Ekolojik bakış deyince akla genellikle doğanın korunması, gezegenimizin sağlığı ve dengesi geliyor.
Bu bakış açısı, elbette doğru ama eksik.
Ekoloji üzerine on yıllardır kafa yoran, projeler üreten ve bu konuda pratik deneyim sahibi biri olarak, ekolojik bakış açısının; parçaları değil bütünü görmemizi sağlayan, dengeleri değil döngüleri gözeten ve yaşamı bir enerji döngüsü olarak, birbirine bağlı bir bütün olarak ele alan bir bakış açısı olduğunu söyleyebilirim.
Dünyanın ve Türkiye’nin her şeyin birbirine bağlı olduğu çok boyutlu ve karmaşık sorunlarını ancak ekolojik yaklaşımla ve onun temeli olan bütüncül akılla çözebiliriz.
Bugün dünya insanlığı; son birkaç yüzyılda oluşan ve özellikle son yüzyılda kemikleşen Kapitalist ve Kollektivist dünya görüşlerinin etkisi altında oluşan bir düzen içinde yaşıyor.
Lineer aklın ürünü olan bu düzenler insanlık için giderek çözüm olmaktan çıkıyor, sorunların kaynağı haline dönüşüyor.
Bu yüzdendir ki, vakit kaybetmeden dünyanın doğal gerçeklerini ve sonsuz çeşitliliğini esas alan, her şeyi birbirine bağlayarak bütüncül olarak ele alan bir yaklaşıma, ‘’ekolojik dünya yaklaşımı’’na acilen ihtiyaç var.
Bunun için insanlar lineer akıl yürütme biçimlerini değiştirerek ekolojik sistemin sonsuz çeşitliliğini kavrayabilecek bütüncül (holistik) akıl yürütme biçimine ulaşmalı.
Bunun sonunda insanlar parçalar halinde kendilerine ezberletilen kişisel gelişme yollarını terk ederek, bütüncül akla dayalı bir kişisel gelişme yoluna girebilmeli.
Bütüncül düşünme yeteneği; dünyayı ve sorunları bir bütün halinde ele almamızı sağlayan, ekolojik dünya görüşüne bizi ulaştırır ve kişisel gelişimimizi bütüncülleştirir. Olgularla, algıları ayırmamızı sağlar. Türetme ve yanlış algılarla yönlendirilmemizi önler. Ezberle eğitilen bir kişi olmaktan bizi uzaklaştırır.
Esasen bugünün dünyası; olguların yerine algıların geçtiği, gerçeklerin saptırıldığı, insanlarda yanlış zihinler oluşturulan bir sanal dünyaya dönüşüyor.
Ekolojik bakış bizim çevreyle olan ilişkimizi derinleştirerek, doğal dünyanın korunmasına, gerçekçi bir zihin yapısına ulaşmamıza yardımcı olur.
Bence herşeyden önce, kişisel gelişimimizin dünya gerçeklerine uygun olarak gelişmesini sağlar. Bu gelişim çizgisi bugünümüzün ve gelecek nesillerin güvencesidir.
Böylece kişisel yaşamımız sürdürülebilir bir hale dönüşür, bilinçli tüketim ve sağlık alışkanlıkları geliştirmemize zemin oluşturur. Bugünün yanlış gıda üretimi, sağlık ve tedavi alışkanlıklarını gözden geçirmemize ve değiştirmemize yardımcı olur.
Daha da anlamlısı, yaratıcılığımızı ve inovasyon yeteneğimizi geliştirerek, problemlere farklı açılardan yaklaşmamıza ve yenilikçi çözümler üretmemizi sağlar.
Sonuç olarak; ekolojik bakış açısı, kişisel gelişimimize doğruluk ve derinlik kazandırarak bizi bilinçli ve sağlıklı bireyler haline getirir.
Ekolojik bakış açısı sadece kişisel gelişimimizi değil, bugün dünyanın kilitlenmiş olan siyasi, ekonomik, finansal, enerji ve iklim gibi geleceğimizi tıkayan sorunları da aşmamıza yardımcı olacaktır.
