ABD yaptırım tetiğini çekti, Türkiye’dekiler dahil 300 şirket hedef alındı
Birinci Dünya Savaşı’nda yüz binlerce askeri etkileyen “siper humması” yeniden gündemde. Vücut bitleriyle yayılan bu hastalık, ABD’de evsizler ve organ nakli alıcıları için ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Yıl 1915. Batı Cephesi’nde bir İngiliz tabip subayı, tekrarlayan ateş, şiddetli baş ağrısı, baş dönmesi, bel ve kaval kemiği ağrısı şikayetleri olan bir askeri rapor etti. Bu ilk vaka yalnızca bir başlangıçtı. Kısa bir süre içinde özellikle cephe birliklerinde benzer belirtilere sahip çok sayıda asker ortaya çıkmaya başladı. Yeni hastalık, belirtileri nedeniyle “siper humması” ya da diğer adıyla “siper ateşi” olarak adlandırıldı. Birinci Dünya Savaşı boyunca hastalık 1 milyondan fazla askere bulaştı. Enfekte olan her asker, görev yapamayacak kadar zayıf düşüyor ve cepheden en az 60 gün uzak kalmak zorunda kalıyordu.
Siper hummasına yakalananlar arasında tanıdık bir isim de vardı: “Hobbit” ve “Yüzüklerin Efendisi” romanlarının yazarı J.R.R. Tolkien. Henüz 25 yaşındaki genç teğmen, 1916 yılında hastalığa yakalanarak Batı Cephesi’nden İngiltere’ye sevk edildi. Bu teşhis ironik bir şekilde muhtemelen Tolkien’in hayatını kurtardı. Çünkü cepheden ayrılmasının hemen ardından görev yaptığı tabur, Almanların yoğun havan ve topçu ateşi altında ağır bir bombardımana maruz kaldı. Saldırı sırasında çok sayıda asker ya yaralandı ya da hayatını kaybetti. Tolkien’in hastalığı, savaşın acımasız koşullarında onun için bir kurtuluş fırsatına dönüştü.
Siper hummasının nedeni ve nasıl yayıldığıyla ilgili soruların yanıtlanması ise yıllar aldı. 1918’e gelindiğinde bu gizem nihayet çözüldü. İki farklı komisyon tarafından yürütülen araştırmalar, hastalığın yayılmasında başrolü vücut bitlerinin oynadığını ortaya koydu.
Şimdi Birinci Dünya Savaşı’nın siperlerinden günümüz Amerika Birleşik Devletleri’ne uzanalım ve Washington Post’un 20 Kasım tarihli haberine bakalım: “Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezleri’ndeki (CDC) araştırmacılar tarafından çarşamba günü yayınlanan üç makaleye göre vücut bitleri tarafından yayılan nadir bir hastalık, evsizler ve enfekte olanlardan organ nakli alan diğer kişiler için tehlike oluşturuyor.”
Aklınıza “Yoksa Birinci Dünya Savaşı sırasında yüz binlerce askeri etkileyen siper humması mı?” sorusu geldiyse doğru tahmin ettiniz. O dönemde “siper humması” olarak bilinen bu hastalık, bugün “Bartonella quintana enfeksiyonu” adıyla anılıyor.
CDC’nin incelediği vakalar arasında New York’ta barınak dışında bir süre evsiz kalan beş kişi ve aynı kadavradan organ alan iki böbrek nakli alıcısı bulunuyor. Organları bağışlanan kişinin evsiz olduğunu ve New York’taki enfekte kişilerden ikisinin hayatını kaybettiğini de belirtelim. (“Barınak dışında” ifadesiyle evsizler için barınma hizmeti sunan merkezlerde kalmamış, bir süre sokakta, arabada veya diğer geçici koşullarda yaşamış kişiler kastediliyor.)
Bu arada bu tür vakalar yalnızca ABD ile sınırlı değil. Yakın zamanda yayımlanan ayrı bir makale, Kanada’nın Alberta eyaletinde evsiz kişilerden organ nakli aldıktan sonraki iki yıl içinde enfekte olan altı hasta hakkında bilgi verdi. (Makalenin yayımlanmasından sonra yedinci bir vaka daha doğrulandı.) Ancak bu hastaların hiçbiri hayatını kaybetmedi.
Bartonella quintana ile ilgili ABD ve Kanada’daki raporlar, evsizliğin hızla arttığı bir dönemde yayınlandığı için dikkat çekti. Ulusal Evsizliği Sona Erdirme İttifakı’nın (National Alliance to End Homelessness) bu yıl yayınladığı rapora göre, ABD’de barınak hizmetlerinden yararlanamayan evsizlerin oranı 2023 yılında bir önceki yıla kıyasla yüzde 9,7 arttı. Bu artış, 2006’dan bu yana veri toplama sürecindeki en büyük yıllık yükseliş olarak kayıtlara geçti.
Kanada’da da tablo benzer. Alberta eyaletinin Edmonton şehrinde faaliyet gösteren Homeward Trust Edmonton kuruluşunun verilerine göre, Ocak-Eylül döneminde evsizlerin sayısı yaklaşık yüzde 70 oranında arttı. Bu durum, evsizliğin sağlıkla ilgili sonuçlarının daha fazla incelenmesi gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.
