Yusuf Dikeç yine şaşırttı; gümüş madalyada tornacının da payı çıktı
11 Ağustos’ta kapanan Paris 2024 Olimpiyat Oyunları’ndan ev sahibi Fransızlar memnun kaldı mı? Saha içindeki performanslarını nasıl okumak gerekir? Oyunları akredite izleyen Şevket Furkan Erbay yazdı.
Şevket F. ERBAY
Fransa kökü eskiye dayanan spor politikalarıyla şekillenmiş, dünyanın önde gelen spor ülkelerinden biri. Gerçi hiçbir zaman Avrupa’nın bir numarası olamadı, ama spor alanında her zaman belli bir ağırlığı oldu. 1996’dan bu yana şampiyonluklarda çift haneye ulaşamadığı sadece bir Olimpiyat (Pekin 2008) vardı ve Paris’te uzun yıllar sonraki en iyi sonucu almayı umuyorlardı. Öyle de oldu.
Her olimpiyatın ev sahibinin madalya verilerinde az çok artış sağlaması zaten doğal bir sonuç. Büyük bir seyirci desteğinin yanı sıra, kabul edelim ki müsabakalardaki takdir hakları da ev sahibine doğru meylediyor. Pek çok branştaki direkt katılım haklarıyla birlikte normalden çok daha geniş bir kadroyla müsabakalarda yer alma şansı yakalandığı için de ev sahibinin grafiğinde oyunları düzenlemenin bir getirisi olarak mutlaka “artı” yazıyor.
Paris 2024’te 16 altın, 26 gümüş, 22 bronz ile toplam 64 madalya toplayan “Les Bleus” oyunları bu klasmanda beşinci olarak noktaladı. Ünlü Fransız spor gazetesi L’Equipe’in tahmin ettiği 75 madalyalık çıtaya ulaşılamadı, fakat Ulusal Spor Ajansı’nın planlarındaki 60 madalya barajını geçmiş oldu. Hatta büyük ülkeler arasındaki arş-ı âlâya ulaşan rekabet seviyesini ve çok madalya veren ana sporlardaki durumlarını göz önüne alırsak başarılı olduklarını dahi rahatlıkla söyleyebiliriz. Nitekim iki Amerikalı akademisyen tarafından nüfus ve katılım parametrelerinin detayları işletilerek oluşturulan “Olimpiyat Oyunları Başarı Sıralaması” listesinde Fransızların Avustralya’nın peşinde ikinci sırada yer alması da bu tezi doğruluyor.
Kenti temmuzun ilk haftasından itibaren saran alarm durumu oyunlardan 10 gün önce Paris’e ulaştığımda beni çok rahatsız etmişti. Ancak bu önlemlerin kötü bir fikir olan Sen Nehri’ndeki açılış töreni için olduğu sonradan anlaşıldı. Yağmur altındaki vasat ve anlamsız açılıştan sonra yollardaki blokajlar kısmen kaldırıldı ve önlemler biraz hafifletildi. “Bu işi kıvırabilecekler mi?” soruları hep akılların bir köşesindeydi.
2014 ve 2015 yıllarında Paris’i sarsan terör saldırıları ve sonrasındaki tehditler nedeniyle teyakkuzda olan Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Europol’ün de desteğiyle 70 bin kişiyi bulan güvenlik gücüyle zor bir işin altından kalktı. Biraz sancılı ve zorlu oldu, ama güvenlik zafiyeti yaşanmadan (birkaç yıl önceki UEFA Şampiyonlar Ligi finalini hatırlayın) oyunların ilk bölümü tamamlanmış oldu. İş henüz bitmiş değil çünkü ağustos sonunda Paralimpik Oyunları başlayacağı için Parisliler 8 Eylül’e kadar bariyerler ve bazı kapalı metro istasyonlarıyla yaşamayı sürdürecek.
