Acil Durum Manifestosu

4 Nisan 2025

21. yüzyılın ilk çeyreği biterken adına  u y g a r l ı k  denen şu ne idüğü belirsiz yaşama biçimi,  p o s t m o d e r n i z m  adı altında her şeyi, ama evrensel olarak iyi diye bildiğimiz her şeyi hâlâ, yarar ve mutluluk adına yerle yeksan etmeye devam ediyor.  B o r d e r l i n e  Ç a ğ  olarak adlandırmayı uygun bulduğum bu zaman diliminde insan teki, kendiyle çelişip çelişmediğiyle, kendi dününe veya yarınına ihanet edip etmediğiyle hiç mi hiç ilgilenmeden sadece – sanırım bunu da işine geldiği gibi yorumlayarak –  a n d a  kalıyor ve o an, içinde bulunduğu o an çıkarı neyi gerektiriyorsa onu savunuyor. 

Nietzsche’nin 19. yüzyıl Avrupa uygarlığını tanımlarken kullandığı terim olan  a h l â k î  d e k a d a n s  ve onun sonucu ortaya çıkan, o zamandan beri bedenimizin bütün hücrelerine kanser gibi yayılmakta olan  n i h i l i z m ,  20. yüzyıldaki en büyük felaketlere neden olmuş olan  f a ş i z m i n  yerini çoktan aldı. Ama herkes bu dehşeti yalnızca kendi kişisinde hissettiği için yaşananın global bir çöküş olduğu kolay fark edilmiyor. Nihilizmin en temel duygusu olan  b o ş l u k  h i s s i  ve  c a n  s ı k ı n t ı s ı  insanın hazdan hazza koşma, hiçbir şeyi kaçırmama hırsı olarak vücut buluyor bütün ilişkilerde; kişisel olsun toplumsal olsun bütün ilişkilerde. 

Sigmund Freud 20. yüzyıl başında, temeline libido teorisini yerleştirdiği psikanalizi kurarken, kendisi de Viktoryen ahlâkın etkisi altında bir orta Avrupa kentsoylusu olarak, kadınların ve dolayısıyla erkeklerin cinselliklerini doğal, ihtiyaçlarını ve arzularını yeteri kadar doyuracak şekilde yaşayamıyor olmalarından yola çıkmıştı. Günümüzde insanın cinselliğini az yaşamak ya da yaşayamamak gibi bir sorunu yok. Sözde akıl sahibi varlıklar olan biz insanların bugün içinde bulunduğumuz tehlike, hayatın her alanında sürekli maruz kalıyor olduğumuz, artık globalleşmiş olan ağır bir  d e ğ e r l e r  e r o z y o n u d u r .  Dikkat! Toplumların sahip olduğu ve belli bir döneme özgü değer yargıları ya da herhangi bir metaya atfedilen değer değil, evrensel değerlerdir söz konusu olan. 

Metnin başında andığımız postmodernizmin yol açtığı değerler kaybı, ahlâkî çöküş, etiğin akla gelebilecek her alanda gözden düşmesi ve gereksiz görülmesi nedeniyle insan teki artık bugününü nasıl yaşayacağını, yarınını nasıl şekillendireceğini bilemediği bir belirsizlik içinde, ne yapacağını bilemez halde telaşla savrulup duruyor. 21. yüzyılın ilk çeyreğindeki büyük tehlike bir zamandır sözü edilen değerlerin yitiminin yol açtığı, gittikçe tek tek bireylere sirayet eden Borderline Çağdır.  T o p l u m s a l  B o r d e r l i n e  S e n d r o m u n u n  insan tekine etkileriyse, ne istediğini bilememe, neyin değerli olduğuna tek başına karar verememe, ötekine bağımlılık düzeyinde ihtiyaç duyma ve dolayısıyla onu hak etmediği yücelere çıkartma, bugün yücelttiğini – biri ya da bir şey – yarın yerin dibine sokmakta beis görmeme, sürekli bir huzursuzluk, geleceksizlik olarak kendini gösteren bir gelecek korkusu ve içsel boşluk duygusu nedeniyle savrulup durma, hazza yönelik materyalist bir tüketim dışında hiçbir şeyin anlamlı bulunamaması, öte yandan hızla tüketilen hazların anlam boşluğunu giderek büyütmesi, kendi dahil hiç kimseye güvenememe ve dolayısıyla benlik yitimidir.  

Tüm bunların sonucuysa, bireysel ve toplumsal düzlemde yaşanan kronikleşmiş bir  n a r s i s t i k  d e p r e s y o n l a ,  derin bir  v a r o l u ş s a l  a n k s i y e t e d i r .  Evrensel değerleri sıkı sıkıya benimsemiş bir etiğin ve hiçbir dini inanca yaslanmayan seküler bir ahlâkın yeniden inşası günümüzdeki en acil görevdir. 

Günümüzün, kişisel yararı ve mutluluğu merkezine almış, ayrıca ulaşılması gereken bireysel bir hedef olarak da belirlemiş ve benimsemiş olan, sözde ideolojik bir tarafsızlıkla eyleyen bütün  p s i k o – s o s y o – t e r a p i  ekolleri, insanı zehirlemekten ve onu kendi ruhsal yapısı içine hapsetmekten başka bir şey yapmamaktadırlar. 

Bu tuzaktan kurtulmanın yolu, üst başlık olarak  k l i n i k  f e l s e f e  dediğimiz, acil, bilimsel bir paradigma değişikliğinden geçiyor: Ontolojik bir psikiyatri, etik ve değer felsefesi temelli bir psikoterapi, antropolojik bir sosyoloji, hümanist bir sinirbilim ve ben değil dünya / yaşam odaklı bir siyaset felsefesi.  

İnsanın hayatta kalabilmesi ve Homo sapiens sapiensin bu kadar erken yeryüzünden silinmemesi için izlenmesi gereken yol budur. Kim olursak olalım, hangi inanca, hangi dünya görüşüne sahip olursak olalım bu küçücük gezegende var olmaya huzurla devam edebilmek için üzerinde anlaşabileceğimiz  m ü ş t e r e k l e r   hâlâ var. 

Olmayacaksa, zaten  d o ğ a  kendi işini kendi görecek ve bizi yaşam sahnesinden kısa sürede silecektir. 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.