KKM’de tasfiye lafı bile, rezervi eritip kuru artırdı
Dün açıklanan beklenti anketlerinde piyasanın 2024 yıl sonu enflasyon beklentisi yüzde 43’e çıktı. İki aydır görülen bu bozulma devam eder mi, niye bozuluyor ve nasıl düzelir soruları artık daha çok tartışılmaya başlanacak.
Geçen hafta Merkez Bankası’nın faiz kararı açıklamasında “gerektiği takdirde sıkılaşmanın artacağını” vurgulayarak söylemesi, yani ek faiz artışı ihtimalinden daha kuvvetli söz etmesi konusunda piyasaların beklentisi yüksekti ama bu olmadı. Piyasaların bu açıklamayı “gerekenden yumuşak” bulduğu, bence beklenti anket sonuçlarından ilk alınması gereken ders gibi gözüküyor.
Merkez Bankası’nın piyasalar üzerinde tam olarak güven oluşturamayışının bir çok nedeni var. Bu noktada son Merkez Bankası Başkanı ve ailesine ilişkin tartışmaların ne kadar etkisi oldu bilmiyoruz ama asıl sıkıntının uygulanan politika ve ortaya çıkan sonuçlardan kaynaklandığı düşüncesindeyiz.
Piyasaların beklentilerini bozan unsurlar ve ortaya çıkan riskler çok farklı ama Merkez Bankası’nın bu riskleri görmemiş gibi davranması, beklentilerin bozulmasında önemli rol oynamış gözüküyor.
Faiz oranlarının hızlı yükseldiği sonbahar aylarında, iktisatçılar bu faiz oranlarıyla Merkez Bankası’nın koyduğu yüzde 36 enflasyon rakamına ulaşılacağını, hiç olmadı yüzde 40’ın altına inileceğini düşünüyorlardı. Ancak bu düşüncenin altında, bu oranlarla iç talebin yavaşlayacağı, TL mevduat faizlerinin yükselip milli paraya dönüşün hızlanacağı, yabancı sermaye akışının hızlanması beklentisi vardı. Piyasa beklentileri de bu nedenle yüzde 41’e kadar inmişti.
Ancak Merkez Bankası’nın piyasada aşırı likidite bırakarak yola devam etmek konusunda ısrar etmesi, bunun için gereken strelizasyonu yapmaması, bunun yanında swap politikalarının da etkisiyle TL mevduat faizlerinin yukarı çıkmasını sağlayamaması, piyasalarda zaten tedirginlik yaratmaya başlamıştı. Bunun ardından “gelirler politikası uygulanacak” denilmesine rağmen yani asgari ücret başta olmak üzere yılbaşı zamlarının yüzde 40’ın altında tutulacağı belirtilmişken, zam oranlarının yüzde 50’yi bulması beklentileri bozan bir unsur oldu.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın önce daha düşük zam açıkladığı bazı emekli kesimine de, baskılar üzerine zam oranlarını artırması da, işleri değiştirdi.
Bununla birlikte yine Merkez Bankası politikaları nedeniyle dövize olan talebin yeniden artmaya başladığını gördük. Piyasada fazla likidite bırakılması, TL mevduat faizlerinin yukarı çıkmaması, dövize talebin canlanmasına neden oldu.
Bu yaşananlar yabancı sermayenin tavrını da değiştirmiş gözüküyor. Yılbaşı öncesi, artan faiz oranları nedeniyle, sıcak para girişi başlamışken, yılbaşından sonra bu giriş durdu. Yabancılar seçim sonrasını beklemeye başladılar.
Bunun sonucu olarak da döviz rezervlerinde düşüş başladı. Merkez Bankası’nın kurları istediği noktada tutabilmek için rezervden müdahale etmesi, piyasaların moralini ve beklentilerini bozan önemli bir unsur oldu.
Tabii ki Erdoğan’ın yerel seçim olmasına rağmen seçimlere, özellikle de İstanbul seçimlerine yüklenmesi, bunun için kesenin ağzını tekrar açması, piyasalarda artık sıkı paranın uygulanmadığı, Erdoğan’ın seçim sonrasında da tavrını değiştirebileceği konusundaki tedirginlikleri artırmış gözüküyor.
Beklentiler nasıl düzelebilir diye sorulduğunda; yeniden kararlılık mesajıyla birlikte ek ve radikal kararların alınması gereği öne çıkıyor. Her şeyden önce seçim ekonomisinin dozunun nasıl seyredeceği, daha sonra alınacak önlemlerin dozunu belirlemek açısından belirleyici olacak.
Seçim sonuçlarının Erdoğan’ın kararlarına ne kadar etki edeceğini şimdiden bilmek mümkün değil. Mehmet Şimşek’in, artık kısıtlarını da bilerek, yapılması gerekenler konusunda çalışmalar yaptığını biliyoruz. Dün İstanbul Sanayi Odası’nda söylediği gibi; fiyat istikrarı olmadan sürdürülebilir büyüme olmayacağını iş dünyasına anlatmaya devam ediyor. Ancak iş dünyasından gelecek samimi tepkiler, hala kur artışı ve açıkça enflasyon isteyen iş kesimlerinin siyasi otorite nezdinde ne kadar baskın çıkacağı şimdiden bilinemiyor.
Merkez Bankası’nın önümüzdeki hafta, Ocak ayı enflasyonu belli olduktan sonra yapacağı Enflasyon Raporu açıklamasında, yıl sonu enflasyon hedefini değiştirmesi bizce artık mümkün değil. O zaman seçim sonrası faiz artışı dahil, çok daha sıkı politikalara dönülmesi gerekecek.
Bunun için Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan ne kadar izin çıkacak, orasını da bilmiyoruz.
Uygulanan sıkı para politikasının seçim nedeniyle çok gevşediği ortada. Bunun olumsuz sonuçlarını görüyoruz. Merkez Bankası’nın sıkı para politikasının gereği olan bazı kararları almadığı, belki de siyasi otorite nedeniyle, gevşek davranmaya devam ettiği görülüyor. Eğer seçim sonrasında da gerekenler yapılmaz, gerçekten enflasyonla mücadelenin gerektirdiği kararlar alınamazsa, son aylarda artan ekonomik istikrar umudu da sona erer.
Naci Ağbal sendromunun çok daha büyüğünü tekrar yaşarız ve toparlanmanın maliyeti ve süresi çok büyük olur.