Nafile çaba: Körfez parası faiz artışını telafi etmez
Berat Albayrak döneminde bilinçli olarak yabancı sermayeyi Türkiye’den caydıracak politika izlenmişti. Şimdi, bu irade tümüyle sönümlendi mi, sıcak para girişine sonsuz biçimde izin verecek politikalar devam edebilir mi?
Merkez Bankası’nın yüklü faiz artışları sonucu başlayan sıcak para girişleri Aralık ayının ilk haftasında belirginleşti. Arada mola verse de, sıcak para girişinin devam etmesi bekleniyor ama bununla birlikte birçok soru da yanıtlanmayı bekliyor.
Sıcak para girişlerinin, geçen haftaki seyri devam edecek gibi görünüyor. Belki Noel tatili sırasında bir mola vermesi beklenebilir ama sonra devam edecek gibi. Merkez Bankası’nın 2 kez daha 250’şer baz puanlık faiz artışı yapması, tepe noktanın yüzde 45’e çıkması bekleniyor. Bu nedenle, ara verse de, Mart sonu yerel seçimlere kadar sıcak para girişinin devam etmesi bekleniyor.
Buradaki sorulardan biri sıcak para girişine sonsuz biçimde izin verilecek mi, sıcak para hacmi piyasayı domine edecek konuma gelecek mi? Bu sorunun nedeni, AKP iktidarının Rahip Brunson krizi örneğinde olduğu gibi, yüklü sıcak para ortamında siyasi olarak kendini kısıt altında hissedip hissetmeyeceğini bilmememiz. Çünkü bu örnekteki gibi, bir kazaya uğramamak için Berat Albayrak döneminde bilinçli olarak yabancı sermayeyi Türkiye’den caydıracak politika izlenmişti. Şimdi, bu irade tümüyle sönümlendi mi, sıcak para girişine sonsuz biçimde izin verecek politikalar devam edebilir mi?
İkinci soru sıcak para girişi nereye kadar sürer? Bunu yanıtlamak için, faizin doyum noktasına yaklaşıldığı söylendiğine göre, artık faizlerde indirimin ne zaman başlayacağı sorusuna yanıt aramak gerekiyor. Reuters’ın son faiz anketinde Aralık’ta 250 baz puanlık artışı beklenirken, 2024 yıl ortasında faiz indirimlerinin başlayacağını tahmin eden iktisatçılar bulunuyor.
Ancak Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in geçen hafta “faiz oranları uzun süre yüksek seyredebilir” mealindeki sözlerine bakacak olursak; faiz oranlarındaki düşüşün önümüzdeki yıl başlamasının zor olduğunu düşünüyorum. Tabii ki enflasyonun önümüzdeki yılki seyri ne olacak, ileriye dönük beklentiler nasıl oluşacak biraz da buna bağlı olacak. Ancak Merkez Bankası hedefleri doğrultusunda, enflasyon oranları önümüzdeki yıl sonu yüzde 40 ya da bir tık altına inse bile, indirimlerin başlamasının zor olacağını tahmin ediyorum.
Tabii burada da seçimden sonra güçlendirilmesi beklenen enflasyonla mücadele programı kapsamında alınacak yapısal tedbirler, ilave ve radikal tedbirler olup olmayacağına bakacağız. Bu soruyu aslında yerli yabancı tüm yatırımcılar soruyor ve şimdiden yanıt bulmaya çalışıyorlar. Seçim sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ne yapacağını, Şimşek’in bu süreçte istediği radikal kararları aldırılıp aldıramayacağını sorguluyorlar.
Yine bu kapsamda yabancıların merak ettiği konular arasında “Türkiye’nin IMF’le ilişkisinin önümüzdeki dönem ne olacağı” da yer alıyor. IMF’le yakınlaşan ilişkilerin bir programa dönüşüp dönüşmeyeceği, anlaşma yapılırsa getirileri, olmazsa nasıl yol izleneceği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın IMF’le resmi anlaşmaya izin verip vermeyeceği merak konusu. Resmi anlaşma olmasa bile, IMF’in destek vereceği şeffaf, kurumsal yapıyı yeniden güçlendiren, ekonomik kararları tek kişinin almasının önleyecek değişiklikler içeren bir program hayata geçirilebilir mi, böyle bir yöntemin bulunup bulunamayacağını sorguluyorlar.
Yani; sıcak para girişi sağlanıp, rezervler bir miktar düzelmeye başladığında Cumhurbaşkanı Erdoğan bir rehavete girip, önümüzdeki dönemde bununla yetinmek mi isteyecek, yoksa enflasyonu gerçekten tek haneye indirme çabasına devam edecek mi?
Sadece faiz artırarak, biraz da mali disiplinle gidildiği takdirde, enflasyonun 2024 sonunda yüzde 40’a, 2025’de belki yüzde 30’a inmesi beklenebilir. Ancak söylendiği gibi 2026 yılında enflasyonun tek haneye indirilmesi mümkün görünmüyor. Radikal kararlar alınsa bile, 2028-2029’dan önce enflasyonun söylendiği gibi tek haneye inmesi zor görünüyor.
Ancak program mevcut haliyle devam eder, yapısal tedbirler, kurumsal güçlendirmeler olmazsa enflasyonun hiçbir zaman yüzde 20’nin altına indirilmesi mümkün olamaz. Sıcak para ardından asıl değişimi yaratacak olan doğrudan yabancı sermayenin gelmesinin hedeflenmesi gerekiyor. Doğrudan yabancı sermaye girişi için ise hukuk sisteminden, dış politikadaki temel tercihlere kadar, birçok alanda köklü değişimlerin gerçekleşmesi gerekecek. Sadece mevcut politikalarla devam ederek, doğrudan yabancı sermaye getirip büyük yatırımlar yapılabilmesi pek mümkün gözükmüyor. Bu takdirde cari açığı düzeltecek, yani ödemeler dengesi sorununu halledip, kurda istikrarın sağlanabileceği bir iklimin oluşturulması da doğal olarak sağlanamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, artık iç siyasette, dış politikada ve ekonomide, bir bütün olarak köklü tercihlerde bulunma zamanının geldiğin, aksi takdirde durumu idare imkânı kalmayacağını, umarız görüyordur.