Erdoğan, son dönemde toplumu isyan noktasına getiren çocuk ve kadın cinayetlerine ilişkin konuşmasında haklı olarak yaşanan ekonomik sıkıntıları da 'bu tablonun bir parçası' olarak nitelendirmiş. Ekonomik sıkıntının nedenleri ve çözüm ise tartışmalı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son dönemde toplumu isyan noktasına getiren çocuk, kadın ve hayvan cinayetlerine ilişkin konuşurken haklı olarak yaşanan ekonomik sıkıntıları da ‘bu tablonun bir parçası’ olarak nitelendirmiş. Bu cinnet tablosunun oluşumunda ekonominin payının tabii ki ‘parçası’ olarak nitelendirilmeyecek kadar büyük olduğunu söylemek gerekiyor. Ekonomik sıkıntının nedeni konusunda ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekçelerine katılmak hiç mümkün değil.
Cumhurbaşkanı yaşanan ekonomik sıkıntıyı 2018 yılından beri yaşanan küresel siyasi gerilimler, covid-19 salgını ve etkileri ile bölgede süregelen çatışmalar gibi yarı soyut olarak söz ettiği nedenlere bağlamış. Halbuki herkes biliyor ki yaşanan ekonomik sıkıntının temel nedeni Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte alınan yanlış kararlar. Yani tüm kararları kendisinin aldığı mevcut sistem ve iktidar. Aksi takdirde dünyadaki neredeyse ülkelerin tümünün enflasyonları yüzde 85 olmasa da 50’lerin üzerine çıkar, Merkez Bankaları da faizleri bu enflasyona bağlı yükseltir, kur korumalı mevduat gibi ucube çözümleri diğer ülkeler de uygulardı.
Eğer Türkiye’deki ekonomik sıkıntıyı tümüyle bizim dışımızda, dünyadaki gelişmelere bağlı açıklamaya kalksaydık o zaman biz de -tüm dünya özellikle gelişmiş ülkelerdeki gibi- küresel krizlerin etkisiyle yüzde 5’e kadar çıkıp, şimdi 2’ye geri dönen enflasyonla ilgili sorunlarımızı konuşur olurduk. Hadi diyelim bu oranlara zaten hiç inememiştik; o vakit bir zamanlar tek haneye indirdiğimiz enflasyon oranları ve faiz oranlarına geri dönmemiz gerekirdi, öyle değil mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan zaman zaman ‘enflasyonu tek haneye indirmiştik şimdi yine biz tek haneye indiririz’ diyor. Bazıları bu görüşüme katılmayacaktır ama iktidarlarının ilk yıllarında tek haneye inen enflasyon oranını 2001 yılında uygulamaya giren Derviş programlarına ve 2007 sonuna kadar devam eden IMF anlaşmasına borçlular. AKP iktidarının ekonomide tek hüneri IMF programının uygulamasını devam ettirmekti. Bunu da o dönem AKP’ye destek vermeyen, iktidara gelmesini istemeyen ama ‘IMF programını devam ettirmesi halinde kendisine destek olacakları’nın sözünü veren TÜSİAD ve TOBB gibi iş dünyasının tepe örgütleri sayesinde sağlayabildiler.
IMF programını devam ettirdikleri için, kendi içlerinden yetişen Ali Babacan, Lütfi Elvan, Naci Ağbal, Mehmet Şimşek gibi iktisatçılar, bu süreçte ekonomik dengelerin yönetimini öğrenip, zaman zaman bu programa müdahaleleri engellediler. Bu sayede de 2007 sonrasında da bir süre daha arada kazalar olsa da ekonomiyi devirmeden götürmeyi başardılar.
Şimdi bu isimlerden hiçbiri yok. Daha doğrusu gönderilen isimlerden Mehmet Şimşek’i geri çağırıp, devrilmek üzere olan ekonomiyi yeniden ayakları üzerine oturtmaya çalışıyorlar. Türkiye gibi büyük, dinamik bir ekonominin ileriye gidebilmesi, hatta normal işlemeye başlaması için bile mevcut iktidarın kadroları, birikimi, vizyonunun yeterli olmadığı, bu sözü edilen altı yılda çok daha iyi görüldü. Şimdi Şimşek ve birkaç Merkez Bankacı sayesinde bir şeyler yürüyor gibi gözükse de son altı yıl için yapılan analiz bile bence bu işin çok fazla yürümeyeceğini gösterir nitelikte.
Halbuki Türkiye’nin ileriye gitmesi için tüm aklı başında iktisatçıların uyardığı gibi enflasyon-faiz gibi sorunları hemen halledip, dijital ve yeşil ekonomide öne çıkacak adımları atmaya başlaması gerekir ki Türkiye’nin yeni dünya düzeninde yeri olabilsin. Türkiye’de uzun süredir her şey günlük alınan kararlar, kişisel ve partisel menfaatler, ve ‘kişisel olarak nasıl zenginleşmeye devam ederiz’ gibi kaygılarla yürüyor. ‘Ülkenin beka sorunu’ bu motivasyonların gerçekleşmesi için kullanılan en kullanışlı argüman olarak sürekli gündeme taşınıyor.
Bu ülkede rasyonel karar alma mekanizmaları yeniden kurulmadan, güçler dengesi yeniden oluşturulmadan, yani mevcut sistem değişmeden hiçbir şey düzelmez. Sadece ekonomik kararlar değil, bununla birlikte özgür olmadan, adalet, çağdaş eğitim gibi köklü reformlar yapılmadan; ekonomi de düzelmez, adalet de sağlanamaz, fakirleştirilen çocukların ve gençlerin yarattığı şiddet de önlenemez. Bu arada şimdi bu iktidara yakın duran, akıl veren, yönlendirip destek veren bazı iş insanlarının da bu sorunların oluşumunda büyük suçu var.
Kişisel zenginleşmelerinden başka kaygılar taşımayan, siyasi yönleri de şüpheli, bir avuç yetersiz kadro, uzun zamandır ülkenin başına yerleşti. Halkın huzurunu ve refahını hiçe sayan bir yönetim sergileniyor. Mevcut muhalefetin tavrına bakıp, halkın alternatif bulmakta zorlandığını gördükçe de cesaretleri artıyor, aslında dolan sürelerini uzatmaya çalışıyorlar.
Bu ülkenin ve halkın artık daha uzun süre dayanması mümkün değil, ama…