Araştırma: Meme kanserinde ölüm riski yirmi yılda üçte iki azaldı
Ankara'da anne ve oğlu iki sene arayla kansere yakalanıp birlikte tedavi görmeye başladılar. Zor bir süreçten geçen aile mücadeleden galip çıktı ve artık aynı durumu yaşayan insanlara umut oluyorlar.
Ankara’nın Mamak ilçesinde yaşayan Gülistan Benli 2017 yılında meme kanseri olduğunu, hastalığın dördüncü evreye kadar ilerlediğini öğrendi. 47 yaşındaki kadın tedavisinin ikinci yılını geride bırakırken bir kötü haber daha aldı: Oğlu Hakan Çağan da lösemiye yakalanmıştı. Gülistan Benli oğlunun kanser olduğunu duyunca yıkıldı, ama pes etmedi. Artık mücadelesini hem kendi hem de oğlu için sürdürecekti.
Olayı öğrendiği ilk andan itibaren kendisini unuttuğunu söyleyen kadın “Dibe vurdum, dediğiniz bir an oluyor işte böyle” sözleriyle anlatıyor yaşadıklarını. Ancak çocuğu için yeniden ayağa kalkması gerektiğini fark eden Gülistan bu aşamadan sonra kendine daha fazla dikkat etmeye başladı: “Yeme içmeme çok dikkat ettim ki bana bir şey olmasın, oğluma destek olabileyim. Stresin en yoğununu yaşadığımız günlerdi. Ben iyi olacaktım ki oğlumu da ayağa kaldıracaktım. Kendi hastalığımı bırakıp tamamen oğluma yoğunlaştım. Bu hastalığı ben yendim, oğlum da yenecek, diye inandım. Benim tedavim iyi gidiyordu çünkü. Benim tedavi sürecim aslında oğluma moral oldu. Oğlumun saçlarını döküleceğini düşündüm. ‘Benim saçlarım dökülmüştü senin de dökülebilir’ dedim. O ise bu süreci çok olgun karşıladı. ‘Hiçbir şey olmaz, senin döküldü yeniden uzadı, benim de uzar anne’ dedi.”
Tüm bunlara rağmen anne ve oğlunun tedavi süreci zorlu geçti. Her ikisi de kemoterapi alıyor, ama ne olursa olsun birbirlerinin elini bırakmıyorlardı. Hastalığı uzun süreli grip olarak adlandıran anne-oğul bu uzun mücadele sürecinden zaferle çıktı. Şimdilerde aynı süreçten geçen insanlara da umut oluyorlar.
Bugün 16 yaşında olan Hakan annesinin kansere yakalandığını öğrendiğinde 10 yaşında olduğunu hatırlatıp çok üzüldüğünü, annesini kaybetmekten çok korktuğunu söylüyor. İki yıl sonra annesiyle aynı kaderi paylaşan Hakan “Annem bu süreçte bana yol gösterecek kişi oldu. Sonunda ne olacağını az çok kestirdiğim bir süreçti. Annem olmasaydı kafaya daha çok takacaktım” diyor.
LÖSANTE Çocuk ve Yetişkin Hastanesi Medikal Onkoloji Kliniği’nde görevli Doç. Dr. Fatma Buğdaycı Başal bu örnek bağlamında erken teşhise vurgu yapıyor. Kanseri erken aşamalarda öğrenmenin tedavinin olumlu yanıt verme oranını artırdığına dikkat çeken Başal, herkesin kontrol taraması yaptırması gerektiğini söyleyip özellikle kadınlara şu tavsiyelerde bulunuyor:
“Memede, koltuk altında herhangi bir kitle eline gelebilir. Meme başı akıntısı olabilir. Memede cilt değişikliği, portakal kabuğu görünümü olabilir. Memede kızarıklık olabilir. Meme kanserinin 40 yaş altında görülme sıklığı daha azken 40 yaş ve sonrası, 65 yaşa kadar görülme sıklığı daha fazladır. Yine de kadınlar arasında 25-65 yaş arasında en sık görülen kanserdir. Meme kanseri tarama programında 40 yaşından sonra her yıl mamografi çekilmesi, bunun meme ultrasonuyla desteklenmesi uygun olur. Çünkü yoğun meme tiplerinde mamografi bize çok yardımcı olmaz. Meme ultrasonuyla bunu aydınlatmak çok önemli. Tarama programlarına olan ilgi alaka daha çok arttı artık. Bu sayede 40 yaş altında daha çok kadına tanı konur hale geldi. Bu da tedavi edilebilirlik oranını arttırdı.”