‘2024 Türkiye için heyecan verici bir yıl olabilir’ deyip Şimşek’i övdü
Yargıda son yaşananlar ve Cumhurbaşkanı’nın tavrı, AB ile ilişkilerimizi iyice zora sokarken Batı ile yakınlığımızı kaybettiğimiz takdirde Körfez sermayesinin de ülkeye yatırım için gelmeyeceği gerçeği unutuluyor.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Körfez Ülkeleri İşbirliği Konseyi’nde konuşmuş ve yatırımcı güveninin geri geldiğini, yakında sermaye girişinin de başlayacağını söylemiş. Yargıda son yaşananlar ve Cumhurbaşkanı’nın tavrı AB ile ilişkilerimizi iyice zora sokarken, Batı ile yakınlığımızı kaybettiğimiz takdirde Körfez sermayesinin de ülkeye yatırım için gelmeyeceği unutuluyor.
Aslında Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bunun önemini çok iyi kavramış durumda. Hafta sonu İstanbul’daki “Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi (KİK)-Türkiye Ekonomik Forumu 2023” de konuşan Şimşek, yaptığı sunumda “Körfez ülkeleri ile Türkiye arasında ekonomik açıdan karşılıklı bir tamamlayıcılığın bulunduğunun” altını çizmiş.
Herkes görüyor ki; Avrupa’dan, ABD’den, Çin’den olduğu gibi körfezden de Türkiye’de yatırım yapmak için gelmek isteyen büyük yatırımcılar var. Ancak bunların baktığı iki önemli unsur var; Türkiye’de makro ekonomik istikrar ve öngörülebilirlik ile getirecekleri sermayeyi tehlikeye atmayacakları sağlıklı işleyen bir hukuk sisteminin bulunması. Mayıs seçimleri öncesi yabancı sermaye temsilcileriyle konuştuğumuzda Millet ittifakının kazanması halinde, 6’lı mutabakattaki yazılı kararlarla bu iki unsurun da hayata geçmesini bekliyorlardı. Bu nedenle 6’lı masa kazandığı takdirde büyük teknoloji ve enerji yatırımları dahil Türkiye’ye gelmek için çok heveslilerdi. Hatta geç kalmamak için hemen seçim ertesinde Ankara’yla görüşmelere başlamak istediklerini söylüyorlardı.
Mayıs seçimlerinden tekrar Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur ittifakının kazanmasıyla önce moralleri bozuldu ancak Erdoğan’ın Şimşek’i göreve getirip Avrupa başta Batı’yla ilişkiler konusunda olumlu mesajlar vermesi, hem Körfez hem de Batı sermayesini memnun etmiş görünüyordu. Ancak Erdoğan’ın bu tavrını çabukça değiştirmesi işleri değiştirdi. Şimşek’in Erdoğan’ın yeni politikaları sürdüreceğine ilişkin güven vermeye çalışmasına rağmen, bu güven oluşturulamadı. Aksine Erdoğan her geçen gün Batı ile Türkiye arasındaki ipleri gerdi. Bu nedenle de Şimşek’in işi iyice zorlaştı; her ne kadar yatırımcıların artık geleceğini söylese de, Haziran’dan bu yana somut bir giriş göremedik.
Geçtiğimiz hafta Avrupa Birliği organlarıyla konuşmak için Ankara’daki temsilcilik tarafından Brüksel’e gidip, konsey ve komisyon yetkilileriyle konuşan gazetecilerin izlenimleri hiç iyi değil. Görüşmeler tam olarak yansıtılamasa da, izlenimlerden gördüğümüz kadarıyla, Anayasa Mahkemesi’ne karşı son siyasi atağın ardında Erdoğan’ın işi olduğu açıkça görülüyor ve bu kriz AB ile zaten gerilmiş ipleri koparabilecek kadar önemli görülüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın değişen tavrında yaklaşan yerel seçimlerin etkisi olduğu açık. Ancak buna karşılık, Anayasa’da bireysel başvuru için değişiklik yapılmasını istemesi, “Ben taraf değil hakemim” sözünü de boşa çıkarıyor. Erdoğan’ın, istemediği halde MHP’nin baskısıyla böyle bir yola girdiğini söyleyenler var. Ne olursa olsun böyle bir yola girilmesinin sorumlusu, doğal olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kendisi. Gösterdiği tavır Batı ile ilişkileri onarmak yerine iyice germek üzerine kurulmuş gibi duruyor. Bu arada son yurt dışı seyahatinden dönüşteki “Biden herhalde bizi ağırlar” sözleri, ABD’de özel görüşme yaptıkları takdirde, yeniden yumuşayacağının sinyalleri olarak algılanabilir. Seçim öncesinde bu görüşmeyi yapabilir mi, bekleyip göreceğiz.
Hafta sonunda Körfez ülkeleri temsilcilerine konuşan Bakan Şimşek de toplantıda Türkiye’nin, zengin üretim çeşitliliği sayesinde imalat sanayisinde ileri kabiliyetlere sahip olup, Avrupa ve Orta Asya pazarlarına erişim için kritik bir noktada bulunduğunu söylemiş. Şimşek, “Körfez ülkeleri ise cari fazlalarına ve güçlü altyapı olanaklarına rağmen sanayi sektöründe sınırlı bir üretim çeşitliliğine sahiptir. Taraflar arasında serbest ticaret anlaşmaları gibi işbirliğini artıracak yeni modeller, Körfez ülkelerinin üretimini çeşitlendirmesine, karşılıklı ticaret ve yatırımların ivme kazanmasına, turizm ve inşaat başta olmak üzere sektörel potansiyelin artmasına katkı sağlayacaktır” diye konuşmuş.
Bakan Şimşek de çok iyi biliyor ki; Körfez sermayesi de aynı Batı sermayesi gibi, yabancı yatırımcının gelebilmesi için gereken şartları istiyor. Aksi takdirde yani sadece Erdoğan’la yeniden kurdukları iyi ilişki hatırına, şimdiye kadar Türkiye’ye yatırıma başlarlardı. Bunun için hem seçim sonrasında Erdoğan’ın bu yolda devam edip etmeyeceğine bakmayı, hem de Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinin yoluna girip girmeyeceğini görmek istiyorlar.
Körfez sermayesinin Türkiye yatırımları için AB ilişkilerinin sürmesi gerekiyor. Batı ile entegrasyon olmadığı takdirde, yatırımları onlar için karlı olmaktan çıkacak. Körfez sermayesi, hatta Batı sermayesi de, hukuk sistemi, özgürlükleri Türkiye’deki vatandaşların yaşam koşulları iyileşsin diye istemiyorlar ki. Ancak getirecekleri sermayeyi koruyabilmeleri için sağlıklı işleyen hukuk sistemine ihtiyaçları var. Anayasa’nın uygulanmadığı bir ülkede, hukuk sisteminin kaosa girmesinin yanında, yerli ya da yabancı, kimsenin mal ve can güvenliğinin olmayacağını da çok iyi biliyorlar.