Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu seçimde seçim ekonomisine ve popülizme açıkça direndi. Bu da piyasaları uygulanan ekonomi politikalarından dönüş olmayacağına ikna etti.
Başta emekli zamları olmak üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bu kez seçim sürecinde gelen taleplere kayıtsız kaldığını gördük. Bu kayıtsızlık aynı zamanda mevcut ekonomi politikalarında ‘U dönüşü’ lüksünün kalmadığını gösteriyordu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, özellikle İstanbul seçimlerine ilişkin anket sonuçları AKP açısından kötü çıkmasına rağmen her seçim öncesindeki popülist tavrını göstermedi. Aksine ‘bu enflasyon nedeniyle ne versek dipsiz kuyuya gidiyor’ diyerek bu kez vermeyeceğini söyledi. Bundan önce de emeklilere seyyanen zam için kendi üslubuyla bütçede imkan olmadığını hatırlatmıştı.
AKP’liler bile son günlere yaklaşıldığında, mağdur oldukları kabul edilen emeklilere seyyanen zam verilmesini bekliyorlardı. Ancak tüm tepkilere ve muhalefetin sıkıştırmasına rağmen bu karar alınmadı. Bunun yerine temmuzda emekli zammının masaya yatırılacağı sözü de, etkili olmadı.
Erdoğan’ın bu tavrı nedeniyle piyasalarda tedirginlik yaratan ‘Cumhurbaşkanı ekonomi politikalarında yine U dönüşü yapar mı?’ endişelerinin giderildiği söylenebilir. İlk kez seçim ekonomisinde ketum kalması Erdoğan’ın kötü ekonomik durum ve yapılması gerekenler konusunda ikna edildiğini gösteriyor.
Piyasalar artık Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve yeni Merkez Bankası ekibiyle yola devam edeceği konusunda ikna olmuş durumda. Buna karşılık, bu kez de büyük şehirlerde seçimlere yapılacak muhtemel itirazların ekonomide yaratacağı etkiden korktuklarını görüyoruz.
Uluslararası yatırım bankası Goldman Sachs bir rapor yayımlayarak; Mart’ta TL üzerindeki baskının arttığını hatırlatıp, seçimlerin tamamlanmasının TL’ye olumlu etki yapacağını söylemiş. Ancak bunun hemen ardından banka analistleri, ”Sonuçlara İstanbul’da ya da diğer büyük şehirlerde itiraz edilmemesi durumunda Türk lirası için olumlu olacaktır” şartını koşmuşlar.
Bunun üzerine dönemin eski Merkez Bankacılarına sorduğumda 2019 yılında İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi nedeniyle, o dönemde rezervlerden döviz harcayarak kuru tutma çabasına girdiklerini, itirazın rezervlere olumsuz etki yaptığını, ancak seçim sonuçları kesinleştirilince stresin dağıldığını söylediler.
Şu anda rezervlerin 2019’a kıyasla çok daha kötü durumda olduğunu biliyoruz. Geçen hafta 5 puanlık sürpriz faiz artışından sonra duraklayan rezervlerdeki erimenin çarşamba yeniden başladığını söyledik. Çarşamba 1 milyar dolarlık erimenin ardından perşembe 200 milyon dolarlık artış görülmüş. Ancak iktisatçılar, Merkez Bankası’nın pozisyonu nedeniyle altın fiyatlarındaki artışın rezervlere büyük katkı yaptığını o nedenle perşembe günü kanamanın dozu azılsa da, aslında sürdüğünü gösterdiğini ifade ettiler.
Eksi 75 milyar dolara kadar inen swap hariç kamu dahil net rezervler tehlike eşiğine geldi. Yani 2019’daki gibi seçimlere itiraz gelip, bazı seçimler tekrarlanırsa, bu süreçte rezerv erimesinin devam edeceği öngörülebilir.
Seçim sonrası döviz baskısını artıracak unsurlara, daha önce söylediğimiz anayasa değişikliği gündemi de eklenebilir. Seçim sonrasında yeniden güven kazanmanın hala zor olacağı açıkça görülürken, anayasa değişikliği yeni bir seçim ya da referandum ihtimalini gündeme getirecek, bu da piyasalarda oluşturulması gereken güvene yeni bir darbe vuracaktır.
Bu arada dün piyasaların kapanmasıyla birlikte marttaki kur artışları da belirlendi. Ortalama olarak mart ayında dolarda yüzde 4, euroda yüzde 4.8, sepet bazında da yüzde 4.4 artış yaşandı. Bu yüksek artışın marttaki döviz paniğinden kaynaklandığını, rezervlerdeki gerilemenin stratejik seviyelere inmesi nedeniyle kurların gevşek bırakıldığını biliyoruz.
Bu neden önemli derseniz; yıl sonu Merkez Bankası’nın yüzde 36’lık hedefi için aylık kur artışlarının yüzde 2, en fazla yüzde 2.5’i geçmemesi gerekiyordu. Bu yüksek artışın enflasyon hedefine olumsuz etkisi kaçınılmaz. Bunun yanında mart ve nisan ayındaki enflasyon artışında da yüksek kur artışının etkili olması bekleniyor. Piyasalardaki mart ayı enflasyon beklentisi yüzde 3,5 ama, gıda fiyatlarındaki artış bunun üstüne çıkıyor. Yani TÜİK’in yüzde 3.5’luk piyasa beklentisinin üzerinde resmi rakam açıklaması, sürpriz sayılmayabilir.
Tüm bunların bize gösterdiği; ekonomide seçim stresi bitiyor ama acil sorun olan kur ve rezerv için hemen somut adımlar atmak gerekiyor. Haziranda başlayacak turizm sezonuna kadar rezervlerde kendiliğinden bir iyileşme olmayacağına göre, önümüzdeki iki ay da zor geçecek demektir.
Gecikmeyi önlemenin yolu, seçim sonrasında hemen kamu harcamaları, gelir artırıcı önlemler ve sıkı para politikasının güçlendirilmesinden geçiyor. Bunun, hazırlanacak program ve tedbirleri beklemeden ‘şok etkisi’ yaratacak bir biçimde, acilen yapılması gerektiği konuşuluyor.
Hemen seçimin ardından Bakan Mehmet Şimşek ve Merkez Bankası yönetimi, atağa geçip, piyasalara güçlü mesajlar vererek, artık ipleri ellerine aldıklarını göstermeli. Özellikle rezervlerin daha fazla beklemeye tahammülü yok.