Yarışmaların yapıldığı tesisler, şehirde üç bölgeye kümelenmişti. Gelişmiş bir metro hattı olan Paris, bu sayede bağlantıları iyi kurabildi. Kuzey bölgesinde bulunan Stade de France’ta atletizm ve ragbiden dolayı yoğunluk vardı. Ayrıca boks için de aynı bölgeye akın oldu. Şehir merkezinde en çok turist çeken Eyfel Kulesi ve Les Invalides çevresine kurulan geçici tesislerde okçuluk, bisiklet, triatlon gibi branşların müsabakaları yapılırken, hemen yanındaki tarihi Grand Palais’de çok görkemli bir pistte eskrim ve tekvando müsabakaları izlendi. Fransızların Japonya’yla birlikte en başarılı ülke sayıldığı popüler branşlardan judo müsabakalarının, belki de en vasat tesis olan derme çatma bir fuar salonunda yapılmasına ise bir anlam veremedim.
Konuştuğumuz Fransızların tamamına yakını için Paris 2024’ün gurur kaynağı, Toulouse doğumlu yüzücü Leon Marchand. Dört altın madalya alarak kahramana dönüşen Marchand, ne Tokyo sonrası olimpik sahneye daha güçlü biçimde geri dönen cimnastikçi Simon Biles’ın, ne 100 metrenin yeni şampiyonu Noah Lyles’ın, ne de sırıkla atlamanın dünya rekortmeni Armand Duplantis’in gerisinde kaldı. L’Equipe, Marchand posteri vermekten yoruldu. Her yerde reklam panolarında günlerce Fransız yüzücünün klipleri döndü. Michael Phelps tarafından bile “varis” gösterilen Marchand Fransa’nın yüzme tarihindeki en parlak grafiği kayda geçirmiş oldu.
Açılışta meşaleyi büyük atlet Marie-Jose Perec ile yakma onuruna erişen sevimli dev Teddy Riner de bir başka rock yıldızıydı. Judonun en büyük ismi, Fransızların çokça altın bekledikleri bu branşta ülkesine bireysel zafer getiren tek isimdi. Ağır sıklette üçüncü zaferini kazanan Riner, 3-1 geriden gelip devirdikleri Japonya’ya karşı final maçında 10 dakikaya uzayan son karşılaşmayı kazanıp ikinci altının gelmesini sağladı. Riner’in seansı o kadar büyük ilgi gördü ki müsabakalar Uluslararası Olimpiyat Komitesi’nin yüzme finalleri ve basketbolla beraber gazetecilere bile biletli giriş kısıtlaması uyguladığı “high-demanding event” statüsünde yapıldı.
Fransa’nın güçlü erkek voleybol takımı sona doğru açılırken İtalya ve Polonya’yı 3-0 ile sürklase edip altın madalya kazandı. Basketbol takımları ise çok yakın geçen finalleri ABD’ye kaybetti. Buna karşın daha önce altın alamadıkları yedili ragbide – üstelik de grupta bir beraberlik ve yenilgiden sonra son anda çıktıktan sonra şampiyonluğa gitmeyi bildiler.
Takım sporlarında yedi madalya çıkaran Fransa’yı en çok üzen hentbolda kaybettiği unvanlardı. Erkeklerde üç olimpiyat altın madalyalı efsane Nikola Karabatic başta olmak üzere başarılı bir kuşağa veda ettikleri turnuvada güçlükle gruptan çıktıktan sonra, ezeli rakipleri Almanya’ya yenilerek yarı finale kalamamak canlarını bir hayli sıktı. Yetmedi, olimpiyat şampiyonu apoletli kadın hentbol takımları da Norveç’le oynadığı finalde adeta paralize oldu ve 29-21’lik yenilginin ardından gümüşle yetindi.
Yine de Fransa’nın içine en çok oturan Stade de France’ta atletleriyle zafer turu atamamaları oldu. Çünkü atletizm altın madalyası kazanılmamış bir olimpiyat eksik sayılırdı. Zaten yarışmalar başlamadan dünya rekortmeni dekatlet Kevin Mayer’in bir türlü iyileşmeyen sakatlığından dolayı müsabakalardan çekilmesiyle canları sıkılmıştı. Üstüne, bir türlü gelmeyen madalyanın baskısı da diğer sporculara eklendi. 11 günlük mücadelede kendisini aşan birkaç atletleri olsa da kürsüye çıkamayan Fransızlar, neyse ki bu derdi son seansta çözdü: Yetenekli engelcileri Cyrena Samba-Mayela 100 metre engellide gümüş madalyayı kaparak Fransa’yı ana spor branşında da madalya tablosuna yazdırdı.
Özetle açılış ve kapanış tartışmalarının gölgesinde, ev sahibinin sınıfı geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.