Küresel egemenlerin sömürgeci yaklaşımları ekolojik dengelerin hızla bozulmasına ve dünyadaki küresel tehlikelerin artmasına neden olmuştur.
Bütün dünyada kentler yaşanamaz hale gelirken, toprak, su ve hava kirliliği dünyayı yaşanamaz hale getirmektedir. İklim tüm cılız çabalara rağmen, ısınmaya devam ediyor. İklim değişiklikleri ve salgın hastalıklar dünya düzenini altüst ediyor.
Bu yanlış gidişi ancak yeni bir akıl yürütme sistemi ile ve onun doğuracağı ekolojik dünya görüşüyle aşabiliriz.
Artık geçmişin kapitalisti, kollektivisti olmayı bırakıp; ‘’ekolojist’’ olma zamanımız gelmiştir.
Artık geçmişi doğru okumak, geleceği doğru kurmak zorundayız.
Batı odaklı tarih öğretisi; sömürgeciliği, kapitalizmi ve onun, devletlerinin yerine geçmiş ‘’şirketokrasi’’sini bize dayatıyor.
Buna karşı durmalıyız. Bilimi ve teknolojiyi bile kendi egemenliğine almış şirketokrasinin, insanın varlığını ve yaşam hakkını gözetmeden sadece kendi karlılığını ve egemenliğini esas alan gelecek yaklaşımlarına dur demeliyiz.
Paranın üründen kopuk bir meta haline getirildiği, dünya ekonomisinin dolara ve IMF politikalarına bırakıldığı, dünya güvenliğinin hiçbir etkisi kalmamış Birleşmiş Milletlere terk edildiği, ülkelerin G7, G20 gibi kast sistemlerine göre tasnif edildiği bu dünya düzeni artık yeniden kurulmalıdır.
Ekolojik kriterlere göre yeni bir dünya düzeni kurulma yolundadır. Dinin de, bilimin de ayrı ayrı insanlık aleyhine kullanıldığı düzen terk edilmelidir.
Tek cümle ile söylersek dünyanın negatif değişimi durdurulmalıdır.
Türkiye de hiç kuşkusuz bu negatif dönüşümün tam merkezinde yer alıyor. Türk insanının da; hayata bakışı, geçmişini ve bugününü sorgulama yeteneği ve gelecek beklentileri doğru yönde değişmelidir.
Giderek, Türk insanı ekolojik düşünceye dayalı; dil, tarih, ekonomi, dış politika, savunma politikalarını oluşturmalıdır. Bu çerçevede Türk Birliği politikaları da hızla geliştirilmelidir.
Ancak, bütün bunların olabilmesi için dünyada ve Türkiye’de ekolojik temelli dünya görüşünü, bütüncül düşünceyi ve onun tetikleyeceği tasarım ve eylemleri hayata geçirebilmek, insan sermayesini bu yönde harmanlamak gerekiyor. Ama en önemlisi şimdiye kadar oluşturulmuş zihinsel kirlenmeyi temizleyip, yeni bir zihin oluşturmak gerektiğini unutmamamız da lazım.
Tekrar altını çizmek gerekiyor ki; ekolojiyi sadece doğa ile bağlantılı bir olgu olarak görmek yerine, onun yeni bir dünya görüşü başlığı olduğunu ve bu bakış açısı ile bütüncül düşünmenin ve sorun çözmenin kastedildiği bilinmelidir.
Ekolojik bakış ile doğada, onunla bağlantılı olarak ekonomide, siyasette, kültür ve sanatta, teknolojide yeni politikalar oluşturmalıyız.
Bugün; gıda, sağlık, enerji, hava kirliliği açmazlarında olduğu gibi sorun olarak gördüğümüz pek çok konunun kalıcı çözümlere ulaştırılabilmesi ancak böyle mümkündür. Bundan sonraki aşamalarda Türkiye’nin sorunlarını çözme ve geleceğini tasarlama konusunda somut öneriler ortaya koymak gerekiyor.
Bunu da izleyen yazılarda yapmaya çalışacağım…