Emekli maaş ve ikramiyelerinin ödeneceği tarih belli oldu
Merkez Bankası’nın bugünkü faiz kararında, faiz artışına değil, açıklama metnindeki ibarelere ve faiz kararıyla birlikte ek önlem alınıp alınmadığına bakılacak.
Piyasalara göre politika faizinde ek artış konusunda açık kapı bırakılması ve faizin etkisini azaltan fazla likiditeyi azaltacak önlemler alınıp alınmadığı önemli olacak.
Merkez Bankası’nın bugün 2.5 puanlık artış kararı almasına piyasalar tarafından kesin gözüyle bakılıyor. Piyasa anketleri büyük bir ağırlıkla 2.5 puanlık artış beklendiğini gösteriyor. Bu artışın yapılmama ihtimali tabii ki var, ancak bu takdirde piyasaların buna tepki vermesi yani bozulması kaçınılmaz olabilir.
Faiz kararından çok piyasaların gözünü diktiği konu; bundan sonra ek faiz artışları yapılıp yapılmayacağı konusunda açık kapı bırakılması. PPK metninde “faiz yoluyla sıkılaşmanın bu kararla birlikte sona erdiği”ne ilişkin bir dilin kullanılması, piyasalarda ileriye dönük moral bozabilir. O nedenle bundan sonraki gelişmelere ve gelecek verilere bağlı olarak, faiz yoluyla sıkılaşmanın devam edebileceği konusunda açık kapı olup olmadığına bakacaklar.
Piyasalardaki bu beklentinin en önemli nedeni Ocak ayı enflasyonuna ilişkin beklentilerin yükselmesi. Ocak ayındaki yüklü vergi artışlarının beklenenden daha yaygın bir etki yaptığı görüldü. Fiyatlama davranışlarının bozukluğu nedeniyle yılbaşı zamlarının genele yayılmasına, maliyet sorunu olmayan işletmelerin bile ürünlerine zam yapmalarına neden oldu. Piyasayı yakından izleyen iktisatçılar ve yazarlar, Ocak ayı enflasyonunun yüzde 7’nin üstünde çıkacağını tahmin ediyorlar. Bu oran, hem yıllık enflasyonun Mayıs’ta yüzde 75’in üzerine çıkmasına neden olabilir, hem de yılsonunda Merkez Bankası enflasyon hedefine yakınlaşmayı iyice zorlaştırır. Bu takdirde politika faizinin yüzde 45’de kalmasının yetmeme ihtimali artacak, o nedenle de de yeni artış ihtimali için PPK metninde açık kapı bırakılması isteniyor.
Bunun yanında Ocak ayında ekonomi yönetiminin beklediğinin üzerinde ücret zamları yapıldığına şahit olduk. Ekonomi yönetimi beklenen enflasyona bağlı maaş zammı yapılmasını isterken, genel olarak gerçekleştirilen yüzde 50’lik artış hem enflasyon beklentilerini hem de bütçe yükünü artırmış görünüyor.
Ekonomi yönetiminin baskısı nedeniyle işçi ve BAĞ-KUR emeklilerine yapılacak zam, Temmuz’da gelecek oran göz önünde tutularak, yüzde 42 olacaktı. Ancak dün alınan kararla bu emeklilere de yüzde 49’luk zam yapılacağı açıklandı. Bu kesimlere Temmuz ayında, yılın ilk yarısındaki enflasyon kadar zam yapılması, yılın tümündeki zam oranını yüzde 75’in üzerine çıkaracak. Memur ve emeklilerine Temmuz zammı daha düşük kalsa da, maaş zammı yılsonu enflasyon beklentisinin üzerinde gerçekleşecek. Bakan Mehmet Şimşek’in “gelirler politikası” adı altında, zamları beklenen enflasyon kadar tutma girişimi, dünkü ek zam kararıyla birlikte, artık uygulamada geçerliliğini kaybetti.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın artan toplumsal baskılar üzerine aldığı bu karar, enflasyon hedeflerinin tutturulması açısından önemli bir risk olarak görülüyor. İç talepte zaten beklenen sıkılaşma olmazken, talebin canlı tutulma tercihi enflasyon açısından olumsuz etki yapacak. Bununla birlikte seçimlere kadar piyasadaki likiditeyi daha da artıracak kamu harcamalarının yapılacağı beklentisi, enflasyonla mücadele açısından artık bir risk olarak ortaya çıkıyor. Aralık ayında bütçeye yüklü ödenekler konması, bu harcamaların özellikle ilk üç ay içerisinde yapılacağı beklentisi yarattı. Böylece enflasyonla mücadele ve içtalebin frenlenmesi konusundaki beklentiler giderek bozuluyor.
Seçim nedeniyle piyasaya çıkan paradan önce, mevcut koşullarda da piyasadaki likidite çok yüksek durumda. Bankalarla yapılan swaplar artırılarak, döviz rezervlerini güçlü tutma isteği, bu swaplar karşılığı piyasaya çıkan TL likiditesini iyice artırdı. Ekonomi yönetimi arada depo ihaleleri yaparak bu likiditeyi çekmeye çalışsa da, son dönemde swap ihalelerini yine artırdığını görüyoruz. Bu da piyasadaki likiditenin aşırı yükselmesine neden oluyor.
TL likiditenin yüksek olması ise uygulanan politika faizinin gösterdiği kadar etkili olamaması sonucunu doğuruyor. Politika faizi yüzde 45’e çıksa bile, swaplar kanalıyla bankalara verilen TL faizlerinin politika faizinin yaklaşık 2 puan altında olduğu tahmin ediliyor. Swap ihaleleri kamuoyuna açıklanmadığı için bu oranın bilinmemesi de şeffaflık açısından ayrı bir sorun oluşturuyor.
Bu durum aynı zamanda bankaların TL mevduata verdikleri faizin politika faizinin altında kalmasına, bu nedenle de dövize olan talebin hala canlı olmasına neden oluyor. Reel faiz verilmeyen TL yüzünden ekonomi yönetimi, sıkı para politikası için istediği TL’ye dönüşü sağlayamıyor.
İşte tüm bu nedenlerle bugünkü Merkez Bankası toplantısının ardından, likiditeyi çekecek ek önlemlerin, en azından anons edilmesi, yani uygulama açıklaması bekleniyor. Merkez Bankası’nın itibar açığı zaten büyüdü. Faizle kararıyla birlikte yeni artırımlara açık kapı bırakılmaması, likiditeyi çekecek ek önlemlerin açıklanmaması, oluşan itibar açığının daha da büyümesine yol açabilir.