Cumhuriyet tarihinde bir ilk: Türkiye yaşlanıyor
Uygulanan sıkı para politikasına rağmen içtalebin yeterince frenlenememesi, dış ticaret ve ödemeler dengesi tablosunu da olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Dün açıklanan 2023 yılı dış ticaret verilerini, Cumhurbaşkanı Erdoğan ne kadar başarı gibi göstermeye çalışsa da, bu alanda daha alınan bir yol olmadığı açık.
Daha 3 ay önce Orta Vadeli Program (OVP) hedefleri yenilenmişken, ortaya çıkan dış ticaret rakamlarına bakılıp, “OVP’de öngörülen rakamlardan daha iyi rakamlar geldi” yorumları yapıldığına şahit olduk. Halbuki 3 yıllık hedefler içeren OVP’ler her yıl yenileniyor, yani 2023 için 2021 de verilen hedefler, 2022 ve en son 2023 Eylül ayında yenilendi ve gerçeğe yakın rakamlarla revize edildi.
Bunun yanında bazı yıllarda, özellikle dış ticarette hedeflere yakın rakamlar çıksın diye, yapılacak ihracatın Aralık’ta öne çekilmesine çalışılıp yüksek görünmesinin sağlandığını biliyoruz. Aynı şekilde Aralık ithalatının bir bölümünün sonraki yılın Ocak ayına aktarıldığı da biliniyor. Öyle olunca da dopingli verilerle bürokratlar, hedeflere yakın rakamlara ulaşmış oluyorlar.
Bu rakamlar üzerine yorum yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın önüne de, böyle yöntemlerle oluşan rakamlar çıkmış olabilir, bunu sonra görebileceğiz.
Ticaret Bakanlığı’nın öncü verilerine göre Aralık ayında ihracat 23 milyar dolar olurken, yıllık ihracat 255,8 milyar dolara çıktı. Eylül’de yenilenen OVP’de 2023 yılında ihracatın 255 milyar dolar olarak gerçekleşeceği tahmin edilmişti. Aralık ayında ithalat 29,1 milyar dolar olurken, dış ticaret açığı ise yüzde 37 düşüşle 6,1 milyar dolar oldu. 2022’de 109.5 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2023’de 106 milyar dolara düşmüş oldu.
Bu rakamlar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. Dış ticaret rakamları konusunda övgü dolu sözler eden Erdoğan, son 5 aydır dış ticaret açığı ve cari işlemler açığının kalıcı olarak düşmeye başladığını gördüklerini belirterek, “Önümüzdeki dönemde iyileşmenin süreceğine inanıyoruz.” dedi. Bu rakamların faiz artışları ve 5 aylık sıkı para politikası ile ilgili olduğu kesin. Buna rağmen, yani faizler yüzde 42.5’e çıkmasına rağmen içtalebin yeterince kısılamadığı ve dolayısıyla ithalatın gerektiği kadar düşürülemediği ise ortada.
İktisatçılar, ithalat yeterince düşürülemezken, bunun yanında ihracatta da sorunlar olduğunu, miktar ve değer olarak Türkiye’nin ihracatının iyi gitmediğini söylüyorlar. Bunun yanında en büyük ihracat pazarı olan Avrupa ülkelerindeki durgunluk ihracatta önümüzdeki döneme ilişkin karamsar bir tablo sunuyor. Zaten İstanbul Sanayi Odasının imalat sanayi beklenti anketleri birkaç aydır, açık biçimde ihracatta sıkıntının büyük olduğunu açıkça gösteriyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan gerçekleşen rakamları överken, bunun ardından “2024’te mal ve hizmet ihracatımızı 375 milyar doların üstüne çıkarabileceğimize inanıyoruz” da demiş. Böyle bir ortamda bu tür aşırı iyimser hedefler koymanın sonunda yarar yerine hayal kırıklığı getireceği de bilinmeli. Bu rakamlarla moral vermeye çalışıyorlar ve belli ki; en büyük dayandıkları nokta da, insanların çabuk unutma özellikleri oluyor.
Objektif bir gözle bakacak olursak; ihracatımızın ithalata bağımlılığını azaltabilmiş değiliz ve bu hemen yapılabilecek bir şey de değil. Dış pazarlardaki iklim mal satışımız için olumlu gözükmüyor. Ayrıca pandemi dönemi artan ihracatımıza bakıp, “tedarik zincirleri artık kısalıyor, bizim ihracatımız kalıcı biçimde artacak” deyip, bir şey yapmadığımız için pandemide aldığımız pazarları yine Çin’e ve Uzakdoğu’ya kaybettiğimiz açık. Son dönemde TL’nin değerinin artması ihracatımızı frenleyen başka bir unsur ve enflasyonla mücadelede samimi isek bir süre daha bu durumun böyle gitmesi gerekiyor. Türkiye’nin katma değeri yüksek mal üretip satması gerektiği söylenir ama bunu sağlayabilecek olan doğrudan yabancı sermayeyi, uyguladığımız akıldışı ekonomi politikalarıyla caydırmış bulunuyoruz. Tüm bu faktörler ortada iken, boş hayal kurmanın bir anlamı da olmamalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aynı konuşmasında “Üretim, istihdam ve ekonomik büyümeden taviz vermeden enflasyonu tekrar tek haneli rakamlara indirmeyi hedefliyoruz” demiş. Bu söylemde, “büyümeden taviz vermeden enflasyonla mücadele yapılabilir” diyen merkez bankacıların ne kadar suçu var bilmiyorum. Ancak bildiğimi bir şey var ki; büyümeden taviz vermeden, içtalebi daraltmadan, kendi paranı değerlendirmeden enflasyonla mücadelenin yapılabilmesi mümkün değil. Ya “yapıyormuş ” gibi yapıp eski büyümeci politikalarına devam edeceksiniz, ya da en az 2-3 yıl büyümeden taviz vereceksiniz. Büyümeden verdiğiniz taviz nedeniyle istihdamda sıkıntı yaşamanız kaçınılmaz. Çocuk çırakları bir süre sanki istihdamda gibi gösterip işsizlik oranlarını yüksek gösterseniz de, sonunda işsizlik de artar.
O kadar büyük hatalar yapıldı ki; bu sonuçlar kaçınılmaz. Başka çaresi yok.
28 Kasım 2024 - Merkez Bankası artık riskler yerine başarıları öne çıkarıyor
27 Kasım 2024 - Özel sektör hesabı yüzde 48’le yaparken enflasyon yüzde 21’e düşmez
26 Kasım 2024 - Enflasyonla mücadelede ‘kararlılık’ vurgusu yavaş yavaş unutuluyor
25 Kasım 2024 - Yüksek nakit açığı ve Merkez’in zararı enflasyon hesabını bozuyor