Jeff ve MacKenzie Bezos’un 160 milyar dolarlık rekor boşanması sonuçlanmış.
Bu ‘peri masalı’ndaki ‘esas oğlan’ ise, Venedik’i kapatıp, yeni sevgilisiyle gene masalsı yeni bir düğüne hazırlanıyor.
‘Görmemişin oğlunu’ akla getirse de tamamen gerçek bu olup bitenler modern kapitalizmin en çarpıcı yüzlerinden biri.
Kıssadan hisse de şu:
Rockefeller’dan Bezos’a, Para Kimin Oyunu?
Bir yanda, sanayi devriminden bu yana kurulan imparatorluklar. Eski Para.
Diğer yanda, birkaç yılda (ve bazen birkaç belgeyle) milyarlar kazanan bireyler.
Mesela Rockefeller ailesi genellikle “çok çalışarak” servet biriktiren en eski aile olarak anlatılır.
Oysa o zenginliğin ardında yalnızca “çalışmak” var derseniz, bir ‘masal anlatıcısına’ dönersiniz.
Çünkü sağır sultanın bile, devletle kurulan ayrıcalıklı ilişkileri, tekelci uygulamaları ve işçi sınıfının yoğun sömürüsünü duymuşluğu vardır.
“Ufak at da tavuklar yesin” diye bir söz var bizde halk arasında.
Biri çıkıp da “çok çalışmak”tan söz ederse, servetin nasıl bir ‘sınıfsal ayrıcalıklar’ konusu olduğunu örtmek için o ekmekleri ufalayan kişi durumuna düşer.
MacKenzie Bezos’un serveti de ayrı bir ironik hikâye.
Boşanma yoluyla elde edilen o büyüklükte bir servet, sistemin ne kadar kişisel ilişkilerle şekillenebileceğini gösteriyor.
Elbette MacKenzie Bezos bu parayı yalnızca “tesadüfen” almadı. Amazon’un ilk dönemlerinde şirketin kuruluşuna katkı sağladığı da söyleniyor.
Ancak yine de bu denli büyük bir zenginliğin sadece bir boşanma protokolüyle aktarılabiliyor olmasıyla sistemin ne kadar dengesiz ve adaletsiz işlediği apaçık görülmüş oluyor.
Rockefeller’ların nesiller boyu aktardığı servet ya da Bezos’ların milyarlarca dolarlık dijital imparatorluğu, milyarlarca insan için yalnızca birer “seyirlik başarı hikâyesi.”
Bu hikâyelerin ardında servetin toplumsallaşmaması, gittikçe artan kaynakların eşitsiz dağılımı ve fırsatlara erişim uçurumu var.
Her gün kitapçı raflarına birkaç yeni ‘kişisel gelişim kitabı’ daha koya dursunlar, o kişisel gelişim söylemleri, sistemsel adaletsizlikleri görünmez kılan birer “hikâye” ye dönüşüyor.
Mesele, oyunun kurallarının kim için yazıldığı.
Neden hep aynı aileler, aynı soyadları ve aynı sınıflar zenginliğin merkezinde?
Ve bu düzen neden sürekli kendini yeniden üretip duruyor?
Belki de artık bireysel motivasyon konuşmak yerine, servetin nasıl üretildiğini, kimlere aktarıldığını ve neden herkesin bu pastadan pay alamadığını sorgulamanın vakti gelmiştir.
Çünkü masallar süre dursun, mesele yalnızca çok çalışmak değil; kimler için çalışıldığı ve kimin kazandığı.