Bir bomba daha: Gaye Erkan seçim öncesi İYİ Parti’ye CV göndermiş ama kabul görmemiş
Merkez Bankası'nın faiz kararına kadar yatay seyreden dolar kuru, faiz artışı çıkmayınca yükselmeye başladı. Yükselişi sınırlamak isteyen Merkez Bankası rezerv satışına geçti.
Merkez Bankası’nın geçen hafta verdiği faiz kararı tartışmalara neden olurken, piyasanın karara tepkisi sert oldu. Faiz kararının verildiği geçtiğimiz Perşembe günü, döviz rezervlerinde 1.6 milyar dolarlık kayıp yaşandı.
Bu arada dün itibariyle kurlardaki artış, hem dolar hem de euora’da yüzde 1’e ulaştı. Gece saatlerinde bir miktar yumuşasa da, Cuma günü TL’nin büyük değer kaybı yaşadığı görüldü.
Dünkü rakamlar bugün akşam saatlerinde belli olacak ama Merkez Bankası kuru tutmak için, rezervden satışlara devam etmiş olabilir. Dün döviz talebi daha yüksek yaşanmış olacak ki; hem baskıyı azaltmak için biraz satış yapılmış, hem de bir miktar kur bırakılmış denilebilir.
Aslında piyasadaki döviz talebi sadece faiz günü artmadı. Faizlerin değişmeyeceği beklentisiyle talebin arttığını, geçtiğimiz Salı ve Çarşamba günleri günlük 1.3 milyar rezerv erimesinden anlıyoruz. Yani Salı, Çarşamba ve Perşembe günleri rezervlerdeki toplam erime 4.2 milyar dolara ulaştı. Cuma gününün de eklenmesiyle, kayıp 5 milyar doları aşmış olabilir.
Perşembe günü faiz kararına kadar kurlarda yatay bir seyir varken, karar sonrası yukarı giden kurların yeniden gerilediğini gördük. Merkez Bankası’nın bazen karara gösterilen kur tepkisini yumuşatıp, piyasaları sakinleştirmek adına bu tür işlemler yaptığını biliyoruz. Perşembe günü Merkez Bankası’nın bu amaçla 1.6 milyar dolarlık rezervden satış yaptığı görüldü.
Aslında, ihracat dövizlerinin yüzde 40’ını aldığı için, belki de bu rakamın üstünde de satış yapmış olabilir. Bu işlemler açıklanmadığı için biz ancak rezervdeki hareketi görebiliyoruz.
Peki, piyasaların faiz kararına bu kadar sert tepki vermesinin nedeni neydi? Piyasaların beklentisi Merkez Bankası’nın faizlerde artışa gitmeyeceği yönündeydi. Buna rağmen bir umut faiz artışı yapabileceğini düşünenlerin olduğunu da biliyorduk. Kamuoyuna açıklanan beklentiye kıyasla bu karara verilen tepkinin sert olduğu açıkça görülüyor. Ancak rezerv rakamlarına baktığımızda döviz satışlarının karar öncesinden de başladığı ortaya çıktı.
Özetle; Merkez Bankası faiz kararıyla ilgili açıklamasında söylem olarak biraz daha sertleşirken, piyasaların beklemediği ama umut ettiği faiz artış kararını veremedi. Bunun yanında Merkez Bankası, kendisinden alışık olmadığımız biçimde; faiz açıklamasında kur konusuna girerek, “TL’deki değerlenmenin bundan sonra da devam edeceğini” söyledi. Kurlar için yaptığı bu vurgunun piyasada ek döviz talebini artırma ihtimalinden de söz edilmeye başladı.
Belki de piyasadaki tepkide en önemli unsur; Merkez Bankası gerektiği halde faiz kararı veremediği için, “Merkez Bankası’nın siyasetten ayrı karar veremediği” algısının pekişmesi olabilir. Çünkü Merkez Bankası yaptığı faiz açıklamasında, artık yüzde 45’in tepe noktası olduğu söylemini bıraktı, gerekirse sıkılaştırma olacağı gibi ibareler yerine “beklentilerde belirgin bozulma olursa parasal sıkılaştırma yaparız” dedi.
Bu sertleşen söylem, şimdi olmasa da seçim sonrası, faiz artışı beklentisini artırdı. Bu da aslında Merkez Bankası’nın faiz artışı istediği ama, seçimlere kadar bu artışı yapamadığı şeklinde anlaşıldı.
Daha önce de söylediğimiz gibi; aslında tüm veriler ek faiz artışı yapılması ihtiyacını gösteriyordu. Faizi artırmak yerine Merkez Bankası’nın söylemini sertleştirmesinin aynı boşluğu doldurmayacağı ortadaydı, karara verilen tepkiden de bunu gördük. Halbuki Merkez Bankası hem kendi kredibilitesi için hem de enflasyonla mücadelenin başarısı için bu kararı verebilmiş olsaydı, şimdi piyasalar çok farklı olurdu. Kurların düştüğünü, hatta rezervin arttığını bile görebilirdik.
Gelinen noktada yeni bir güven erozyonu yaşandığını, bunun da daha çok, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gerekenin yapılması konusunda ekonomi yönetimine serbestlik sağlamamasından” kaynaklandığını görüyoruz. Bu güvensizliğin sadece şimdi alınan bu kararla sınırlı kalmadığını, seçimden sonra alınması gereken kararlar konusunda da etkili olduğunu söyleyebiliriz.
Piyasalarda seçim sonrasında ekonomi yönetiminin görevde kalıp kalmayacağı bile hala tartışılırken, bu artış kararının verilememesi, bu tartışmaları yeniden tetikledi. Bununla birlikte gelinen noktada hala vatandaşın TL’ye dönüşü için gereken iklimin yaratılmadığı, bu arada yabancıların tavrının da seçim sonrası için belirsizlik taşıdığını söylememiz gerekiyor.
Kısacası; bugün ekonomide gereken kararlar alınamıyorsa, seçimden sonra gerekenlerin yapılacağına ilişkin bir güven vermeniz de mümkün olamıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, bu güvensizlik ve tedirginliği gördüğü için; sık sık çıkıp, “Cumhurbaşkanımızın tam desteğiyle bu programı uygulamaya devam edeceğiz” diyor. Ancak ne vatandaşı, ne de yabancı ve yerli sermaye kesimlerini sadece sözle, artık somut kararlar verip hayata geçirmeden, buna inandırmanız artık mümkün değil.
Mümkün olamadığını geçtiğimiz hafta bir kez daha yaşayıp, gördük…