Bahçeli’den Şimşek’e ‘Cumhur İttifakını sorgulatacak’ tepki: Müfsit
Türkiye’ye marttaki yerel seçimlerden bu yana oluk oluk sıcak para giriyor. Ama yakın tarih, Türkiye’ye hızla giren sıcak paranın hızla çıkabildiğini de gösteriyor.
Bir süredir gündemde sıcak para var. Hatta ekonomi gündeminde sadece sıcak para var demek yanlış olmaz. Yapısal reformların gecikmesi, kamuda tasarruf konusunda bir türlü ciddi adım atılamaması ve bu arada “soğuk para”nın yani doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının henüz ufukta görünmemesi, dikkatlerin işlerin rayında gittiği alana, sıcak paraya çevirdi. Türkiye’ye marttaki yerel seçimlerden bu yana oluk oluk sıcak para giriyor. Ama yakın tarih, Türkiye’ye hızla giren sıcak paranın hızla çıkabildiğini de gösteriyor…
2006 yılında AKP iktidarı ilk kez bir Merkez Bankası Başkanı atama imkanı bulmuş ve uzun bir sürecin sonunda görev Durmuş Yılmaz’a verilmişti. Süreyya Serdengeçti’den sonra göreve gelen Yılmaz kısa sürede piyasalar tarafından test edilmiş ve sıcak para hareketleri kuru tetikleyince Merkez Bankası 7 Haziran 2006’da olağanüstü toplanıp 175 baz puan faiz artışına gitmişti. Ardından 20 Haziran’daki olağan toplantıda Para Politikası Kurulu faize dokunmamış, bunun hemen akabinde piyasalar yine çalkalanmaya başlamıştı. Yabancı yatırımcılarla görüşmeler için yurtdışına giden Durmuş Yılmaz ikna çabalarında başarılı olamayınca bu kez Kurul 25 Haziran Pazar günü olağanüstü toplanıp faizi 225 baz puan artırmıştı. Yılmaz bu toplantıya yurtdışından telekonferansla katılmıştı.
Bu zorlu başlangıcın ardından Durmuş Yılmaz döneminin geri kalanında da sıcak para tehdidi sürekli hissedilmişti. 2008 krizi sonrasında artan küresel likidite bir nebze rahatlama sağlayınca Türk firmaları döviz cinsinden borçlanmada rekor kırmıştı. Bu dönemde Türkiye’ye giren sıcak para hormonlu bir büyümeye, sahte bir refah hissine yol açmış ama ileri dönemler için büyük bir risk birikmiş ve bu duruma ancak 2018 yılında yapılan düzenleme ile müdahale edilebilmişti. (Bu dönemi ve sonuçlarını daha önce T24’te yazdığım “Peynir ekmek gibi BMW satılan ülke eşekten nasıl düştü?” başlıklı yazımda anlatmıştım.)
Merkez Bankası’nda Erdem Başçı’nın başkanlığı dönemi de sıcak para ile mücadelede zorluklara sahne oldu. Başçı uyguladığı sıra dışı para politikası, faiz koridoru ve rezerv opsiyon mekanizması gibi icatlarla sermaye akımlarına karşı tedbir almaya çalıştı. Mayıs 2013’te Fed Başkanı Bernanke’nin tahvil alımlarının azaltılacağını açıklamasıyla dünyada yeni bir dönem başlamıştı. Türkiye, “kırılgan beşli” olarak tanımlanan, makro ekonomik dengeleri bozuk ülkeler arasında yer alıyordu. Ağustos ayında şiddetlenen piyasa dalgalanmaları karşısında kurun 1.92 ve altında kalacağını söyleyip “Türk Lirası’nı aslanlar gibi savunacaklarını” açıklayan Başçı, bu iddialı söylemlere karşın faiz artırımı dahil gereken adımları atamamış ve bunun sonucunda 29 Ocak 2014 gece yarısı gerçekleşen olağanüstü toplantıyla şok faiz artırımına gitmek zorunda kalmıştı.
Sıcak paranın tedirginliği 15 Temmuz Darbe Girişimi ve OHAL ilanı ile tekrar arttı. Buna bir de 2017 yılında Anayasa referandumu sürecinde yaşanan kredi pompalama süreci (KGF başta olmak üzere) eklenmişti. 2018’deki başkanlık seçimleri öncesinde Erdoğan’ın Londra’da yabancı yatırımcılarla gerçekleşen toplantıda para politikasına artık müdahil olacağını açıklaması sıcak paraya Türkiye’den çıkış için gerekçeyi vermiş, tabuta çiviyi vuran iki faktör ise önce 2018 Haziran seçimleri sonrasında Berat Albayrak’ın ekonominin tek patronu olarak açıklanması, ardından Rahip Brunson Krizi olmuştu. Bütün bunlar kısa vadeli yabancı sermayenin TL’den kaçışına yol açmış, bu da kur krizini tetiklemişti. Önceki yazımda belirttiğim gibi 2018’e 3.79 TL’den başlayan dolar kuru Brunson’ın tahliye talebinin duruşmada reddedildiği 18 Temmuz’da 4.79’a çıkmış, ardından kontrolden çıkarak 7.24’e kadar yükselmişti. Paniği Eylül 2018’de gerçekleştirilen faiz artışı yatıştırmış ancak AKP iktidarı ve Bakan Albayrak yaşananlar sonrasında sıcak parayı kovma kararı alarak, Mehmet Şimşek’in şimdi gevşetme hazırlıkları yaptığı swap limitleri başta olmak üzere sert tedbirleri hayata geçirmişti.
Kısaca Türkiye’nin bir dönem sıcak para cennetine döndüğü AKP iktidarının ilk yıllarından itibaren bakıldığında kısa dönemli portföy akımlarının sık sık yol kazaları ve krizlerle sonuçlandığını, bazen yabancı yatırımcının şu veya bu gelişmeyi fırsat bilip daha fazla getiri için bastırdığını, alamayınca gittiğini, bazen de Türkiye’den tamamen bağımsız küresel gelişmelerin finansal sistemi sarsacak sıcak para çıkışlarına yol açtığını gösteriyor…