Yunus Nadi roman ödüllü ‘Harika Bir Hayat’ın yazarı Hikmet Hükümenoğlu: Bana da ‘Hayatını mahvedeceksin’ demişlerdi

En İyi Roman dalında Yunus Nadi Ödülü’nü alan Hikmet Hükümenoğlu’yla, insanı anlama çabasını, tarihe ilgisini, ödüllerin anlamını, fizik okuyup analist olarak çalıştıktan sonra yazarlığa geçişini, “harika” ve “mahvolan” hayatları konuştuk.

25 Kasım 2023
Hükmet Hükümenoğlu'nun Harika Bir Hayat romanı ödülden önce de büyük ilgi gördü

78. Yunus Nadi Ödülleri’nde bu yıl ‘En İyi Roman’ dalında Hikmet Hükümenoğlu’nun Harika Bir Hayat isimli son romanı ödüle layık bulundu. Hükümenoğlu’nun bu romanı 1919-1950 yılları arasında geçiyor ve Harika isimli ilginç yetenekleri olan bir kadının hayatını, biyografi formatında ele alıyor.

Halide Edip’in Sultanahmet Mitingi ile açılan roman, bir yandan Harika’nın hayatını işliyor, bir yandan birçok tarihsel figürün ve önemli tarihsel olayın bu hayatın arka planında nasıl belirip kaybolduğunu gösteriyor. Romanın önemli bir dinamiği ve kitaba da ismini veren Harika’nın annesiyle ilişkisi. Harika’yı bir türlü beğenmeyen annesi, onu “Harika bir hayatın olabilirdi” diye eleştiriyor. Romanla ve Hükümenoğlu ile ilgili biriken sorularımı, ödül vesilesiyle kendisine sorma fırsatı buldum.

Tarihe, bireyle tarihin ilişkisine ve burada anlatının rolüne ilgin önceki romanların ‘Körburun’ ve ‘Atmaca’da da aşikâr. “‘Tarihi ne kadar bilebiliriz,’ ‘bir insanı ne kadar tanıyabiliriz’- bu sorular neden seni bu kadar ilgilendiriyor?

İnsanları anlama çabası sanırım. Bir şeyi anlamak için olabildiğince çok bilgi toplamak gerektiğini düşünürüm hep. Tamamen bilmek, tamamen tanımak çok mühim şeyler! Ancak insanlar söz konusu olduğunda, ne kadar bilgi toplarsak toplayalım tamamen bilmek imkânsız işte. Çünkü hem insanlar değişiyor hem anlatanlar ve anlatılar. Boşluklar, çoğu zaman hayal ürünü hikayelerle dolduruluyor.

Türkiye’de tarihimizi anlayabildiğimizi, bilebildiğimizi düşünüyor musun?”

İnsanlar kadar (ve aynı sebeple) tarih için de geçerli bu. Türkiye’de tarihimizi öğrenmek ve anlamaya çalışmak bilhassa çok zor çünkü, kendi dönemim için konuşayım, 80’lerde eğitim sistemimiz öyle dar bir kalıba sokulup sıkıştırılmış ki sadece konserve sözcükler ve sayılar ezberlemişiz. Korkutulmuş ve merak etmekten vazgeçirilmişiz. Keyif için tarih okuma kültürümüz gelişmediğinden bu türde eserler tek tük üretiliyor. Yaygın olanlar ya akademik çalışmalar ya da polemik için yazılanlar.

Kitap biyografi formatından yararlanıyor. Sen iyi bir biyografi okuru musun?

Türe çok ilgi duymama rağmen kendimi iyi bir biyografi okuru sayamam. Fakat Harika Bir Hayat için çalışırken dönemin önemli figürleri hakkında yazılmış kitapların çoğunu okudum. Çok şey öğrendim ama aradığım tatta bir biyografiye rastladığımı söyleyemem. Biyografilerin de tıpkı romanlar gibi sesi, tonu ve temposu olması gerektiğini düşünüyorum. Ders kitabı okumak istesem, ders kitabı okurum.

Harika Bir Hayat ödülden önce de büyük ilgi gördü. Bunu neye bağlıyorsun?

Zor şartlarda güçlü bir şekilde ayakta duran ve kendi yolunu çizen kadın karakterler okurun ilgisini çekiyor. Harika da öyle bir karakter ama hassas ve kırılgan yönleri de var. Onun dışında Nazım Hikmet, Suat Derviş gibi olağanüstü kişiler, o dönemin edebiyat ve gazetecilik ortamı, pastaneler, tiyatrolar, gece hayatı… ve bütün bunları gerçekle hayal ürünü hikayeleri harmanlayarak anlatmak benim çok hoşuma gitmişti, sanırım karşılığını buldu.

Üniversitede fizik okudun ve yıllarca analist olarak çalıştın. Kariyerini yazarlık için bıraktığında, sana “Harika bir hayatın olabilirdi” diyenler oldu mu?

“Bundan böyle roman yazacağım dediğimde “Hayatını mahvedeceksin” diyenler oldu. Şimdi fikirlerini sormuyorum ama hâlâ hata yaptığımı düşündüklerini tahmin ediyorum. Bazı insanlara göre romanlarım ancak milyonlarca adet satarsa ve üç dört yıl üst üste Nobel Edebiyat Ödülü kazanırsam, harika olmasa da “eh işte idare eder” kulvarına geçebilirdim. O da olmadığına göre… Şaka bir yana, arada sırada kendi kendime “Başka bir ülkede yazar olsaydım harika bir hayatım olabilirdi” diyorum. Bunun da tek sebebi, ülkemizde okuma oranının çok düşük olması ve bu yüzden iğneyle kuyu kazmamız.

Bu ödülün senin için nasıl bir anlamı var? Ödülleri önemsiyor musun?

Hiçbir zaman ödül almak hedefiyle veya hayaliyle yazmadım. Yazan var mıdır bilmiyorum, varsa hastalıklı bir şey bence. Ancak ödül alınca elbette seviniyorum çünkü emek verip yazdığım bir romanın okunması ve değerli bulunması güzel bir şey. Kaldı ki sadece benim emeğim değil — editörümün emeği var, yayınevinde çalışan onlarca kişinin emeği var… Seviniyorum ama ödüllere egomu şişirecek anlamlar yüklememeye gayret ediyorum. Öte yandan işin bir de pragmatik boyutu var: İçinde bulunduğumuz gazetesiz, dergisiz ve televizyonsuz dönemde ödüllerin faydası, gözden kaçmış kitapların duyulmasına vesile olması.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.