KKM’nin bütçeye yükünü Merkez Bankası karşılayacak
Türkiye’ye ciddi tutarlarda sıcak para girişi başladı. Ancak bu koşullarda başlayan sıcak para girişi geçici bir rahatlama sağlayarak aslında ekonominin diğer alanlarında ve hukukta atılması gereken uzun vadeli adımları geciktirecek.
Merkez Bankası’nın son faiz artırımının ve yerel seçimlerin geride kalmasının ardından hava birdenbire değişti ve Türkiye’ye ciddi tutarlarda sıcak para girişi başladı. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek bu rüzgarı daha da güçlendirmek için arka arkaya piyasa dostu mesajlar veriyor ve daha önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan peşpeşe bu rüzgarı destekleyecek açıklamalar geliyor.
Aslında yeni ekonomi yönetimi en başından beri sıcak parayı yani kısa vadeli yabancı sermayeyi Türkiye’ye çekebilmek için büyük çaba harcadı. Uluslararası yatırım kuruluşlarıyla arka arkaya toplantılar yapıldı, Körfez ülkelerine seferlere çıkıldı. Bu çabaların etkisiyle geçen yıl küçük tutarlarla yeniden başlayan sıcak para akışı bu yılbaşında tekrar durmuştu. Ama Merkez Bankası’nın faiz artırımlarını sürdürmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sıkı para politikasına desteği öyle anlaşılıyor ki yabancıları ikna etti.
Mehmet Şimşek AKP iktidarının geçmiş tecrübelerinden de yola çıkarak basit bir yol haritası oluşturmuştu: Yabancı yatırımcıya istediğini ver, sıcak parayı çek, dövizi kontrol ederek enflasyon üstündeki kur kaynaklı baskıları azalt, talebi kıs ve dezenflasyon sürecini bir an önce başlatmaya çalış. Bu plan yabancı yatırımcılar için öngörülebilirlik sağlıyor. Hele bir de Bloomberg’in dün Ankara’daki kaynaklarına dayanarak verdiği haberdeki gibi uluslararası yatırım kuruluşlarıyla Türk bankaları arasındaki swap (para takası) limiti gevşetilirse Türkiye piyasası en azından bir süre için iyi kazanç sağlayacak. Bu sırada TL’de ciddi bir değer kaybı olmayacağını, hatta dolar karşısında reel olarak değerleneceğini, oradan da ek kazanç elde edeceklerini biliyorlar.
Güzel. Güzel ama bu ekonomi yönetimi değil, sıcak para yönetimi. Düşünce kuruluşu TEPAV’ın geçen günlerde yayınlanan raporunda ek tedbir alınmaması durumunda yıl sonunda bütçe açığının 783,8 milyar TL’nin üstünde olabileceği ve 2024 yılı bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 6,4’ten yüzde 8,3’e çıkabileceği uyarısı yapılıyordu. Kamu harcamaları kısıcı sert önlemler almadan, maliye tarafında gerekli diğer adımları atmadan, yapısal reformları başlatmadan ve haydi demokrasiye demeyelim ama hukuk devletine dönmeden, sadece sıcak para yönetimiyle başarılı olmak mümkün mü?
Epey zor. Evet, geçmişte sıcak para yönetiminin başarılı olduğu, derinde yatan sorunların üzerini örttüğü, sahte de olsa refah hissi yarattığı dönemler oldu. Ama bugünkü şartlar çok farklı. Yüksek faiz ekonomide çarkları durdurma noktasına getirdi. Eski bankacı ve reel sektör yöneticisi Erol Taşdelen dün sosyal medyada şöyle yazıyordu:
“Ticari kredi faizleri yüzde 60’larda. Ticari firmalar çaresizlikten gayrimenkul, araç, zararına mal satmaya başladı! Bunlarla günü kurtarırlar ama kalıcı çözüm olmaz! Toplu işten çıkarmalar yolda. Ani duruşa hazır olun!”
Önümüzdeki aylar ve özellikle de sonbaharın reel sektör açısından çok zor geçeceği açık.
Sadece reel sektör değil hanehalkı üstündeki yükler de çok ağırlaşmış durumda. Geçmiş dönemlere kıyasla enflasyon çok yüksek ve halkın beklentileri çok bozuk. Koç Üniversitesi ve Konda’nın hazırladığı “Türkiye Hanehalkı Enflasyon Beklenti Anketi”ne göre vatandaşın yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 96. Enflasyon birçok kalemde katılık gösteriyor, mesela tarımda köklü bir reform yapmadan, sadece faiz artırımıyla gıda enflasyonunu düşürmek mümkün değil.
Bu koşullarda başlayan sıcak para girişi geçici bir rahatlama sağlayarak aslında ekonominin diğer alanlarında ve hukukta atılması gereken uzun vadeli adımları geciktirecek veya tamamen gündemden düşürecek.