyor, kadın haklarını savunmak için kadın olmak gerekmediği gibi. Özellikle Yerel Yönetimler Çalışma Grubumuzda, ve örneğin şimdi deprem bölgesinde çalışan ekibimizde, yaşlılarla çalışma konusunda uzmanlaşmış çok sayıda genç var. Başta gerontoloji olmak üzere konumuzla ilgili uzmanlık alanlarından öğrencilerle, araştırmacılarla çalışmak her zaman öğretici oluyor bizim için.
Aslında bazı organlarımız, insan doğduğu andan itibaren yaşlanmaya başlıyor. Sonra ve kişiye bağlı olarak farklı yaşlarda bu süreç hızlanıyor. Bunu insanın doğal yaşam döngüsünün gerçeği olarak kabul etmek lazım. “50’ler yeni 30’lar” ve benzer söylemler aslında, bu döngüyü kabul etmek istememenin bir ifadesi. Koca bir “anti-aging” ekonomisi kurulu bu ifadenin üstünde.
Tabii ki yaşam süresinin uzadığı bir gerçek. Buna bağlı olarak 65-74 yaş “erken yaşlılık”, 75-84 yaş “yaşlılık” ve 85 yaş sonrası da “ileri yaşlılık” olarak kabul ediliyor. Biz buna bir de 60-65 yaş arasını “yaşlanmaya hazırlanması gereken” kesim olarak ekliyoruz. Bu kesimlerin her birinin gündemleri, sorunları, ihtiyaçları farklı.
Derneği kurarken, çok kişi, “aman adınızda ‘yaşlı’ olmasın” “yaşlanma demeyin, ‘yaş alanlar’ deyin” dedi. Biz tam tersine, “yaşlı” ifadesini sahiplendik, bu kavramın üstündeki olumsuz algıyı kırmak istedik. BM’nin çeşitli organlarında “yaşlılık sınırı” olarak kabul edilen, Türkiye’de de yasalarda yer alan “65”i ismimize kattık. Sonuçta, şimdi baktığımızda “65+” kavramını gündelik dile, politika belgelerine yerleştirmiş olmaktan mutluyuz.
Aslında keşke çocuğa da, hayvana da, doğaya da “saygı” ile yaklaşmak temel davranışımız olsa. Çünkü bu karşımızdakinin -bizim sevgimizden, ilgimizden bağımsız olarak- özerkliğini, haklarını kabul etmenin ilk adımı. Ancak yaşlılara saygı, uygulamada onları pasifleştiren, bağımlı hale getiren bir anlayış olabiliyor.
Biz “her bireyin farklı yaşlandığı” ilkesinden hareket ediyoruz. İnsanların “yalnızlaşmadan, yoksunlaşmadan, yoksullaşmadan” yaşlanmasını savunuyoruz. Bunun iyilik-hayır-yardım parantezinden çıkarılması, bir hak olarak kabul edilmesi ve kurumsal çözümler üretilmesi gerekiyor. Başta belediyeler ve hükümet, şirketler, meslek kuruluşları herkese büyük iş düşüyor. Son olarak da toplumda yüzeyin altında dalga dalga yayılan bir “yaşçılık” olduğunu görüyoruz, bununla mücadele edilmesini istiyoruz.
Türkiye genelinde 65+ nüfus yüzde 10,2 ama seçmenler içinde 60+ nüfusun oranı yüzde 20. Yani her beş seçmenden biri ya yaşlı ya da yaşlanma yolunda. Biz bu seçimde göreve talip olanlara, pek dikkat etmedikleri bu gerçeği hatırlattık. Ve bu geniş kesime hizmet götürmek istiyorlarsa faaliyet planlarına alabilecekleri bir dizi somut hedef ortaya koyduk. Bunun benimsenmesi zaman alacak. Ama bu kampanyamız seçimden sonra da devam edecek.
Biz “yaşlı dostu” yerine “yaş dostu” demeyi tercih ediyoruz. Dünya Sağlık Örgütü de bu şekilde kullanıyor. Bir kent yaşlılarıyla dost ise her yaş grubuyla da dost oluyordur aslında. Bunun kriterleri için de bir yerlerde duran bir liste yok. DSÖ de “Yaş Dostu Kent Ağı” için kriter getirmiyor. İnandırıcı, anlamlı bir program ve uzun vadeli taahhüt istiyor. Belediyelerimizin bu taahhüdü içselleştirmesi ve vaatlerini uygulaması, uyguladığını da göstermesi gerekiyor. Bunun da yolu vaatleri hedeflere dönüştürmek, bunları 5 yıllık Stratejik Plana koymak, performans ölçütlerini belirlemek ve buna uygun kaynak ayırmak.
Biz de kriterler değil “uygulanabilir hedefler” diye formüle ettik sözleşme metnini. Mesele bizim karne vermemiz değil, ama önerdiğimiz somut hedeflerden birisi DSÖ’nün “Yaş Dostu Kentler Ağı”na aday olmak. Şimdiye kadar altı Belediye üye oldu Türkiye’den. 31 Mart’ta göreve gelecek belediye başkanları da bu süreci tamamlar ve kentlerini bu ağa üye yaparlarsa bu zaten güzel bir karne notu demektir.