Susam tanesi büyüklüğünde, yaklaşık 3 milimetre uzunluğunda olan vücut bitleri, baş bitlerinden farklı olarak insan vücudunda yaşamıyor. Kıyafetler, yatak takımları gibi eşyalarda barınıyor ve bunların ortak kullanımıyla yayılıyor. Duş ve çamaşır yıkama gibi temel hijyen imkanlarından yoksun olan evsizler bu bitlerin yayılması açısından özellikle savunmasız. Neyse ki sıcak su vücut bitlerini etkili bir şekilde öldürüyor. Çamaşırların 60 derecede yıkanması parazitlerin yayılmasını önlemek için önerilen temel yöntemlerden biri.
San Francisco, Los Angeles, Seattle ve Austin dahil olmak üzere ABD’deki birçok şehir, vücut bitlerinin yayılmasını en aza indirmek ve savunmasız nüfusun hijyenini iyileştirmek için mobil veya halka açık duş ve çamaşırhane hizmetleri kurdu. Ancak uzmanlar bu tür kaynaklara duyulan ihtiyacın mevcut imkanların çok üzerinde olduğunu söylüyor.
Vücut bitleri hayatta kalabilmek için insanları ısırarak kanla besleniyor. Isırıklar genellikle şiddetli kaşıntıya neden olan alerjik reaksiyonları tetikliyor. Kaşıma sırasında farkında olmadan bit dışkıları deriye sürülüyor. Bu süreçte dışkıdaki bakteriler (Bartonella quintana) tahriş olmuş deriden kan dolaşımına giriyor.
Enfeksiyon kanda aylarca, hatta yıllarca kalabiliyor. Bu süre boyunca genellikle az belirti veriyor ya da tamamen sessiz ilerliyor. Daha da önemlisi, enfekte bir kişi bitler tarafından ısırıldığında enfeksiyonu henüz bakteri taşımayan bitlere bulaştırabiliyor. Bu yeni enfekte olmuş bitler, bakteriyi başka insanlara yayarak bir salgının temelini oluşturabiliyor.
Bartonella quintana, bildirimi zorunlu olmayan bir hastalık olduğu için ABD’de her yıl kaç vaka yaşandığı bilinmiyor. Teşhis koymak ise oldukça güç. Bu durumun en büyük nedenlerinden biri, bakterinin yavaş büyümesi ve rutin kan testlerinde tespit edilebilir seviyelere ulaşmasının yaklaşık üç haftayı bulması. Özellikle organ nakli alıcıları, bağışıklık sistemlerini baskılamak için kullanılan ilaçlar nedeniyle enfeksiyonu çok daha ağır geçirebiliyor.
Bartonella quintana enfeksiyonu genellikle makrolid ve tetrasiklin sınıfı antibiyotiklerle tedavi ediliyor. Bu ilaçlar, bakterinin çoğalmasını ve kan dolaşımına yayılmasını engelleyerek enfeksiyonu kontrol altına alıyor. Ancak tedavi edilmediğinde enfeksiyon ilerleyerek ciddi sorunlara yol açabiliyor. Kan dolaşımına yayılan bakteri, ateş, titreme, göğüs ağrısı ve nefes darlığı gibi belirtilerle seyreden endokardite (kalp kapağı iltihabı) neden olabiliyor. Bu nedenle erken teşhis ve tedavi özellikle bağışıklık sistemi zayıf olan kişiler için hayati önemde.
CDC’nin üç makalesinin de yazarı olan epidemiyolog Grace E. Marx, enfeksiyonun kesinlikle eksik teşhis edildiğini, yeterince tanınmadığını ve gerektiği gibi tedavi edilmediğini vurguluyor. Bu durumun hastalığın yayılma riskini artıran önemli bir faktör olduğunun altını çizen Marx, özellikle organ nakil merkezleri ve doktorlara yönelik önemli bir uyarıda bulunuyor: “Nakil merkezleri, organ bağışçılarının barınma durumlarını mutlaka sorgulamalı. Doktorlar evsiz kişilerden organ almış ya da kendisi evsiz olan hastalarda Bartonella quintana enfeksiyonu ihtimalini mutlaka değerlendirmeli.”
Kanada’nın Winnipeg şehrinde bulunan Manitoba Üniversitesi’nde enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve tıbbi mikrobiyolog Carl Boodman, Bartonella quintana enfeksiyonunun genel nüfusta nadir görüldüğünü, ancak barınma sorunu yaşayan topluluklarda hızla yayılabileceğini belirtiyor: “Bu, dünyanın dört bir yanında görülen ve yoksullukla doğrudan bağlantılı bir hastalık. Bakteri, duş alma veya çamaşır yıkama gibi temel hijyen imkanlarına erişimi olmayan topluluklarda yaygın. Ancak düzenli olarak temiz suya ve barınma imkanlarına erişiminiz varsa bu hastalığa yakalanma riskiniz neredeyse yok.”
Siper humması her ne kadar iki dünya savaşı sırasında sık görülmüş olsa da bu hastalığın kökenleri çok daha eskilere dayanıyor. PLOS ONE dergisinde 2020 yılında yayımlanan uluslararası bir araştırma, Fransa, İtalya, Rusya ve Ukrayna’daki dokuz arkeolojik alanda birinci yüzyıldan 19’uncu yüzyıla kadar uzanan dönemlere ait 145 kişinin diş örneklerini inceledi. Araştırma, bu kişilerin yaklaşık yüzde 20’sinde Bartonella quintana DNA’sının varlığını ortaya koydu. Çalışmada enfeksiyonun yalnızca savaş alanlarıyla sınırlı kalmadığı, tarih boyunca hem sivilleri hem de askerleri etkilediği ortaya konuldu.