Seçilmiş krallara karşı halkı ne koruyacak?

3 Mart 2025

Tarih, bazen en acımasız ironileriyle bizi yüzleşmeye zorlar. Özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika Birleşik Devletleri’nde, bir zamanlar “kral” fikrini reddeden bir halkın, bugün kendisini “kral” ilan eden bir liderin peşinden gitmesi, işte böyle bir ironi. Ve biz, son kralın Charles olduğunu zannederken, Beyaz Saray’ın resmi kanallarından Trump’ın “Kral” olarak lanse edilmesiyle yeni bir dönemin kapıları aralandı.  

Demokrasi mi? Yoksa Seçimli Monarşi mi?  

Amerikan Devrimi’nin temel taşı, bireysel haklar ve halkın iradesinin üstünlüğüydü. 1776’da İngiliz Krallığı’na karşı ayaklananlar, bugün krallık hayali kuran bir lidere biat eder hale geldi. The New Yorker’ın Genel Yayın Yönetmeni David Remnick, Trump’ın başkanlığının 1. ayını şöyle yorumluyor:  

“Trump, rekor sürede ülkeye utanç ve kargaşa getirdi. Sayısız devlet memurunu kovmak, düşmanlarını cezalandırmak, basını tehdit etmek… Trump taraftarları gerçekten buna mı oy verdi?”

Bundan tam 800 yıl önce, 1215’te İngiltere’de Magna Carta imzalandığında, kralın yetkilerinin sınırlandırılması tarihte devrim niteliğindeydi. Kral, artık keyfi kararlar alamayacak, hukuk karşısında sınırsız yetkilere sahip olamayacaktı. Peki, 21. yüzyılda, Magna Carta’nın ruhuna ne oldu?  

Beyaz Saray’da Bir Mafya Sahnesi

Cuma günü Beyaz Saray’da yaşananlar, demokrasinin geldiği noktayı gözler önüne serdi. Trump ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenski arasında gerçekleşen toplantı, büyük bir krize dönüştü. The Washington Post’un toplantıya dair yorumu oldukça çarpıcıydı:  

“ABD Başkanı’ndan çok Don Corleone’ye benziyordu.”  

Trump, Zelenski’yi Ukrayna’ya verilen desteğin gereksiz olduğu konusunda sıkıştırırken, Zelenski güvenlik garantileri olmadan bir anlaşmanın mümkün olmadığını söyledi. Diplomatik geleneklere aykırı olarak, Trump görüşmeyi yarıda kesti ve Zelenski Beyaz Saray’dan ayrıldı. Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninin en büyük destekçisi olan ABD, artık başkanlarının kişisel kararlarıyla yön bulan bir süper güç haline mi geliyor?  

Madonna’nın Kral’a Karşı İsyanı

Trump’ın seçim zaferi sonrası Madonna’nın tepkisi sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Üzerinde “Fuck Trump” yazan bir pasta paylaşan Madonna, şu soruyu sordu:  

“Hüküm giymiş bir suçlunun, tecavüzcünün, yobazın ekonomi için iyi olduğu gerekçesiyle ülkemizi yönetmek üzere neden seçildiğini anlamaya çalışıyorum?”  

Ve Trump, geçen hafta kendisini “Kral” ilan ettiğinde, Madonna yine sessiz kalmadı:  

“Bu ülkenin, bir kralın yönetimi altında yaşamaktan kaçan Avrupalılar tarafından, halk tarafından yönetilen yeni bir dünya kurmak için inşa edildiğini sanıyordum. Şu anda kendisine ‘kral’ diyen bir başkanımız var… Eğer bu bir şaka ise, ben gülmüyorum.”  

Madonna’nın bu tepkisi, aslında büyük bir soruyu gündeme getiriyor: Bugün sandıklar gerçekten halkın iradesini mi yansıtıyor, yoksa medya ve teknoloji devlerinin yönlendirdiği bir algıyı mı?  

Teknomonarşi: Musk ve Milei’nin Yeni Düzeni

Basın özgürlüğü ve demokratik kurumlar sadece otoriter liderlerin tehdidi altında değil. Teknoloji devleri de yeni bir yönetim biçimini ortaya çıkarıyor: Teknomonarşi.  

Arjantin Devlet Başkanı Javier Milei’nin bürokrasiyi parçalaması için Elon Musk’a altın bir testere hediye etmesi, sadece sembolik bir hareket değildi. Bu, devletin, geleneksel düzenleyici kurumların ve demokratik mekanizmaların yok edilmesini savunan yeni bir ideolojinin işaretiydi.  

Musk gibi milyarderler, artık devletlerden daha güçlü. Twitter’ı (şimdiki adıyla X) satın aldığında “ifade özgürlüğü” vaadiyle yola çıkan Musk, kısa sürede platformu dezenformasyon ve propaganda makinesine çevirdi. Amazon’un sahibi Jeff Bezos’un Washington Post’un editoryal politikasını değiştirmesi, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın büyük haber ajanslarının aboneliklerini iptal etmesi, basın özgürlüğünün nasıl tehdit altında olduğunu gösteriyor.  Trump’ın yemin töreninde tek sıra halinde onu destekleyen Silikon Vadisi’nin garaj çocukları yoksa Kral Trump’ın Prensi olmaya mı hazırlanıyor?

Artık özgür basın yok, algoritmalar var. Gerçek, medya patronlarının ve teknoloji devlerinin tekelinde. Peki, bu yeni dünya düzeninde halkın sesi nerede?  

Özgürlüğün Yeni Tanımı Ne Olacak?

Trump’ın yemin töreninde onu destekleyen Silikon Vadisi milyarderleri, “Yeni Amerika’nın prensleri mi oluyor?” sorusunu akıllara getiriyor. Görünen o ki, 21. yüzyılda, geleneksel anlamda krallıklar değil, seçilmiş krallar ve teknoloji devleri hüküm sürecek.

Bugün, demokrasiyi korumak için artık sandık yeterli değil. Çünkü sandıklar, halkın gerçekten özgür iradesini mi yansıtıyor, yoksa milyarderlerin sahip olduğu medya ve teknoloji devlerinin şekillendirdiği bir algıyı mı? Seçilmiş kralların ve teknolojinin mutlak güç olduğu bir dünyada, özgürlüğün yeni tanımı ne olacak?

Görünen o ki anayasalara, yasalara rağmen halk korunmasız. Bugün dünyanın seçilmiş krallarına karşı halkı ne koruyacak? 21.yüzyıl demokrasi, özgürlük, barış yerine yeni krallar yaratıyorsa, halkı siyasetçilerden kim koruyacak? “Demokrasi” tanımının en güçlü sınırlarla çizildiği ülkeler birer otokrasiye dönüşüyorsa diğer ülkelerin geleceği ne olacak?

Madonna’nın Trump’a verdiği yanıt, bu sorunun özeti gibi:  

“Eğer bu bir şaka ise, ben gülmüyorum.”

*Seçilmiş Krallar, Maurice Duverger’nin olağanüstü yetkilerle donatılmış devlet yöneticilerini tanımlamasıdır. 

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.